Hz.Muhammed'in (s.a.s) Konuşması, Susması, Gülüşü, Ağlayışı: Allah'ın yaratıkları arasında en fasih ve en tatlı konuşanı, anlatmak istediğini en kısa bir şekilde yerli yerinde anlatabilen ve en tatlı sözlü olan Hz. Peygamber (s.a.) idi. Öyle ki, O'nun konuşması kalblerin kavşaklarım tutar, ruhları esir ederdi, buna düşmanları da tanıklık ederdi. Konuştuğu zaman açık sözle tane tane konuşurdu, sözlerini biri saymaya kalksa sayabilirdi. Ne ezberlenemeyecek kadar çarçabuk, ne de konuşmasının kelimeleri arasında anlam kopukluğuna sebep olacak kadar aralıklar vererek, kesik kesik konuşurdu. Aksine onun bu konudaki tutumu, en mükemmel bir tutumdu. Hz.Âişe der ki: "Allah Rasûlü (s.a.), sizin şu konuşmalarınız gibi sözü peşipeşine sıralamazdı. Ancak açık bir sözle tane tane konuşur, meclisinde bulunanlar konuştuklarını ezberleyebilirdi.[1] Çoğu zaman iyi anlaşılsın diye sözü üç kere tekrar ederdi. Selâm verdiğinde de üç kere selam verirdi. Uzun zaman susardı. Gereksiz konuşmazdı. . Konuşmalarında az sözle çok mana ifade edecek cümleler kullanırdı. Anlatacağını ayrıntılarıyla anlatır, ne boş yere, zahir, ne de gereksiz kısaltmalarda bulunurdu. Lüzumsuz konularda konuşmazdı. Yalnızca sevabını umduğu konularda konuşurdu, Birşeyden hoşlanmadığı yüzünden anlaşılırdı. Sözleri ve davranışları arasında aşın ve çirkin şeyler bulunmazdı; gürültücü, şamatacı ve bağıra bağıra konuşan biri değildi. Çoğunlukla gülüşü tebessüm idi, hatta hepsi tebessüm idi. En fazla güldüğünde azı dişleri görünürdü. Gülünecek şeylere gülerdi. Onlar ise öylesine şaşılan, ender ve seyrek olarak rastlanan şeylerdi. Gülmenin pekçok sebebi vardır. Birisi budur. Diğer bazıları ise şunlardır: 2- Neşe gülüşü: Kendisini sevindiren şeyi görmesinden yahut nimetin eserini üzerinde görmesinden kaynaklanır. 3- Öfke gülüşü: Çoğunlukla bu şiddetli öfkelenen kişide görülür. Sebebi ise öfkeli kişinin öfkesinin kendisine getirdiği şeylerden hayrete düşmesi ve kendisinin hasmına karşı güçlü durumda ve hasmının kendi avucunda olduğunu hissetmesidir. Bazan kişi hiddet anında kendisine sahip olur, kızdığı kişiden yüz çevirir ve ona aldırmayarak da gülebilir. Hz.Peygamber'in (s.a.) ağlaması ise gülüşü gibiydi. Nasıl kahkaha ile gülmez idiyse, ağlarken de bağıra bağıra feryat ederek ağlamazdı. Ancak gözleri yaşla dolar, boşalırdı. Göğsünden bir inilti duyulurdu. Kimi zaman ölüye merhametinden, kimi zaman ümmeti için korktuğundan ve onlara olan şefkatinden, kimi zaman Allah korkusundan, kimi zaman da Kur'an dinlerken ağlardı. Kur'an dinlerken ağlayışı; korku ve haşyet ile hemdem olan bir iştiyak, muhabbet ve saygı ağlayışıdır. Oğlu İbrahim öldüğünde gözleri yaşla doldu ve ona olan merhametinden ağladı ve buyurdu ki: "Göz yaşla dolar, kalp mahzun olur. Rabbimizi hoşnut etmeyecek şey söylemeyiz. Biz sana gerçekten üzülüyoruz, ey ibrahim!>>[2] Kızlarından birini ruhunu teslim edeceği zaman gördüğünde de ağladı. îbn Mes'ûd ona Nisa sûresini okurken "Her ümmete bir şahid getirdiğimiz ve seni de (ey Muhammed) bunlara şahid getirdiğimiz vakit halleri ne olacak.[3] âyetine geldiğinde Peygamberimiz (s.a.) ağladı [4] Osman b. Maz'ûn [5] vefat ettiğinde de ağladı. Güneş tutulduğunda ağladı, kusûf namazı kıldı. Namazında ağlamaya oflamaya başladı ve şöyle dedi: "Rabbim: Sen bana, ben onların arasında iken ve onlar bağışlanma dilerken onlara azap etmeyeceğini va'detmemiş"miydin?'"[6] Kızlarından birinin mezarının üzerine oturduğunda da ağladı.[7] Zaman zaman gece namazında ağlardı. Ağlamanın çeşitleri: 1- Merhamet ve şefkat ağlayışı, 2- Korku ve haşyet ağlayışı, 3- Sevgi ve arzu ağlayışı, 4- Sevinç ve neşe ağlayışı, 5- Başa acı veren bir durumun gelmesinden ötürü sızlanma ve dayanâmama ağlayışı, 6- Hüzün ağlayışı. Bu tür ağlayış ile korku ağlayışı arasındaki fark şudur: Hüzün ağlayışı geçmişte istenmeyen, hoşa gitmeyen bir durumun başa gelmesi yahut sevilen birşeyi elden kaçırmaktan dolayı olur. Korku ağlayışı ise, gelecekte böyle bir durumun başa gelmesi endişesinden olur. Sevinç ve neşe ağlayışı ile hüzün ağlayışı arasındaki fark da şudur: Sevinç gözyaşı soğuktur, bu halde kalb sevinçlidir. Hüzün gözyaşı ise sıcaktır, bu halde kalb mahzundur. Bu yüzden sevinilen şey için: "Gözün aydın olacağı şey", "Allah gözünü aydın etti"; üzüntü duyulan şey için ise: "Gözü sıcak yapan", "Allah, gözünü sıcak etti," denir. 7- Güçsüzlük ve zayıflık ağlayışı, 8- Münafıklık ağlayışı: Kalb katı iken göz yaşla doluyor; bunun üzerine sahibi, insanların en katı kalblisi olduğu halde huşu gösteriyor. 9- Ödünç alınan, kiralanan ağlayış: Ücretle ölülere bağırıp çağırarak ağlayan kadının ağlamasında olduğu gibi. Böylesi bir İcadın Hz. Ömer b. el-Hattâb'ın dediği gibi gözyaşını satıyor, başkasının üzüntüsüne ağlıyor. 10- Uyum gösterme ağlayışı: Bir adam, insanların, başlarına gelen bir işten dolayı ağladıklarını görüyor, onlarla birlikte ağlıyor, niçin ağladıklarını da bilmiyor. Ama onların ağladıklarını görüp kendisi de ağlıyor. (İşte buna uyum gösterme ağlayışı denir). Sessiz olan ağlayış, kısa ağlayıştır. Sesli olan ise seslerin yapısına göre uzatılmış ağlayıştır. Şair bir beyitte der ki: "Gözüm ağladı, hakkıdır onun ağlamak. Ne ağlamak fayda verir, ne de sızlanmak"[8] Zoraki ağlamaya "yapmacık ağlama" denir. Bu da iki türlüdür. 1-İyi olan, 2- Kötü olan. İyi olan görsünler, duysunlar diye değil de ince kalblilik ve Allah korkusu elde etmek için ağlar görünmedir. Kötü olan ise halk için ağlar görünmeye çalışmaktır. Hz. Ömer b. el-Hattâb, Hz. Peygamber (s.a.) ve Ebu Bekir'i Bedir esirlerinin haline ağlarken bulur ve Hz. Peygamber'e (s.a.) sorar: "Seni ağlatan nedir? söyle bana, ey Allah'ın Rasûlü! Şayet ağlayabilirsem ağlayayım. Ağlayamazsam, siz ağladığınız için ben de ağlar görüneyim."[9] Hz. Peygamber (s.a.), onu bundan alıkoymadı. Seleften biri demiştir ki: "Allah korkusundan ağlayın. Ağlayamazsanız, yapmacıktan ağlayın."[10] [1] Tirmizî, 3643 ve Şemail, 223. Buharî ve Müslim (2493) ise yalnızca: "Allah Rasulü (s.a.) sizin şu konuşmalarınız gibi sözü peşipeşine sıralamazdı." kısmım rivayet ediyorlar, Muslim ise ayrıca: "Allah Rasulü'nün (s.a.) konuşması kalblerin anlayacağı şekilde tane tane idî." kısmını ilâve ediyor. [2] Buharî, 23/44; Müslim, 2315; Ebu Davud, 3126; Ahmed, 3/194. [3] Nisa: 4/41. [4] Buharî, 65/9 (Tefsir, Nisa); Müslim, 800. Abdullah b. Mes'ûd anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.): "Bana Kur'an oku" dedi. Ben de: "Ey Allah'ın Rasulü! Kur'an sana inmişken, ben mi sana Kur'an okuyayım?" dedim. "Evet" dedi. Nisa sûresini okumaya başladım. "Her ümmete bir şâhid getirdiğimiz ve seni de (ey Muhammed) bunlara şâhid getirdiğimiz vakit halleri ne olacak?" âyetine geldiğimde O'na baktım, şaşırdım kaldım. Gözleri yaş dolmuştu. [5] Osman b. Maz'ûn Cumh kabilesindendir. Bedir'den döndükten sonra Medine'de ilk ölen muhacirdir. Hz. Peygamber (s.a.) onu ölü iken öpmüştü. Onun kabir ziyaretine giderdi. Oğlu ibrahim'i onun yanma gömdü. Osman b. Maz'ûn haram kılınmadan önce İçkiyi, kendisine haram sayanlardandı. İbadete düşkün, çok gayretli biriydi. Bir keresinde Şair Lebîd b. Rabîa'nın: "Allah'dan başka herşey boştur" diye bir şiir okuduğunu işitti: "Doğru söyledin" dedi. Şair: "Her nimet şüphesiz gelip geçicidir" deyince "Yalan söyledin. Cennetin nimetleri gelip geçici değil, daimîdir." dedi. Bunun üzerine Lebîd: "Ey Kureyşliler! Ben, sizin meclisinizde yalanlanıyorum!" diye feryat edince orada bulunanlardan biri Osman b. Maz'ûn'un yüzüne bir tokat attı; bu yüzden gözü yaşardı. Daha önce kendisine himaye teklif eden ve reddedilen müşrik Utbe b. Rabîa, ona bu durumdayken: "Evimde kalsaydm, başına hiçbir şey gelmezdi." dedi. Osman: "Diğer gözüm Allah yolunda berikinin başına gelene muhtaçtır!" cevabını verdi. Bu olay İslâm'ın İlk yıllarında meydana gelmişti. Kendisi hicretin ikinci senesi vefat etmiştir. Allah ondan razı olsun, lbnü'1-lmâd, Şezerâtu'z-Zeheb, 1/9-10, Beyrut, ts. [6] Ebu Davud, 1194; Nesâî, 3/137, 138, Ahmed 2/159, 188; Tirmizî, Şemail, 317. Senedi sahihtir. [7] Buharî, 23/72. Enes anlatıyor: Hz. Peygamber'in (s.a.) bir kızının cenazesine katıldık. Allah Rasulü kabrin üzerine oturdu. Gözlerinden yaşlar boşandığını gördüm. "Bu gece ailesiyle cinsel ilişkide bulunmayan var mı?" diye sordu. Ebu Talha: "Ben varım" dedi. Hz. Peygamber (s.a.) ona: "Kabre in" dedi. O da Hz. Peygamber'in (s.a.) kızının kabrine indi. [8] Beyit, Hassan b. Sabit yahut Abdullah b. Ravâha yahut da Ka'b b. Mâlik'e aittir. Bk. el-Muktedab, 4/292; Şerhu Şevâhidi'ş-Şâftye, 4/66; Mecâlisu Sa'leb, ,1109; el-Kâmil, 189; es-Sîretu'n-Nebevî, 2/162. [9] Müslim, 1763. [10] Ibn Mace (1337) bu sözü Sa'd b. Ebî Vakkâs'dan "bu Kur'an hüzünlü inmiştir. Okuduğunuz zaman ağlayın. Ağlayamazsamz ağlar gibi yapın" metniyle hadis olarak rivayet etmiştir. Ancak bu hadis zayıftır. İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead,