islammektebi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

islammektebi

islami paylaşım platformu
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
İslamMektebi Son Konular
Konu Yazan GöndermeTarihi
C.tesi Ara. 17, 2016 12:19 pm
C.tesi Ara. 17, 2016 12:18 pm
C.tesi Ara. 17, 2016 12:17 pm
C.tesi Ara. 17, 2016 12:14 pm
Salı Mart 25, 2014 9:20 pm
Salı Mart 25, 2014 9:18 pm
Salı Mart 25, 2014 9:08 pm
C.tesi Ara. 28, 2013 7:58 am
Salı Ara. 17, 2013 12:28 am
Salı Ara. 17, 2013 12:25 am

Faiz Neden Haramdır..

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
kosovalı
Süper Moderatör
Süper Moderatör
kosovalı
Erkek
Yaş : 34
Kayıt tarihi : 17/12/08
Mesaj Sayısı : 1164
Nerden : istanbul
İş/Hobiler :
Lakap :

Faiz Neden Haramdır.. Vide
MesajKonu: Faiz Neden Haramdır.. Faiz Neden Haramdır.. Icon_minitimeSalı Ara. 23, 2008 10:00 pm

Faiz Neden Haramdır..

FAİZİN İSLÂMÎ AÇIDAN yasak olduğunu bilmeyenimiz yoktur. İlahî bir emir olarak faizin yasak oluşunun sebebi açıktır: “Allah, yasakladığı için.” Tıpkı oruç tutmak veya zekat vermenin farz oluşu gibi bunun da sebebi “emr-i ilahî”dir. Ubudiyetlerimizin yegâne gerekçesi budur. Bununla beraber o emri takip eden birtakım maslahatlar da vardır. Bu oldukça normaldir. Çünkü, o Emri Veren, herşeyin “fıtrî” halini ve neyin nasıl olması gerektiğini çok iyi bilen Biridir.
Meselâ, Allah emrettiği için tuttuğumuz oruç ve verdiğimiz zekatın ferdî ve toplumsal birçok maslahatları netice verdiklerini de biliriz. Ama hiçbir zaman orucu perhiz yapmak için tutmaz; zekatı da toplumsal gelir dağılımını dengelemek için vermeyiz. Nitekim, vergisini bir vatandaşlık borcu olarak veren biri, zekat yükümlülüğünden kurtulmuş olmadığı gibi, namazın bedensel faydalarını keşfedip aerobik hareketler yapan biri de namaz kılmış olmaz. Bu örneklerde olduğu gibi, ubudiyetin hareket noktası,
“emir”den “maslahat”a kayarsa, o zaman emri gördüğü halde maslahatı (pekâlâ) görememiş birinin ubudiyet gerekçeleri ortadan kalkmış olur.

Bununla birlikte, ubudiyetini Allah’ın emri nedeniyle yapan biri için sözkonusu maslahatlar birer güven kaynağı olabilirler. Ve bu anlamda gerekli oldukları söylenebilir. Çünkü, her bir emrin, özel bir zorunluluk olmamakla beraber, birtakım maslahatları ve hikmetleri vardır. O halde.
Allah emrettiği için oruç tutarız. Orucun ise bazı faydaları vardır. Yine faiz, Allah emrettiği için haramdır. Allah’ın bize emrettiği her emrin bir “ubudiyet terbiyesi” olduğunu düşünürsek uzunca da olsa şimdiye kadar ifade ettiğimiz kayıtlar altında sorumuza tekrar dönebiliriz: Faiz neden haramdır?

Cevabımız hazırdır: Allah yasakladığı için. Bu cevapla devam edersek, faiz yasağına uymama durumunda ubudiyetimiz yara alacaktır. Yani ubudiyetimiz eksilecektir. Ubudiyet - Rububiyet bütünlüğünden biri eksildi mi diğeri artacaktır. Ubudiyetin terkettiği yerleri Rububiyet vehmi dolduracak; Rububiyet vehminin terkettiği yerleri ise ubudiyet bilinci dolduracaktır. Faiz almama-vermemenin bir ubudiyet tavrı olduğu açıktır. Aynı şekilde, bu emre uymamanın da kendi içinde bir Rububiyet iddiası taşıdığı söylenebilir. Bunu, “emrî” açıdan, yani itaat-itaatsizlik bağlamında bu şekiyre anlayabiliriz. Bu yüzden “İslâmî” açıdan faiz haramdır. Ancak bu haramın arkaplânını gün ışığına çıkarma durumunda “İslâmî” açıdan olduğu kadar neden “İmanî” açıdan da yasak olduğunu görmemiz mümkündür. O halde bir süreç olarak faiz olayını yeniden hatırlayalım:

Özel veya tüzel birileri başka birilerine anapara olarak bir miktar para vermektedir. Lâkin, bu masum bir borç verme olayı değildir. Parayı veren, bir dizi “belirleme”de bulunmaktadır. Belli bir süre ve verilenin üstüne eklenecek yine belli bir miktar sözkonusudur. Parayı veren birşeyler “ister” ve istediği “olur”. Buna hiç şüphesi yoktur. Kısacası, faizci kendinden oldukça “emin”dir. Öbür tarafta ise tarlasında buğday ekmiş biri, ya da çarşıda satıcılık yapan biri, kazancı konusunda herhangi bir belirlemede bulunmuş değildir. Ne kazanacağı süre, ne de kazanacağı miktar bellidir. Bu yüzden sık sık dua eder. Siftah etti mi, rızkı Verene şükreder. Hasılı, rızkın gelişi ile Rızkı Gönderen bir çağrışım olarak sürekli hatırındadır. Sebepler dairesinde yapacağını yapar. Ancak, bilir ki bu sebepler her zaman ürünün beklendiği gibi alınması veya malın umulduğu gibi satılması için yeterli değildir. Bu yüzden kendi çabasını, rızk için gerekli olmasına karşın yeterli olmayan bir sebep olarak görür. Kendinden çok fazla “emin” değildir. Bu iki tablo arasında oldukça önemli bir fark vardır. İlkinde sebepler dairesi büyük ölçüde kuvvetlenip kalınlaşmaktadır. Biri, -rızkını değil- gelirini belirlemiştir.(determinizm).

Faiz burada bu belirleyicilik imkânını sağlamakla, faizi vereni ubudiyet ortamından uzaklaştırmaktadır. Zira esbap perdesi dehşetli bir şekilde kalınlaşmakta, esbaba yaslananlar da istediklerini yapabiliyor olmanın sarhoşluğuyla bir rububiyet vehmine kapılmaktadır. Başka bir deyişle faiz, insanı tesiri esbaba veren bir gaflet ortamına başarılı bir şekilde çekmektedir. Bu ise bir “titreşim hâli” olan ubudiyet tavrına kapalı bir hâldir.
Korku ile ümit; hayat ile ölüm, ve açlık ile tokluk ortasında bir yerde bulunan insanoğlu, bunun farkına vardığı oranda mü’mindir. İşte faiz bu farkın farkına varılmasını önlemektedir. Ve galiba haram oluşunun da bir sırrı budur. İslamiyette faiz yasağının ayrı bir ehemmiyete haiz olduğu kuşkusuzdur. Konunun önemi, Kur’an ve hadislerde şiddetle men edilen faizin, (İslamî olmayan) günümüz ekonomisinde kilit kavramlardan biri olmasından ileri gelmektedir. O kadar ki, çağdaş ekonominin, faiz politika ve uygulamalarıyla akort edildiğini söylemek fazla bir abartı sayılmaz.

Günümüzde para ve sermaye piyasalarının ulaştığı muazzam boyutlar herkesin mal°mudur. Öte yandan, sadece kendi sermaye olanaklarıyla yürüyen hatta yeni bir iş kurmak için münhasıran öz sermayesine güvenen şirket ve girişimci türüne rastlamak çok zordur. Çağdaş işletmecilik ve makro ekonomide hayatî bir role sahip olmasına karşılık, dinimizde faizin kesinlikle haram addedildiği ve en sert müeyyidelere bağlandığı hususu bir vakıadır. Doğal olarak bu durum Türkiye ve dünyadaki tüm Müslümanları ikilem içerisinde bırakmakta ve onları, finans kuruluşlarıyla adeta ortak bir yaşamın zorunlu olduğu modern iş ve toplum hayatında pasifliğe itmektedir. Bunun nedeni faiz mevzuunun İslamî literatür ve yayınlarda hak ettiği derecede yaygın ve kapsamlı olarak ele alınmaması ve yeterince aydınlatılmayan mütedeyyin insanların hata yapıp günah işlemek endişesiyle finans kurum ve ürünlerinden genellikle uzak durmayı tercih etmeleridir. Bu yazının amacı; türlü biçim ve isimler taşıyan faiz olayına karşı hassasiyet içerisinde olan halkımızın aydınlatılmasına mütevazi bir katkıda bulunmaktır.


Faiz para sahibine bağlı olmayan gayri-şahsî bir gelirdir. Bu genellikle faiz haddinin piyasa koşullarına göre oluştuğunu, parasını ödünç veren kişinin bunda bir rolü olmadığını gösterir. Gerçekten günümüzde müşteriler ile malî kurumlar arasındaki kişisel ilişki giderek kaybolmakta, milyonlarca insan parasını emanet ettiği bankaların sahip veya yöneticisini hiç tanımamaktadır. Yani kurumlarla insanlar arasında kişisel ilişki tamamen kaybolmuş gibidir. Bir başka yönüyle faiz, mal ve hizmet kullanımını ertelemenin karşılığıdır veya öne almanın bedelidir. Yani, bugün ile gelecek arasındaki bağlantıyı sağlar.

Faiz, konusu bir miktar paranın ödenmesinden ibaret olan borçlarda, alacaklının bu paradan mahrum kaldığı süreye ve belli bir orana bağlı olarak hesaplanan bir karşılıktır. Olayı yasal açıdan değerlendiren bu tanım, faizin oluşmasına neden olan iki unsur; zaman ve faiz oranını ortaya koymaktadır. Birçok tanımda faizi, paranın kullanılma bedeli olarak görürüz. Bu tamamen doğru değildir. Çünkü ödünç verenin (mukriz) faize hak kazanması için borçlunun parayı kullanması şart değildir. Faizin doğumu için gerekli ve yeterli olan alacaklının bir miktar paradan belli bir süre mahrum kalmış olmasıdır. Bir alacağın faiz getirmesi için, paranın mülkiyetinin borçluya geçmiş olması ve belli bir süre sonra iadesinin şart koşulması gereklidir. Popüler ve genel olarak kab°l edilen bir diğer tanımlamaya göre de,
faiz; borç verenler için bir gelir, borç alanlar için ise bir maliyettir. İslamî terminolojide faiz, ‘riba’ kavramıyla açıklanmaktadır. Şöyle ki, riba: fazlalık, ziyade, nema (artma, çoğalma) anlamına gelir. Böylece, ödünç karşılığında alınacak fazlalık nakit olsun veya mal olsun ayırt edilmeyerek yasak kapsamına alınmıştır. Riba, aynı zamanda haram kazanç demektir. İslam Hukukundaki bir diğer tarife göre, “faiz alım satımda şart kılınan fazlalıktır.”

FAİZ ÇEŞİTLERİ Teori ve uygulamada faiz çok çeşitlidir ve muhtelif sınıflandırmalara tabi tutulur. Biz konuya sadece faiz olgusunun iyi kavranmasına yardımcı olacak kadar yer vermeyi uygun görüyoruz. Normal olarak faiz, vadenin sonunda anaparayla birlikte ödenir. Buna basit faiz denir; hesap etmesi kolaydır, dolambaçlı bir tarafı yoktur. İlan edilen, üzerinden anlaşılan faiz oranıyla, gerçekleşen arasında fark yoktur. Kağıt üzerinde faiz denince kastedilen basit faizdir, ancak uygulama pek bu yönde değildir. Faizi azdıran, anaparayı zararlı mikrop gibi kabartan ve borçluyu şaşırtan “bileşik faiz”dir.(mürekkep faiz). Ve kısaca, faize faiz işletilmesi demektir. Örneğin, bir yıl vadeli bir ticari kredide, vadede borç tasfiye edilmeden evvel, senede 4 kez faiz tahsil edilir. Bu yüzden bankanın müşteriye sözgelimi % 60 olarak ilan ettiği faiz oranı, gerçekte % 75 oranında gerçekleşir. Ana para ve faizin aylık taksitlere bölündüğü kredi kartı borçlarında mürekkep faiz çok daha yüksek seviyelerde gerçekleşir. Hiçbir banka (veya malî kuruluş) kredi müşterisine bileşik faiz oranını söylemez. Ancak ilginçtir ki, aynı bankalar hazine bonosu pazarlarken müşteriye sağladıkları nemadaki bileşik faizi muhakkak hem de ön plana çıkararak bildirmekteler. Mürekkep faiz borçlu için çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Kar topunun çığ halini alması gibi, borçluyu bazen farkında bile olmadan ağır borç yüküyle karşı karşıya bırakabilir.

İskonto Faizi: Faizin hesaplanarak, önceden anaparadan düşülmesi suretiyle net bakiyenin ödenmesidir ve borçlu yönünden genellikle aldatıcıdır. Örneğin, banka, faktöring şirketi veya başka bir alacaklı tarafından yıllık % 40 olarak söylenen 6 ay vadeli bir iskonto faizi aslında yıllık % 56 olarak gerçekleşir. Temerrüt (direnme) faizi: Borcunu zamanında ödeyemeyen borçluya daha yüksek bir faiz oranının tatbik edilmesidir. Borçluların daima kötü niyetli olduğu ve kasten borcunu ödemediği varsayımına dayanır. Temerrüt faizi mükellefi olmak için borçlunun kusuru olup olmadığı araştırılmaz. Alacaklının temerrüt faizine hak kazanmak için zararını kanıtlaması gerekmediği gibi, borçlu da kusursuzluğunu ispatlayıp, faizden kurtulamaz.

Gecikme Faizi: Alacağını vadesinde tahsil edemeyen alacaklının, bu yüzden uğradığı farz edilen zararın karşılığıdır. Yani alacaklının maruz kaldığı zararı karşılamayı hedefleyen bir tazminat mahiyetindedir. Alacaklının zararı ispat etmesi gerekmez, borcun ödenmesindeki gecikme yeterli sebeptir

Cezai faiz: Sözleşmeye uymayan borçluya uygulanır. Sadece para borçları değil, her türlü borç için söz konusu olabilir.

Kanunî Faiz: Tarafların iradesine bağlı olmaksızın yasadan doğar. Taraflar bir mukaveleye faiz şartı koymasalar bile, para borcunu eda etmeyen aleyhine kanunî faiz doğar.

Akdî Faiz: Bir alacak türü için faiz yürütülebileceğine dair yasalarda bir hüküm bulunmasa bile, tarafların karşılıklı iradesiyle bir faiz kararlaştırılabilir ve mukaveleye konulabilir.
İSLÂM’DA FAİZ YASAĞI Kur’anda faiz yasağı tedricen getirilmiş ve muhtelif ayetlerde ifadesini bulmuştur. Bakara S°resi, 279. ayet kısa ama kapsamlıdır. “Eğer tövbe eder faizden vazgeçerseniz ana paranız sizindir. Böylece ne zülüm etmiş ne de zulme uğramış olursunuz.” Ayrıca, Hz. Peygamber Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmuştur: “Cahiliyet ribasından olan her çeşit riba kaldırılmıştır, ancak sermayeniz sizindir. Böylece ne zulüm eder ne de zulme uğrarsınız” Ayet ve hadisin verdiği mesajların özü şöyledir: Ödünç verilen değer karşılığında bir fazlalık alınamaz; aynı zamanda alacaklı ödünç verdiği ana parayı noksansız geri almak hakkına sahiptir. Kastedilen birinci ve direkt anlama göre, ödünç işlemi bir fazlalık temin etme amacıyla yapılamaz. Diğer hadislerin katkısıyla anlıyoruz ki, fazlalığı oluşturan maddenin, ödünç konusu olan mal (veya paranın) cinsinden olması gerekmez. Yani, borç konusu, sözün gelişi A malı ise, fazlalığın B malı olarak verilmesi sonucu etkilemez. Ayet ve hadisin karşıt anlamına göre; alacaklı, borç verdiği anaparayı eksiksiz geri alma hakkına sahiptir. Çok doğal gibi görünmesine rağmen, verilenin aynen geri alınması her zaman mümkün olmaz. Örneğin, Avrupa bankalarında vadesiz olarak yatırılan mevduat bir nema kazanmadığı gibi, bankaca muhafaza edildiği gerekçesiyle masraf kesintisine tabi olur. Yani ana para aynen değil noksanı ile geri ödenir. Türkî Cumhuriyetler dahil eski Sovyetler Birliği ve şimdiki Rusya Federasyonu’na bağlı ülkelerde mevduat çekilmek istendiğinde %10-15 oranında kesintiden sonra sahibine ödenir. Mudiye yapılan bu muamele karşılıklı rızaya müstenit gibi görünse de gerçek pek de öyle değildir. Çünkü kendisine karşı her zaman saygıyla karışık bir ürküntü duyulan bankaların bireylere koşullarını kab°l ettirme gücü tartışmasızdır. Yine batının dev kuruluşları olan yatırım bankalarının uğraş alanlarından biri de zenginlerin kişisel fonlarını yönetmek ve nemalandırmaktır. Ancak borsanın gerilediği dönemlerde bu kuruluşlar sık sık zarar beyan ederek aldıklarından daha azını iade ederler. Ülkemizde de oldukça yaygınlaşmış bulunan yatırım fonlarının bazen kendisine güvenen yatırımcıyı zarar ettirdiği malumdur. İslamiyet’te ise, alacaklı ana parayı aynen geri alması hususunda korunmuştur. Bu bağlamda, borcunu zamanında ödemeyen zulmetmiş sayılır. Tefsircilere göre, alacaklı sermayesini noksan almaya zorlanamaz. Hatta borcun ödenmemesi halinde, alacaklının (başlangıçta şart koşulmaması kaydıyla) borçludan asıl alacağına ilaveten borcun zamanında ödenmemesinden dolayı uğradığı zararın tazmin edilmesini isteyebileceğine dair tefsirler vardır.
kosovalı Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
islamasevdali
Prenses Mod
Prenses Mod
islamasevdali
Kadın
Yaş : 30
Kayıt tarihi : 29/11/08
Mesaj Sayısı : 602
Nerden : Malatya
İş/Hobiler : Öğrencilik=)Kitap okumak,ders çalışmak,müzik dinlemek,gezmek vs.
Lakap : Lakabım yoq Allah\'a Sükür :)

Faiz Neden Haramdır.. Vide
MesajKonu: Geri: Faiz Neden Haramdır.. Faiz Neden Haramdır.. Icon_minitimeCuma Ara. 26, 2008 6:53 pm

teşekkürler

Allah razi olsun.
islamasevdali Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://islammektebi.blogcu.com/

Faiz Neden Haramdır..

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
islammektebi :: Forum :: Serbest Kürsü -
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar