Konu: Mukavemetçilere Zabit Paz Ocak 11, 2009 12:47 pm
Mukavemetçilere Zabit
Milletimizin; İstiklâline olan düşkünlüğü her haliyle kendini böyle ortaya koymuşken, Amasya tamimi, Erzurum ve Sivas kongrelerinin açtığı çığır ve heyet-i temsiliye İstanbul'u dünya siyaset mahfilleriyle başbaşa bırakıp, onların düşmanları oyalamasını temine bırakırken, vatanseverlerin bu otoritenin idaresi altında düşmanın taarruzlarını boşa çıkaracak daha sonra da onları memleketin hârim-i ismetinden tard edecek tedbirleri almakla uğraştığını bütün dünya duymağa hâttâ görmeğe başlamıştı. İşte bu Heyet-i Temsiliyenin riyasetini temsil eden M.Kemâl Paşa bölgedeki hâlin alacağı durumu göz önüne alarak teşkil olunan başıbozuk kuvvetlerin başına nizami subayların gönderilmesinde pek mühim faydalar mülahaza ettiğinden, o zamanlar topçu binbaşı olarak ordumuzun güzide bir zabiti Kemâl Bey(daha sonra Tüm.general Kemal Doğan)i, Kilikya Kuvva-yı Milliye kumandanı olarak gönderirken, Yüzbaşı Osman Nuri(general Osman Tufan)yi,Ceyhan Nehrinin şark cihetine, Yüzbaşı Ali Ratıb'ı (Sinan Tekelioğlu) Ceyhan Nehrinin garb cihetine, Yüzbaşı Salim (Kurtoğlu Yörük) ile Üsteğmen Asaf'ı (Kılıç Ali) beyleri Maraş bölgesine memur etti.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Trakya Ve İstanbul'un Durumu Paz Ocak 11, 2009 12:48 pm
Trakya Ve İstanbul'un Durumu
Târİh 30/Ekim/1918'i gösteriyordu ki, Mondros mütarekesi imza olunmuş, gerek gemi lerimizdeki gerekse müstahkem mevkıilerdeki Alman zabitleri yerlerini subaylarımıza bırakmak suretiyle çekilmişlerdi. Çanakkale'yi muhafaza eden mayınlar toplandı.6/Ka-sım/1918'de Çanakkale'ye İngilizlerden teşkil olunmuş bir heyet geldi. Tabyalar, yüzde 10'unu bizim askerin teşkil ettiği birliğe bırakıldı. İngiliz inzibat subayları bir kaç gün sonra İstanbul'a geldiler. Kasım ayının ilk on gününde Boğazı 61 adet savaş gemisi geçti. İstanbul Boğazı üzerinde demirlediler ve bir çoğu toplarının namlularını Saraylarımızın üzerine tevcih etmiş olduğu üzüntü ile müşahede olunuyordu. İşgalciler 6/Kasım'da Trakya sınırımızdan içeri girmek suretiyle bazı yerleri de işgale tâbi tutarak ilerlediler.
Dörtbin kişiden .meydana gelen bir Fransız kuvveti de Bakırköy istasyon önlerine 18/Kasım'da geldiler. Beş gün önce denizdeki filo'dan çıkan İngiliz-Fransız karma birliği Beyoğlu yakasına yerleştiferdi. 23/Kasım'da İstanbul'da yaşayan azınlıkların çılgın tezahürat ve avazeleri arasında Fransız generali Desprrey, Beyaz bir at üzerinde Fâtih Sultan Mehmed Hân'dan intikam alırcasına şehire giriş yaptı. İngiliz kumandan general Milne, İngiliz ordusu komutanı olarak, yine Trakya ve Boğazlar komutanı olarak da Wilson adlı general karargâhlarını İstanbul'da kurdular general Desprrey'İn komutanlığının Selanik havalisini kapsadığını ileri sürerek İstanbul içinde emirlerini tatbike fırsat vermediler. Ancak; İstanbul'da bir çok Rum'un bulup buluşturup veya İngilizlerden temine muvaffak oldukları İngiliz üniformalarını giymişler taşkınlıklar yapıp gözüne kestirdiklerine karşı lisanen ve müessir fiillerde bulunmuşlardır. Donanmamızın boynu bükük şekilde İzmit'de düşmanın göz altında olması, ayrıca haysiyetimize vurulmuş bir dar beydi ki veyl mağlubun hâline.. Bu sözümüzün hemen peşinden şu vak'ayı buraya nakil ile bu haftaki yazımızı tamamlamış olalım. "Meclis-i mebusan'da Divâniye mebusu Fuad Bey, düşmanın mütareke ahkâmına uygun davranmadığını ileri sürüp bazı tatbikatten şikâyetçi olduğunda Hâriciye nâzın zat, verdiği cevapda, Dedi Bu sözlerin önemi zamanla anlaşılmıştır.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Zafer'e Doğru Koşuluyor Paz Ocak 11, 2009 12:48 pm
Zafer'e Doğru Koşuluyor
Kilikya hududu,İskenderun'un işgali,halkın ağlayışları ve feryadı, İngiliz baskısı, Erme niler'in Adana marifetleri, halk silahlanıyor, savunma teşkilâtlan kuruluyor, Güney'deki Ermeni kuvvetleri, Maraş'ın İngilizler tarafından işgali, Ermeni askerlerinin vahşeti, İşgalde nöbet değişimi, Maraş, Grfa ve Antep şehirlerinin işgalini Fransuzlara ciro, Kıyam-i Millînin; Sütçü îmam'ın silahından çıkan mermi ile bölgede aksiyona geçmesini, Türk Bayrağının indirilmesi şartıyla dans yapacağını bildiren şıllık'ı tatmin için bayrağımızın kale'deki burç-dan indirildiğini gören hemen kale'nin yanındaki evde ikamet eden Mehmed Ali Bey'in yüreğinden damlayan kan, beyninden süzülen düşünceler vede kâğıda dökülen ifadeler, Alsancak başlıklı mektup CJlucâmi'nin bir kaç yerine bir kaç kopya hâlinde bırakıldı, yazarı tarafından ve meali şöyle idi yazılanın: "Ey asil Türk Milleti, milli varlığın ve dinin Ölüyor. Dedelerinin kanı mukabilinde fethetti ğin kale'nin burcundaki al sancak, Fransızlar tarafından indirilmiştir. Acaba sen de bunun yerine koyacak bir kaç Türk kanı yokmudur? Soğukkanlılıkla korkmadan alsancağımızı tekrar yerine koyalım ve gururla yerlerimize dönelim. Korkma seni buradaki bir kaç Fransız kuvveti kıramaz. Buna emin ol!" 5/Ka-sım/1918' de, başlayan bir çizgiden mücadele-i istiklâl'e koşuldu Kilikya hududu ifadesiyle belirtip diğer başlıklarla işleri özetleyip, sancak indirilmesine tahammül edemiyen bir evlâ d-ı vatanın ümmete feryadını cami merkezli duyurusunu belirtip, meâlen ifadeyi de okurumuza naklettik.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: İstiklal İçin Çalışan Cemiyetler Paz Ocak 11, 2009 12:49 pm
İstiklal İçin Çalışan Cemiyetler
Trakya ve Paşaeli Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti; l/Arahk/1918'de Edirne'de hayat buldu. Esas işi, Trakya topraklarında yaşıyan azınlıkların tehlikeli faaliyetlerini önlemekti. İşler, Osmanlının kötü bir akıbete duçar olması hâlinde hiç olmazsa Trakya topraklarında küçük ve bağımsız bir devlet kurmak idi. üç gün sonra da, yâni 4/Arahk/ 1918'de, merkezi İstanbul, şubeleri Erzurum ile Elaziz olmak üzere kurulmasında Said Paşazade tanınmış şâir ve edib valilerimizden Süleyman Nazif Bey'in destek ve teşebbüsüyle tesis edilmişti. 10/Mart/1919'da da Erzurum şubesi Cevad Dursu-noğlu tarafından açılmıştı. Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti 12/Şubat/1919'da kurulmasıyla Pontusçülere bir korku salan teşkilât olmuştur. 1918 senesinin 14/Aralığında tesis olunmuş olan İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti Vali Nureddin Paşa'nın yardımıyla büyük hizmet vermiştir. İzmir Reddi İlhak Cemiyetinin ilk adı Müdafaai Vatan Heyeti iken işgalden önce 14/Mayıs/1915'de bu adı almıştır. Sivil ve askerî idare çilerle işbirliği yaparak Kuva-yı Milliye'yi destekledi. Bu cemiyetin bir parçası olarak kurulan Hareket-i Milliye Cemiyetinin kurucuları da, Celâl Bayar(Gâ-lip Hoca),Vasıf Çınar, Mustafa Necati ve Hacim Muhiddin (Çarıklı) adlı kendileri herkesçe bilinen vatanperverlerdir. Millî Kongre teşkilâtı Göz Hekimi Esad (Işık) Paşa tarafından İstanbul'da kurulmuştur. Bu kongre, Vahdet-i Millîye, Millî Ahrâr, Sulh ve Selâmet gibi partilerle fakülteleri, dernekleri, ocakları, hayır kurumlarını içine alan altmış kurumdan meydana gelmiş olup, ilk defa Kuva-yı Millîye tâbiri bu ortak hareketle kullanılmıştır.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Azınlıklarda Gelince! Paz Ocak 11, 2009 12:49 pm
Azınlıklarda Gelince!
Mavrimira Cemiyeti, Pontus Cemiyeti, Kürt Teali Cemiyeti, Teâli-i İslâm Cemiyeti, İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Wilson Prensipleri Cemiyete, Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti hakkında da biraz bilgi verelim ve ondan sonra mütareke sonrasında ki ordunun durumuna eğilelim.
Mavrimira cemiyeti, 1814'de kurulmuş bulunan Yunan emellerine hizmet ve bunların mücadelesini yürüten Etnik-i Eterya cemiyetinin yarım bıraktığı işleri tamamlamak vazifesini yüklenmiş ve Megalo idea denen Yunan hedefi, Bizans Devleti ihyasına faaliyet gayreti içinde olan eli kanlı bir fesat cemiyetidir. Rumlarla ilgili hayır kurumlarının, her birinin tepesine birer Yunan subayı yerleştirilmişti. İstanbul'da kırkbin Rum silahlandırılmıştı. Bu silahlı adamlar Tatavla da denilen Kurtuluş'da, Galata'da ve Fener civarında bulunmaktaydılar. Bu cemiyet üyeleri Ayasofya'ya altın çan takmak, kimileride Hrisantos adlı kan dökücü haydutu hapisten çıkarıp, bilhassa polis katilliğine soyunmuş birini takviye eden bir cemiyet olup, Muharrem Bey isimli bir başkomiser bu şeriri izale etmeyi başarmıştır. Bu cemiyet ayrıca Bizans'ın çift başlı kartal taşıyan bayrağını ülkemizin semalarında dalgalandırmak hisleriyle yanıp tutuşmaktaydılar.
Pontus cemiyetine gelince bu cemiyetin 1904'deki kuruluş versiyonunu ileri sürenlerin cemiyetlerinin Miladdan önce 3.yüzyılda kurulmuş bulunan Pontus krallığının torunları olduğunu ileri süren Trabzon Rumları tarafından kurulmuştur. Bunlar; 1.Cihan savaşı esnasında yâni 1914-1918 arasında ve mütarekeden sonra müslüman ahaliye çeşitli baskınlarla hayatlarına fecii bir zulümle son vermekteydi ve bunlar Avrupa ve Yunanistan'dan büyük yardımlar almaya başlamışlardı,. Hayallerinde yaşattıkları Trabzon veya Samsun'dan birini devletlerine merkez yapabilmekti. Faaliyete geçtiklerinde bunları durdurma yoluna resmî birlikler ile gitmek, Mondros'un ihlâli sayılacağından, böyle bir i'jhama mâruz kalmamak için ahali harekâtı, milis harekâtı sivil subayların organizasyonuna teslim edilmiş ve bunların tesirlerinin 1922'ye kadar sürdüğü, Sakallı Nureddin Paşa, Yarbay Mustafa (orgeneral Muğlalı) Bey vede Giresunlu Topal Osman Ağa, Trabzon'da da Yahya Kâhya bunların izâlesinde büyük hizmet vermişlerdir.
Kürd Teali Cemiyeti ki Kürd Yükselme Cemiyeti diye sa-deleştirilebilir olan bu isimli cemiyet 1919/Mayısında tesis edilmiştir. Elaziz, Bitlis gibi vilâyetlerin de içinde bulunduğu bir Kürd devleti kurma hedefi taşıyordu. Ziya Gökalp olsun, Süleyman Nazif Beyler onların bu gayesine itiraz ve doğruyu göstermeye çalışmaları bu cemiyetin yayın organlarında haylice ağır yazılar ile saldırmışlardır.
İslâm Teâlii cemiyeti 1919 şubatında teşkil olunmuş din-i bir devlet kurmak düşüncesi ni gaye edinmişken, hürriyet ve itilaf partisini de desteklemişlerdi. Ancak etkileri olmamıştır.
İngiliz Muhipleri cemiyeti de, 1919 Ağustosunda İstanbul'da kuruldu. Saltanat ve hilafet taraftarı olanlarla burada olmakta menfaat görenler, kimi kumandanlar, Said Molla gibi dinle rabıtası olan kimseler cemiyetin üyeleri arasında bulundular. Cemiyetin hedefinde Rahip Fru gibi adamlar vasıtasıyla hilafet ve saltanatın aracılığıyla İngilizlere İltisaka götürmekti. Paraların İngilizlerce verildiği de ileri sürülmektedir. Osmanlı dâhiliye nâzın Ali Kemâl Bey, Mehmed Ali Bey ve Said Molla cemiyetin önemli kişilerindendi ve padişah ile sadnazam Dâmad Ferid Paşanın bu cemiyetin üyesi olduğu rivayeti vesikalandırılamamıştır.
Wilson Prensip cemiyetine gelince; 4/Ocak/1919'da tesisi kabil olmuştur. Amerikan manda'lığıni isteyenlerce kurulduğu görülür, Amerika medeni bir ülkedir ve bunlara bağlandığımızda kısa zamanda güçleneceğimizi düşünenler arasında gazeteci Ahmed Emin Yalman ve İsmail Hami Danişmend'de bulunmaktadırlar. Mustafa Kemâl Paşada buna karşı çıkmış ve vatanseverleri iknaaya muvaffak olmuştu.
İstanbul'da 1919 Aralık ayında kurulmuş olup, adı Trabzon ve Adem-i merkeziyet cemiyeti Trabzonlu Rumlar, bu şehrin Ermenilere verileceği rivayetini duyduğunda bu cemiyete taraftar olmuşlardır. Bunlardan Metropolid Lavrendius, bu Adem-i Merkeziyet'e yakınlaşmış Pontusçuların vazifeden çekil sözünü redetmiş ben buraya padişahın emriyle geldim demek suretiyle vaziyetini açıklamak meziyetini göstermiştir.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Mütareke Sonrasında Ordumuz Paz Ocak 11, 2009 12:50 pm
Mütareke Sonrasında Ordumuz
İşgal devletleri İstanbul'a gelmeden evvel Osmanlı genel kurmayını sıkıştırmak suretiy İe ordumuzun pek büyük bir kısmını terhise tâbi tutturmaya muvaffak olmuştur. Elimiz de silah altunda dokuz adet kolordu ile yirmi adet tümenden müteşekkil bir efrad bulunuyordu. Bunun teşkilâtlanması yazışmaları yapılırken, İngilizler bu işte kontrole önem veriyor bu sebeble de kuruluş hayli aksıyordu. Ankara hükümeti bu arada teşkilâtını tamamlayıp varlığını hatırlatınca, bu yazışmalar hükümsüz hâle dönüşmüştür.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Mütareke Hükümleri Gereği Teslimat Paz Ocak 11, 2009 12:50 pm
Mütareke Hükümleri Gereği Teslimat
Yapılan silah bırakışması antlaşması gereğince Osmanlı genel kurmay Başkanı Kavaklı Mustafa Fevzi Paşa (mareşal Çakmak) ile İngiliz Generali Milne Osmanlı ordusunun 50 bin kişilik istihdamla kurulmasını anlaşırken, 48 bin tüfek, 200 bin süngükolu, 295 tane top kaması teslim etmek zorunda kalırken, ellin kişiyi aşan eratın terhisi yapılıyor, böylece de, ordunun tamamında 408778 tüfek, 240 makineli tüfek, 256 adet topa mâlik olunacak tarzında bir sınır konulmuştu. Târih 1919/Mart ayını işaret ederken 337.615 er'in terhisini yapmışız trenlerimizin yetersizliği, terhis edilen askerin memleketlerine kafileler hâlinde yaya olarak sevk edilmişti ki, bu nasıl bir eziyet, ne acıklı bir haldi. Bu askerin içinde, topal, çolak, yaraları yeni iyileşmiş nice gaziler olduğu gibi zayıf düşmüş Mehmedçiklerde bulunuyordu.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Yeni Tanzim Paz Ocak 11, 2009 12:51 pm
Yeni Tanzim
Elde bulundurulmasına müsaade edilen ve tanzim olunan kuvvetlerimizin tanzimi aşağıdaki şekilde tanzim olundu.
1.Kolordu; Merkezi: Edirne; 41. Ve 61 .Tümenler
25." " ; " " İstanbul 1. Ve 10. "
14." " ; " " Tekirdağ 44. Ve 61. "
17." " ; " " İzmir 56. Ve 57. "
20." " ; " " Ankara 23. Ve 24. "
12." " ; " " Konya 11. Ve 41. "
3." " ; " " Sivas 5.Kafkas Tümeni
ve 15.Tümen
13." " ; " " Diyanbekir 2. Ve 5. Tümenler
15." " ; " " Erzurum 2. 9. 11. Ve 12.
Tümenler
Kadrodaki yirmi tümeni meydana getiren sayıdan,bir tü­meni İzmir'de Yunanlılar dağıtmış, dört tümenimizde İstanbul ve Trakya'da kaldığınından böylece yirmi tümen olan yekûn gücümücün dörtte birinden istifade edememekle karşı karşı­ya idik.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Karakol Cemiyeti Paz Ocak 11, 2009 12:52 pm
Karakol Cemiyeti
Mütareke ile beraber, evlâd-ı vatan harekâta geçmiş ve çeşitli tulumbacı kulüpleri, futbol takımları, şehir kabadayıları, devlet görevlerinde genç kâtipler, esnaf loncaları, nice değerli hoca efendiler düşmandan halas olmak için gerek cemaatlerini gerekse muhitlerindeki kıraathaneleri dolaşarak gönüllü temine gayret ederlerken, bunlardan İstanbuPuIumu-zun bizimde vaz u nasihatlerinden müstefid olduğumuz Alasonyah Hacı Cemâl Efendi (Öğüt) merhum Beşiktaş semtindeki kahveleri dolaşır, ahbablık kurduğu kişilerin kanaatlerini ölçüp biçer,aklı yatanları evine götürür orada bir kaç tanesine tahlif yâni yemin ettirmek suretiyle Milli Mücadele sancağı altına toplar ve kâh silah kaçırmada, kâh bazı zevatı düşman elinden kaçırmak gibi mühim baskınlarda istihdam ettiğini bu satırlar yazılırken hayatta olan Hikmet Öğüt hanımefendi hazretlerinden, yapılan tahlifin yâni and içme esnasında, yemin edecekleri, Kur'an-ı Kerim ve tabanca üzerine el koydurmak ve bunu yaptırırken de, gözlerin bağlı olduğunu dinlemişizdir.
Beri yandan; Felah (yâni kurtuluş mânasına) gurubunun silah kaçırmak için büyük depolan baskınla veya müslüman sömürge askerlerinin göz yumması münasebetiyle soyması bunları Anadolu'ya sevk etmesi unutulmayacağı gibi meşhur Kara Vâsıf Bey'in ünlü Karakol Cemiyetinin büyük hizmetleri olmuştur. Hele Felah gurubu reisi o sıralarda binbaşı olan ve ordudan Korgeneral olarak emekli olan Ekrem (Baydar) Bey, ki bu zâtında dönme olduğu rivayeti vardır ve bunların hizmetleri hep takdirle yâd olunur. M.M Gurubunun başkanı Topkapih Mehmed Bey ki fâkir-i pür taksir bu zâtı da Mah-mudpaşa'da ki İrfaniye Çarşısında Manastır handa yarım asır evvel görmüş elini öpmüştük. Yine bu zâtın arkadaşlarından Bican Bağcıoğlu, Muhasebeci İhsan Bey ile Topçu Üsteğmen Burhan, deniz Yüzbaşı Hakkı, İnzibat bölük komutanı Seiâmi Tolunay Beyefendiler de hizmetleriyle temayüz etmişlerdir.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Amasya Tamimi Paz Ocak 11, 2009 12:54 pm
Amasya Tamimi
İstiklâl mücadelemizin önemli bir merhalesini teşkil eder Amasya Tamimi. Samsun'a mutasarrıf sıfatıyla bıraktığı Re-fet (Bele) Bey'i Amasya'ya gelişinde az sonra yanına davet eder. Refet Bey gelmediği gibi, cevab da vermez. Bu arada mutasarrıf olduğu Samsun civarını teftişe çıkan Albay Refet Bele, Amasya'ya gelmiştir. Daha önceden müsveddesi hazırlanmış bazı tahriratın yeni gelen arkadaşlarca imzalanmasını taleb eden M. Kemâl Paşa,odasında oturan Rauf (Orbay) Bey ile Refet (Bele) Beylere bu kâğıtları imzalamalarını söylediğinde Rauf önce imtina eder, bilahire bunun târihi bir hatıra olduğunu hatırlatan M.Kemâl'in ricasını tekrarlaması üzerine imzalar. Refet Bey, imza atmayı kabule yanaşmaz Bunun üzerine M.Kemâl Paşa; yan oda da oturmakta olan Ali Fuad (Cebesoy) Paşayı yanına çağırtır ona beyanda bulunur ve bunun üzerine Ali Fuad Paşa da kâğıdı imzalar. Bunun üzerine Refet Bey müsveddeyi eline alır ve kendinin anlayacağı bir işaret koyar. Bu işareti müsvedde de bulmak pek müşküldür. Bu müsveddenin en bariz tarafı şu satırlardır: "Artık; İstanbul, Anadolu'ya hâkim değil, tâbi olma mecbur-tiyetindedir." Bu tamimin yayınlanışında, 22/hazi-ran/1919'da Kâzım Karabekir Paşayla Mersinli Cemâl Paşa da telgraf mâkinası tasdik etmişlerdi. Şimdi bu tamimden sonrayı bir kronoloji hâlinde sahifelerimize alacağız ve İstiklâl harbimizin komuta kadrosunun mensuplarını ve vazife icra ettikleri birlikleri ve o dönemdeki rütbeleriyle kaydederek, dizimizi tamamlama yoluna gideceğiz.
24/Haziran/1919; Padişah Vahdeddin Hân'a M.Kemâl Pa-şa'dan telgraf, "..böyle bir zihniyetin hiç bir yerde kabul ue tatbik noktası bulmadığını şükranla arzeylerim"
27/Haziran/1919: Mustafa Kemâl Paşa'nın Tokat'tan Sivas'a gelişi ve Vali Reşid Paşa tarafından karşılanışı, bu Vali paşa meşhur tarihçi ve devlet adamı Ahmed Cevdet Paşa'nın damadıdır. Aynı gün ve târihde, Ali Fuad (Cebesoy) Paşa'nın Ankara'da erkân-ı devletin askeri ve sivillerine yayımladığı beyannameden: "İcabında mevkı-i memuriyetimden ayrılarak bir ferd-i millet olarak mübarek vatan ue mukaddes milletim uğrunda çalışmağa devam edeceğimi alenen taahhüt ediyorum.."
3/Temmuz/1919: Mustafa Kemâl Paşa'nın Rauf bey ile beraber Erzurum'a gelişi halk ve asker tarafından sevgi gösterileriyle karşılanışı ve istanbul'da dahiliye nazırı Ali Ke mâl bey'in; valilere: "Ordu müfettişleri ve ordu kumandanları İttihat ve Terâkkinin bakiyesidir. Seferberlik emri verilirse ahali bunu icra etmesin", Tarzındaki tamimine 15.Kolordu komutanı Kâzım Karabekir'in karşı tamimi: "Doğu'nun müdafaasından ben me'sulüm. Kanun bana bir tehlike anında seferberlik emri vermek selâhiyetini vermiştir. Her kim olursa olsun, seferberlik emrine uymazsa derhal divân-ı. harbe veririm " olmuştur.
23/Temmuz/1919: Erzurum Kongresi açılıyor ve M.Kemâl Paşa Reis intihab ediliyor.
27/Temmuz/1919: Kâzım Karabekir Paşa ile Albay Raw-linson'un Erzurum'daki mülakatı ve Amiral Galdroph'dan Lord Kurzon'a: "Şu ihtimâli göz önünde bulundurmalısınız. Hadiseler öyle bir şekil alabilir ki, küçük Asya'da bağımsız, muhtemelen gayet fanatik ve avrupa aleyhtarı bir hükümet kurulabilir. Böyle bir hükümet İstanbul'un yetkisini ve padişahın egemenliğini ret edebilir" Demektedir.
4/Eylül/1919: Sivas Kongresinin açılışı, M.Kemâl Paşa'nın açış konuşması ve kongre reisi seçilmesi.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Sivas Kongresi'ne Bakış Paz Ocak 11, 2009 12:55 pm
Sivas Kongresi'ne Bakış
Sivas kongresi 4/EyIüi/1919'Perşenbe günü saat: 15'de M.Kemâl Paşa'nın başkanlığın da çalışmaya başladı. Kongreye iştirak eden delege adeti kırk kişidir. Çalışmalar sekiz gün sürmüştür. 11 /Eylül/1919 günü saat 11.30'da son bulmuştur. Kongreye katılan ve adlan bilinen delegeler şunlardan ibarettir:
1-Mustafa Kemâl Paşa/2-İsmail Fâzıl Paşa /5-Albay Kara Vâsıf Bey istanbul delegesi>/6-Dr.Hikmet Bey (Orhan Boran'ın babası) /7-Mehmed Şükrü Bey /8-Salih Sıtkı Bey /9-Bekir Sami Bey /10-Albay Refet Bey /ll-Boşnakzâde Süleyman Bey /12-Başa-ağazâdeYusuf Bey /13-Küçükağazâde Necip Ali Bey /14-Dalhanlızâde Mehmed Şükrü Bey /15-Hakkı Behiç Bey /16-Hoca Râif Efendi 17-Şeyh Fevzi Efendi /18-Ahmed Nuri Efendi /19-Osman Nuri Bey /20-Siyahizâde Halil İbrahim Efendi /2Î-Bayraktarzâde Hüseyin Bey /22-Hüsrev Sami Bey /23-Mâcit Bey /24-Zeki Bey /25-Mehmed Tevfik Bey /26-Abdur-rabman Dursun Bey <Çorum delegesi> /27-Dellâlzâde Hacı Osman Efendi 28-Halit Bey /29-Mustafa Efendi /30-Mazhar Müfit Bey /31-İbrahim Süreyya Bey dir.
Bu delegelerin çok büyük bir kısmı Sivas'a gelmişler ve aralarında bir çok meselede ortak noktalar oluşturmuşlar ve Mustafa Kemâl Paşanın gelmesinden önce 25 delegenin Mandater idaresi hakkında bir muhtıra hazırlamış olduğu varittir. Bu hususda M.Kemal Paşa şunları söylemektedir: "Öç gün ittihatçı olmadığımızı teyid için yemin etmek lüzumu ile yemin formülü hazırlamakla, padişaha arıza yazmakla ue kongreyi tebrik için gönderilen telgraflara cevap yazmakla ve bilhassa kongre siyasetle uğraşacakmı? üğraşmayacak-mı? Münakaşası ile geçti İçinde bulunan mücadele ue faaliyet siyasetten başka bir şey değil. Bunu münakaşa etmek şâyan-ı hayret değilmidir? Delegelerin mühim bir kısmı ittihatçı idi. Buna rağmen her biri ittihatçılık yapmayacağına yemin etti." M.Kemâl Paşa daha sonra şunları ifade eder: "Erzurum Kongresinde alınan müdafaa kararı, Ermenilere ue Rumlara karşı alınmış iken, Sivas kongresinde her türlü işgal ue müdehaieye karşı müdafaa ve mukavemet etmek kararı verilmiştir..." Daha sonra mandaterlik hakkında İstanbul delegesi İsmail Hami (Danişmend) Bey tarafından hazırlanıp 25 delege tarafından imzalanıp manda muhtırası ise müzakereye getirildi. İstanbul delegeleri oradaki telkinlerin tesiri altında idiler. İstanbul'dan gelirken Braun adında bir Amerikan gazetecisini de beraberlerinde getirmişlerdi. Bu gazeteci Türkiye'ye 50 bin kişilik bir işçi ordusu getirip Türkiye'yi imâr ettireceğini söylemiş bulunuyordu. Manda teklifini müdafaa edenler arasında Rauf, Refet, Bekir Sami ve Kara Vâsıf Beyler ile İsmail Fâzıl Paşa da vardı. Bu görüşe eğilim sebebi olarak da; 500 milyon (günümüz parasıyla 500 katrilyon) Osmanlı lirası borcu olan ve yıllık geliri oniki milyon civarında geliri olan, verimli bir toprağı bulunmayan bir ülke yabancı desteği olmadan yaşayamaz, ikinci olarak parasız, ordu-suz ne yapabiliriz? Modern milletler hava da uçuyorlar. Biz daha kağnı ile ekin taşıyoruz. Onlar zırhlı yapıyor, biz yelkenli bile yapamıyoruz. İzmir, Yunanistan'da kalsa düşmanımız vapurla asker getireceği halde biz hangi şimendifer yâni trenle nakliyatı gerçekleştireceğiz? Diye ileri sürmek suretiyle ülkenin manda olmasına taraftar olduklarını beyan ediyorlardı. M.Kemâl Paşa, mandacılara Braun adlı Amerikalı gazeteci ile görüştüğünü bu adamın manda'lık teriminin ne olduğunu dahi bilmediğini, ayrıca da Amerika'nın da rnanda-terlikten yana olmayacağını ifade ettiğini naklettikten sonra
M.Kemâl Paşa, manda taraftarlarını susturan yine mandacılığı savunan Rauf Bey'in olduğunu çünkü, Amerikan kongresinden memleketimizi tetkik edecek ve hakikati ortaya serecek bir kurul davet olunmasını teklif olarak ileri sürdü ve bu teklif ittifakla kabul edildi. Şeklinde bilgi vermektedir. AB~ D'ye çekilen tel- grafın ülkenin o günkü durumunuda ortaya sermesi açısından ehemmiyeti münasebetiy le buraya nakli uygun bulduk: "Amerika Birleşik Devletleri Ayan meclisi reisliğine, Rumeli ve Anadolu'nun bütün müsiüman halkını temsil eden ve Osmanlı imparatorluğunun Anadolu ve Rumeli'deki bütün vilâyetlerinin temsilcilerinden mürekkep olan Sivas Milli kongresi, 4/Eylül/1919'da bir araya gelmiştir Gayeleri şunlardır:
Memleket halkının ekseriyetinin arzularını yerine getirmek, bütün azınlıkları himaye altında bulundurmak, bütün vatandaşların can ve adalet yolundaki haklarını teminâta bağlamak. Sivas Milli kongresi Osmanlı imparatorluğu halkı içindeki ekseriye tinin arzularını ifade eden bir karar suretini 9/Eylül/1919 günü kabul etmiştir. Bu kararın içinde bulundurduğu prensipleri, Sivas Milli Kongresi, Birleşik Amerika Devletleri Ayan meclisine şu ricada bulunmayı bu gün yine ittifakla kararlaştırmıştır.
üyelerinizden kurulu bir komiteyi Osmanlı devletinin her köşesine göndermenizi diliyoruz. Bu komite hususi menfaat ile alâkalan olmayanlara ve millete has olan ber rak görüşte, Osmanlı imparatorluğunda fiili surette hüküm süren hal ve şartlan gözden geçirmelidir. Böyle bir tetkik; Osmanlı İmparatorluğuna ait nüfusun ve arazinin mukadderatı hakkında bir sulh antlaşması gereğince keyfi kararlar verilmesine meydan bırakılmazdan evvel yapılmalıdır."
İmzaların sahibi aşağıdaki zevattır. Sivas kongresi adına: Reis: Mustafa Kemâl Paşa-Reis Vekili: Hüseyin Rauf Bey-2.Reisvekili: İsmail Fâzıl Paşa-Kâtipler: İsmail Hami ve Mehmed Şükrü
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Meclisin Açılması Paz Ocak 11, 2009 12:55 pm
Meclisin Açılması
16/Mart/1920'de İstanbul kanlı bir işgalin altına girerken, Meclis-i Mebusan'da dağıtıldığından Osmanlı devlet başkentinin artık millet mukadderatına vaz u elyed koyamayacağı tabii olduğundan Ankara'da bir millet meclisi teşekkül ettirilmesi karargir oldu. Aslında Hüseyin Rauf Bey'in, meclis-İ mebusanın kapanmasını temin için tevkif olunmayı da göze alarak, İstanbul'a avdet edip, mebusan'da yaptığı tahrik edici konuşmalarıylada bunu temine muvaffak olduğu böylece de, mebusların Ankara'ya gitmesinde müsbet ve mühim ro-lünüde burada hatırlamadan geçmeyelim. Mustafa Kemâl Paşa, Rauf Bey' in bu plânını pek tehlikeli bulmuş, İstanbul'a avdetine engel olmaya çalışmış başına gelmesine muhtemel hâller arasında hayatını bile kaybedeceğini ifade etmiştir. Nitekim de Rauf Bey, Meclis-i Mebusandan Kara Vasıf Beyle birlikte işgal kuvvetlerince alınmış Malta'ya sürgüne gönderilmiştir. Bu olayların akabinde; İstanbul'da mücadelenin yapılamayacağını anlayan mebusların ve Anadolu'nun livalarında yapılan seçimlerle de, boş sandalyeler temsilcilerine kavuşturmuşlardır. Bundan sonra da, Millet meclisi İstiklâl savaşımızın merkez üssü olmuştur. 23/Nisan/1920'de Cuma günü ve Cuma Namazından sonra küşadı yapılan BMM'si başkanını seçmiş ve bu meclisin hükümeti de kurulmuştur. Bu hükümet Milli Mücadeleyi süratle muntazam askeri birlikler teşekkül etmek çalışmalarına girişmiştir. Bu meclisin başkanlığına M.Kemâl Paşa, 110 rey alarak seçilirken Hacıbektaş Çelebisi Cemaleddin Efendi 2.başkanvekilliğine, Haydar Refik, Muhiddin Baha, Cevdet Atıf, Rasim ve Eyyaz Beyler kâtipliklere Emir Paşa ile Süreyya Bey'c'e idare memurluklarına seçildiler. Ancak ilk hükümet teşki! olunana kadar bir yürütme kurulu seçildi ki bu zevat, Albay İsmet (İnönü), Feyzi (Çakmak) Paşa, Hamdullah Suphi, Hakkı Behiç, Adnan Beyler ve Şeyh Servet Efendi'den meydana gelen altı kişi aşağıda ki adları yazılı hükümet kurulana kadar yürütme kurulu adıyla görev yaptılar: Başbakan: Mustafa Kemal Pa-şa-Şeriyye vekâletine: Mustafa Fehmi Efendi-İçişleri vekillisine: Cerni! Bey-Bayındtrlık vekâletine: İsmail Fâzıl Paşa-Hâ-riciye vekaletine: Bekir Sami (Kunduh) Bey-Sıhhıye Vekaletine: Dr.Adnan Adıvar-İktisat vekâletine: Yusuf Kemâl Ten-girşenk Bey-Genel Kurmay başkanlığına: Albay İsmet Bey(İnönü)-MilIi Müdafaa vekaletine: Fevzi(Çakmak)Paşa-Mâliye Vekaletine: Hakkı Behiç Bey-Mâarif vekâleti: Rıza Nur Beylerden müteşekkil hükümet kuruldu.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Mustafa Kemâl Paşa'nın Samsun Çıkış Döneminde Birlikler Ve Komutanları Paz Ocak 11, 2009 12:56 pm
Mustafa Kemâl Paşa'nın Samsun Çıkış Döneminde Birlikler Ve Komutanları
BİRLİK VE MAKAM: 1.Kol.Ordu K.Edirne 49.Tüm.K. Kırklareli 6O.Tüm.K. Keşan 14.Kolordu Tekirdağ 55.Tüm.K. Tekirdağ 61.Tüm.K. Bandırma 61.Tüm.K. Bandırma 17.Kolordu K. İzmir 17.Kolordu K.Bursa 56.Tüm.K.İzmir 57.Tüm. K. Aydın 25.Kolordu K.İstanbul 25.Kolordu K.İstanbul l.Tüm.K. İzmit l.Tüm.K. İzmit 10.Kafkas Tüm K.İst. 2.Ordu Müfettişi 2.Ordu Müfettişi 12.Kolordu K. Konya 12.Kolordu K. Konya
RÜTBE ADI VE SOYADI
Alb.Cafer Tayyar(Tümg.Eğilmez)
Alb.Şükrü Nâili(Korg.Gökberk)
Alb.Muhittin(Tümg.Kurtiş)
Tuğg.Yusuf İzzet Paşa(Met)
Yarbay Alaaddin(Tümg.Koval)
Alb.Muhittin(Tümg.Kurtiş)
Alb.M.Kâzım (Org.Özalp)
Tuğg.Aii Nâdir Paşa
Alb.Bekir Sami(Alb.Günsav)
Alb.Hürrem
Alb.Şefik(Alb.Aker)
Alb.Şevket
Tuğg.Aii Saİt(Org.Akbaytugan)
Yb.Mustafa Asım
Alb.Rüştü(Gnl)
Alb.Kemaiettin Sami(Korg.)
Tümg.Cemâl Paşa(Mersinli)
Korg.Esat Paşa (Bülkat)
Alb.M.Selahaddin(Kip)
Alb.Fahrettin(Org.Altay)
1 l.Tüm.K Pozantı
11.Tüm.K. Niğde
41.Tüm.K. Karaman
4l.Tüm.K. Karaman
20.Kolordu K.Ankara
23.Tüm.K.Afyon
24.Tüm.K. Ankara
24.Tüm.K.Ereğli
9. (3.)Ordu Müfettişi
3.Kolordu K.Sivas
3.Kolordu K.Sivas
5.Kafkas Tüm.K.Amasya
15.Tüm.K.
15. Tüm. K.Samsun
15.Kolordu K.Erzurum
3.Kafkas Tüm.K.Tortum
9.Kafkas Tüm.K.Erzurum
11.Kafkas Tüm.K.Van
12.Tüm. K.Horasan
13.Kolordu K. Diyarıbekir
2.Tüm.K.Silvan
2.Tüm. K.Silvan
5.Tüm.K. Mardin
Yb.Mümtaz(Alb.
Yb. Mehmed Arif(Ayıcı)
Yb.Mehmed Hayri
Yb.Nuri(Conker)
Tuğg.Ali Fuad(Korg.Cebesoy)
Yb.Ömer Lütfi(Argeşo)
Yb.Mahmud Nedim(Hendek)
Yb.Atif Ateşdağlı
Tuğg.Mustafa Kemâl(******)
Alb.Refet(Tümg.Bele
Alb.Çolak H.Selahattin(Köseoğlu)
Yb.Cemil Cahit(Org.Toydemir)
Yb.İsmail Hakkı
Yb.Şefik Avni(Özüdoğru)
Tuğg.Kâzım Karabekir(Korg)
Alb. Rüştü(Tümg)
Yb.Hafit(Tümg.Karsıalan)
Yb Câvit(Tümg.Erdelhün)
Yb. Osman Nuri(Tümg.Koptagel)
Alb.Ahmed Cevdet
Yb.Aşir(Tümg.Ath)
Yb.Akif(Tümg.Erdemgil)
Yb.Kenan(Korg.Dalbaşar
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Doğu Trakya Harekâtı Komutanları Paz Ocak 11, 2009 12:57 pm
Doğu Trakya Harekâtı Komutanları
1-TRAKYA MİLLİ KOMUTANI ALBAY CAFER TAY-YAR(Tümg.EGİLMEZ)/2-l.Kolordu K.Albay Muhittin (Tümg.KOrRTİŞ)/3-l.Kor.Kur.Bşk.Yb.Abdurrahman Nâ-fiz(Org.GÜRMAN)/4-l.KolorduHrk.Şb.Md.Bnb.Kadri (Alb. ALKOÇ)/5-1 .Kor. Kurma yi Bnb.İsmail Hakkı/6-49.Tüm.K.Edirne Yb.Şükrü Nâili(Korg. GÖKBERK)/7-49. Tüm. Kh. Sb.ütgm. Fehmi (Korg.TÜRESEL)/8~ 153.P.Aİ.K.Bnb.Çallı Etem (Alb.KA RABCIDAK)/9-154.P.ALK.Yb.Ahmed Hamdi(Alb)/10-155.P:Al.K.Yb.Yüm-ni/11-60. Tüm.K.Uzunköprü Yb.Cemil (UYBADIN)/12-6O.Tüm.Krm.Bşk.V. Yzb.AIi Rıza/13-185.P.AI.K.Bnb.Ali Fâ-ik(Yb)/14-l 86.P:Al.K.Yb.Süreyya/15-187.P.Al.K.Yb.Saffet/ 16 -60.Top.Al.K.Bnb.Ahmet Zeki/l7-55.Tüm.K.Tekirdağ Yb.Alaaddin(Tümg.KOVAL) /18-55.Tüm.K.V.Yb.Yüm-nü(EĞİLMEZ)/l9-55.Tüm.Kur.Bşk.Yzb.Yusuf Ziya(Tümg. YAZGAN)/20-55.Tüm.KurmayıYzb.Necmettin(SELEM)/21 -168.P.Al.K.Yb.Kuşat (Gnl.Yazıcıoğlu)/22-l70.P.Al.K.Yb.Fâ-ik/23-170.P.Al.K.Yrd.Bnb.Muhittin(Yb.)/24-171 . P.Al.K.Yb.Şâkir(ERZÜRÜMLÜ)/25-55.Top. Al.K.Bnb.Şükrü/26-55.Top.Al.K.Yzb.Sâ mi(Korg.TOPÇÜ)/27-K)rklareli HudutTb.K.Bnb. Fuat/28-516.Hudut Tb.K.Yzb.Hasan Tahsin Edirne Uzunköprü ve İpsala'da Kurulan Gönüllü Müfrezele-ri:Ahırköprülü Ahmed Bey Müfrezesi/Teğmen İbrahim Hakkı Çırpanlı komutasında İbrahim Hakkı Müfrezesi/Hüseyin Bey Bölüğü/Yolageİdi İbrahim Müfrezesi/Binbaşı Nidadi Komutasında üzunköprülü Müfrezesi/Arnavut Ali komutasında CJzunköprülü Ali Bey Müfrezesi/Hafız Recep Efendi komutasında Babaeski Milli Müfrezesi/Behçet Hilmi komu tasında Kuvve-i Seyyare
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Batı Trakya'da Küvayı Milliye Kurucuları Paz Ocak 11, 2009 12:57 pm
Batı Trakya'da Küvayı Milliye Kurucuları
BatiTrakya Kuvayı Milliye K.Bnb. Filibeli Rüş-tü(Korg.AKIN)/Batı Trakya Kuvayı Mil üye K.Yrd.Yzb.Fu-ad(BALKAN)Dr.Bnb.İsmail Hakkı-Ecz.Yzb.Nuri-P.Yzb.Salih Zeki-RYzb.Şevket-RYzb.Sedat-P.atğm.Hüsnü-P.ütğm.Ab-dülgani-P.Tğm.Fahri(Özdi-lek)-P.Tğm.Midhat Cemal(Kü-TAY)-P.Tğm.Hayri-P.Tğm.Sabri
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Batı Trakya Hükümeti Kurucuları Paz Ocak 11, 2009 12:58 pm
Batı Trakya Hükümeti Kurucuları
Hükümet Başkanı/ Peştreli Tevfik Bey/
" 2." 7 Bekir Sıtkı Bey
Adalet Bakanı " " " " " "
Dış İşleri Bakanı Mahmud Nedim Bey
İçişleri Bakanı Hasan Tahsin Bey(ARGCİN)
Mâliye " " Sabri Bey(TÜTEN)
Evkaf " " Av.Mustafa Bey(DOĞRÜL)
Gnkur.Bşk.P.Yzb. Fuad(BALKAN)
" 2." "P.Tğm. Fahri(ÖZDİLEK)
Bati Trakya Türk hükümeti ile alâkalı olarak,yukarıdaki listeye aid bir miktar bilgi vererek, bu haftaki yazımızı tamamlayalım. Bu İstiklâl Harbi komutan ve subaylar listesini seçimlerden sonraki yazılarımızda inşaaîlah tamamlarız.
15/Ekim/1919'da adı geçen Türk hükümeti, bölgede bulunan azınlıklardan Rumlar ve Bulgarlardan hükümete birer temsilci ile katıldılar. Bu hükümeti, Yunan ve Bulgar hükümetlerinin tanıdığını bildirmiş olalım. Fransızların bu hükümet kuruluşuna yardımcı olma gayretlerinin maksad-i hâkikisi ileri de burayı Fransa'nın mandateri olarak nüfuzu na aî-mak gayretine matuf olduğunu ifade edelim. Fransa ile Yunanistan hükümetleri burada kıyasıya bir mücadeleye girdiler. Mayıs 1920'de referandum yapıldı. Yunanlılarında 75 bin Osmanlı altunu harcama yaparak, satın aldığı bazı Türk ileri gelenlerinin marifetiyle Batı Trakya,Yunanistan'a katılmasıyla netice verdi. Böylece bu yönetimde 23/ Mayıs/1920'de târih sahnesinden çekilince bu referandumu ve oyunlara karşı çıkan Batı Trakya Türkleri,Batı Trakya Milli Hükümetini kurdular bu târih 25/Mayıs/1920 olup bu hükümetleri Lozan'ın İmzasından sonra 24/Temmuz/1923'de faaliyetine son verdi. Milli Mücadele esnasında buradaki direnme ve faaliyetler, Yunanlıların altı tane tümenini burada meşgul ettiğinden, Anadolu cihetindeki mücadelemize dolaylı yardım etmiş de oldular.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Son Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa Ve Son Sadareti Paz Ocak 11, 2009 12:58 pm
Son Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa Ve Son Sadareti
Ahmed Tevfik Paşa Osmanlı devleti sadrazamlarının 208. değişikliğini yaşamıştır ilk sadaretinde. Paşa ilk sadaretine H.Hilmi Paşa'dan boşalan makama Sultan 2. Abdülhamid tarafından nasbedilmiştir. Ancak bu makamda sadece, 21 gün kalabilmiştir. Bu sadaretinden sonra üç defa daha bu makama gelebilmiş ve tamamı dört kere olmak üzere mevkii sadarette bulunmuştur. Ayrıca bir hususiyeti vardır ki, pek iyi olmayan bir sıfat tır. O da; Osmanlı devletinin son sadrazamı olması şanssızlığıdır. Târihe şân veren bu yüce milletin son padişahı olmak nasıl hâzin ise tabiatıyla, son sadrıazarnı ol-nnakda ondan aşağı bir hazinlik göstermez. Ahmed Tevfik Paşa biografisi pek alaka çekici hususlara mâlikdir. Sahib-i dikkat olanlar bunları hemen fark edeceklerdir.
Ahmed Tevfik Paşa 12/safer/1261-18/şubat/1845'de Üsküdar Tpptaşı semtinde dünyaya gelmiştir. Kırım hanları sülâlesinden olup, Tuna havalisi Osmanlı süvarileri generali İsmail Hakkı Paşa babasıdır. Diyarıbekir'li Hacı Şaban efendinin kızı Ayşe Gülşinas Bânu'nun, son sadrazamın validesi olduğu Paşa'nın tercümei hâlinde yer almaktadır.
Topkapı sübyan mektebinde bir müddet okuduktan sonra babasının Vidin'deki vazifesi münasebetiyle Vidin Rüşdiye-sinde okudu. Yaşı ondörde geldiğinde Davudpaşa' da bulunan 2.süvari alayına kayıd oldu. Onsekiz yaşına geldiğinde Harbiye Mektebinden genç bir süvari mülazım-ı sâni i olarak çıktı.
İbnü'l Emin Mahmud Kemâl İnal beyefendi "Son Sadrazamlar" adlı pek kıymetli eserin de 1705. sahifede: ".resmi tercemei hâlinde arızâi vücudiyesinden dolayı silk-i aske-riyyeden isti'fa etmiştir" yazıyor diyor. İstifasının hakiki sebebi hakkındaki sualime oğlu Ali Nuri bey, gönderdiği cevab-nâmede süvari kumandanı Ömer Şevki ile Nasuhi Paşa'ların emir zabitliği vazifesinde bulunduğu esnada amcasının oğullan latife tarzında Safveti Paşa'ya bayram tebriğine giderken terfi etdin demelerine kızarak 1282/1865'de askerlikten isti'fa etmiştir." şeklinde malumat veriyor. Hemen aynı sene ücretsiz olarak babıâli tercüme odasına çalışmaya girdi. 1289/1872 cemaziyelahirde onbeş lira maaşla Roma sefareti kâtipliğine 1292/zilkade-1875'de otuzüç lira maaşla (2002 târihi itibarıyla 4.milyar 290milyon yapar) Atina sefareti başkâtipliğine, 1293/şaban-1876/ağustosunda aynı maaşla Pe-tersburg sefareti başkitabetine, 1294/1877 tarihine kadar sefir Kabûli Paşanın vekâletine maslahatgüzar tâyin olundu.
Şaban/1300-1882/haziranında yüz lira maaşla Atina'ya orta elçi unvanıyla gönderildi. 1 2/recep/1 302-28/ni-san/1885'de Paris'de kurulan Süveyş Kanalı komisyonuna memur oldu. Berlin sefirliği ve rütbe-i vezâret 1/rebiülev-vel/1307-26/ekim/1889'da verilirken bir çok madalya ve nişanlar da kendisine takdim olunuyordu. 1 8/cernaziyeiev-veI/1313-7/kasım/1895'de 40 bin krş maaşla hâriciye nâzın oldu. Tevfik Paşa'nın bu makama getirilişinin hikâyesi şöyle: Ahmed Tevfik Paşa; bir müddet için İstanbul'a izinli gelebilmek için yazdığı bir dilekçede mezuniyet istirhamında bulunmuştu. Ne var ki bu müracaata cevab alamamıştı. Daha sonra mabeynden çekilen bir telgrafla acilen gelmesi bildirilmişti ayrıcada doğrudan saray'a uğraması işaret olunmuştu. Gece yarısına yakın İstanbul'a gelen Tevfik Paşa işar üzerine hiçbir yere uğramadan doğruca saraya gidip, Mabeyn Müşiri Gazi Osman Paşanın odasına duhul ederek, saraya çağırılış sebebini sual ettiğinde aldığı cevap: "Zannımca efendimiz; sizi bu sefer bırakmayacaklar!" Şeklinde olmuştu. O sırada hükümet toplantı halindeydi ve sadrazamın konağına gittiğini de bu arada duymuştu. Tevfik Paşa'ya o sırada saray'da bir odaya yatak serildi. Yorgun Paşa henüz uzanmıştı ki, kapısı tıklatıldı ve kalkması istendi. Kalkıp da hazırlandığında, heyet-i vükelâ toplantı salonuna gitmesi işaret olundu. İçeri girdiğinde hâriciye nazırlığına getirildiğini anladı. 9/şev-val/1314-14/mart/1897'de yapılan tensikatta maaşı 36 bin kuruşa indirildi.
Bilhassa ikibin yılını idrak ettiğimiz şu günlerde aşağıdaki satırlara yeniden hayatiyet verme arzuy-u emelİyle Yunan muharebesinde müşahede olunan mesâil-i makbule-i sada-katkârane ve ikdamat-ı ber güzide-i şinasanesine binaen Yunan Muharebe Madalyası 30/şevval/1315-23/mart/1898de murassa imtiyaz ve 21/rebiülahir/1317-30/ağustos/1899 da "Hidemat-ı sadıkane ve mesâil-i memduhai reviyyetkâranesine binaen mu-rassa iftihar nişanı ve altun kılıç verildi. re~ ceb/131 7-kasım/l 899'da hâriciye nazırlığına zâmimeten üzerinde bulunan sıhhiye nezâretinden dolayı ayrıca 10 bin krş maaş tahsisine iradei seniyye çıktı.
Zaferle çıktığımız Yunan Savaşı akabinde Tophane Kas-rın'da yapılan Yunanlılar ile ba nş müzâkerelerine üç ay reislik edip, sonunda kat'i sulhu sağlamaya muvaffak oldu ve bundan dolayı altun .liyakat madalyası alırken, Hicaz Demiryolları madalyasına da hâmil oldu. Meşrutiyet ilânında, değiştirilen bakanlar arasında, yerini muhafaza edebilen Ahmed Tevfik Paşa olmuştur. Hariciye nazırlığında devam etmesi hoş görülmüştür. Yine yapılan tensikatta bu sefer maaşı 25bin kuruşa indirildi. 20/zilkade/1326-15/aralik/1908'de ayan meclisine seçildi. 1 2/muharrem/1 327-27/şu-bat/1909'da Kâmil Paşa hükümetinin sükûtu hâriciye nazırlığından Ahmet Tevfik Paşanın da sükûtunu getirdi. Ancak kurulan Hüseyin Hilmi Paşa'nın kabinesinde hariciye nazırlığına getirilen Rıfat Paşa, Londra sefirliğini devr ve İstanbul'a kadar geçmesi geçen zaman diliminde nezareti vekâleten yürütmesi istenen A.Tevfik Paşa yıllarca o nezâreti güzelce idare etti.
15/rebiülevvel/1327-8/nisan/1909 târihinde Londra sefirliğine tâyini yapılan ^Khmed Tevfik Paşa daha yola çıkmamıştı ki; 31/mart olayı vukubuldu. Bu olayın zuhuru ile sadareti terk edip, Sultan 2.Abdülhamid'in sinesine sığınan Hüseyin Hilmi Paşa'dan boşalan makama, 22/rebiülevvel/1327-14/nisan/1909 sah günü 30 bin krş.maaşla getirilmişti.
Bu hususda aşağıdaki hatt-ı hümayûn'un suretini nakle cesaret edelim:
"Vezir-i meali semirim Tevfik Paşa; Heyet-i vükelânın müt-tefikan isti'fasına mebni mesnedi sadaret derkâr olan ehliyet ve sadakatinize binâen uhdenize tevcih ve şeyhülislâm Ziya-üddin Efendi mesnedi meşihatda ibka kılınmış olmakla diğer vükelânın bilintihab memuriyetleri icra kılınmak üzere arz ve ahkâm-ı celile-i şer'i şerife bir kat daha dikkat olunması ve kaanun-i esasinin muhafazasaı ile asayişin idâmesi ve devlet-i âüyye ve memâlik-i şahanemizin imran ü terakkıyat~ı ve kâffe-i tebâmızın refah ve saadeti esbabının istikmâli dezdi-mizde begayet mültezem olduğundan ona göre sarf-ı mesâi ve gayret edilmesi matlûb-i kat'i şahanemizdir.
Halid Ziya (CJşaklıgİl) "Saray ve Ötesinde" yeni sadrazam için şu satırları kaleme almıştı: "..Hüseyin Hilmi Paşa çekilince, Abdülhamid sadarete Tevfik Paşa'yı getirmişti. Tevfik Paşa; iffetiyle, namusuyla herkesin indinde pek muhterem sayılırdı. O, ne Hüseyin Hilmi Paşa gibi İttihad ve Terâkki cemi-yetiyle irtibat sahibi, nede Kâmil Paşa gibi cemiyyetin sarih bir muhalifi idi. O zaman için, en münasib sadnazam ancak Tevfik Paşa olabilirdi."
Saray'da çok uzun müddet ve önemli görevler ifa etmiş bulunan Mâi ve Siyah romanının yazarı üşaklıgil; Abdülhamid Hân'ın bu tâyinini, isabetli hükmüyle tasrih etmiş oluyor.
Değerli okuyucu; Küçük Mehmed Said Paşa'nın ilkaıyla olarak 2. Abdülhamid, şeyhülislâm intihabına ilâveten harbiye ve bahriye nazırlarını tâyin etme hakkını yed-i kabzasına almak hususunda bir müddet ısrarlı olduysa da bir çok muhalif sâdayı celbetti.
Başkâtib Ali Cevad bey tarafından tebliğ edilen ve yazılması gereken hususat hakkında, bunları hâvi yazılmış bir hattın getirdiği, sadaret teklifini kabul etmeyeceğini bildiren
OSMANLİ TARİHİ Ahmed Tevfik Paşa, padişahın bu istekten sarfı nazar etmesini sağlamış, idi. Padişah zâten kendisine aid bir tercih olmayan mezkûr tâleb için tâyine uygun gördüğü sadrıazamiyla niçin tartişsındı?
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Mühim Bîr İfşaat! Paz Ocak 11, 2009 12:59 pm
Mühim Bîr İfşaat!
Son Sadrazamlar adlı kıymetli eseriyle büyük bir hizmetin sahibi olan İbn-ül Emin Mahmud Kemâl İnal bey merhum, adı geçen eserinin 17O9.sahifesinde: "Tevfik Paşa'nm bana nakl ettiği pek mühim bir maddeyi burada zikretmek, târihe mühim bir hizmettir. Padişah; Ordu'nun gelmiş olması ile durumunun vahamet kesbettiğini anladığında Tevfik Paşa'ya madem beni istemiyorlar, saltanatı biraderime ferağ ederim. Devleti o idare etsin. Fakat; bir komisyon mu? Meclis mi? Ne derseniz deyiniz kurulup, bu vak'a (3l/mart vakası)'da dahiim olup olmadığı meydana çıkarılmalıdır. Dediğinde Tevfik Paşa, doğruca ayan reisi Saİd Paşaya gidip, padişahın dediklerini anlatır. Said Paşa: bir meclis kurulur mahkeme edilir dahli tesbit olunduğunda- kanuun-i esaside-padişah mukad des ve gayri mes'uldür. Nasıl cezaya tâbi tutulur? Eğer suçsuz olduğu takdirde! Bizim hâl ve mevkiimiz ne olur? Bu cevap üzerine Tevfik Paşa; ben, size padişahın dediklerini aktardım. Ne yapacaksa ayan ve mebusan meclisi yapacaktır cevabını vermiştir.
Yukarıda yapılan ifşaat yakın târihin ilk defa duyduğu ifşaattan olmamakla beraber, yeni nesiller yetiştirmekte olan milletimiz, geçmişimizde olanları gerek yâd etmek, gerekse yeni neslin tahlil edebilmeleri için önem taşıyan bu tip ifşaatları günüıi konusu hâline getirme vazifesini mazide yaşananlardan ders alınmasını hatırlatanlara adetâ bir vazife olarak addetme anlayışı hâkimdir ve bu anlayış nesiller boyu devam etmelidir.
Bahse konu ifşaatın son satın ne kadar sır dolu! Bu kadar mes'uüyetten kaçan bir devlet adamının, dokuz defa sadarete getirilmesi ne büyük gaflettir. O, bizim hâl ve mevkiimiz ne olur diyen ağız, acaba hangi hakikatleri saklayan kötü bir mahzenin kapısı oldu?
İsmail Hakkı Okday, Ahmed Tevfik Paşa'nın oğludur ve "Yanya'dan Ankara'ya" adlı kıymetli eserinde Prens Bis-mark'a atıf yapar ve Berlin büyükelçimiz olarakda pederi Ahmed Tevfik Paşa'dan şöyle bahseder: "..Prens Bismark Alman birliğini kuran, başvekil olarak bütün Almanların gönlünde ayrı bir yeri bulunan kişidir. Bu zâtın 80. yaş günü, bütün ahali ve talebelerin coşkusu ile kutlanma mertebesine geliverdiğinde imparator 2.Wilhe!m'le sabık başvekil'in arası açıktı. Bu burudet, Berlin'de bulunan elçiliklerde de göz önüne alınmış ve Bismark'ın yaş günü tebriğini programlarına dahi almamışlardı. Buna karşıiık Ahmed Tevfik Paşa, vefa sahibi bir kişi olarak Berlin Konferansında, Osmanlı devleti lehindeki müsbet teşebbüsleri gözönüne alındığında bu yaş günü ihmal edilmemeliydi! B.elçi Tevfik Paşa Sultan Abdül-hamid hâna tasavvurunu ulaştırdığında, taleb müsbet karşılanmış, hem bir tebrikat hemde pirlantalı imtiyaz nişanını Bismark'a ulaştırmak vazifesini vermişti.
Ahmed Tevfik Paşa; sabık başvekil ve imparator arasındaki küskünlüğü bildiği için, evvelâ Wİlhelm'in sarayına gidip teşrifatçı Kont Olenburga padişahın üstüne tahmil ettiği vazifeyi haber verdi ve imparatorun bu hususda bir diyeceği olup olmayacağını iskandil eyledi. İmparator: büyükelçi kendi padişahının verdiği vazifeyi ifa edecektir ve bu hakkıdır, demiştir. Tevfik Paşa bu cevapdan sonra Bismark'ın sarayına gitti ve padişahın emanetlerini takdim edip, tebrikâtı bildirdi. Bismark'ın o günkü sofrasında yalnız Osmanlı büyükelçisi bulunmaktaydı. Yine de kalabalık sofrada irad eylediği nutukda Prens Bismark şunları söyledi: <doğum günümde hiç bir hükümdar beni hatırlamadı. Ancak ve ancak necib, asil efendi Türk milletinin Padişahı 2.Abdülhamid hân b.elçisi Ahmed Tevfik Paşa ile gönderdikleri yüksek imtiyaz nişanı ile beni hatırlayıp taltif ettiler. Kadehimi bu büyük Türk hükümdarının sıhhatlerine ve cesur, asil Türk Milletinin saadetine kaldırıyorum!;-" dediğini naklettikten sonra şöyle devam eder: "..Alman imparator Wilhelm, Sultan Hamid'in bu nâzik davranışından ibret almış ve ülkesinin bu kıymetli ve yaşlı siyaset pîri ile barışmayı vazife addetmiştir. Kısa süre sonra da barışmışlardır." diyerek günümüz hariciyecilerine önemli bir dersi hatırlatmıştır.
İsmail Hakkı bey,adı geçen eserinde; Tevfik Paşanın biyografisini yazanların hepsi siyasi kabiliyet ve iktidarını sayarken dürüst ve iffetini de belirtmekte söz birliği etmişlerdir. Zaten Abdülhamid hân da, bu meziyetleri taşıyan Ahmed Tevfik Paşaya itminan içinde görevler vermiştir.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Tevfik Paşanın Karakteri Paz Ocak 11, 2009 1:00 pm
Tevfik Paşanın Karakteri
Dünya malına düşkün olmadığı müşahede olunan Tevfik Paşanın 1911de Londra b.elçisiyken hariciye nezaretinin kiralamış olduğu konağın kırk odası ve içinde bir hayli eşyanın yanıp kül olması devlete karşı hiç bir talepte bulunmaması
ile ortaya çıkar. Hariciye Nâzın Asım bey, yangın esnasında bu konakta ikamet etmekteydi. Yakın zamana kadar Taksim'den Dolmabahçe'ye inen yolun sağında uzun yıllar Park Otel adı altında icraayi faaliyet göstermişti. Merhum Adnan Menderes başvekil olduğu on yıl boyunca İstanbul'a geldiğinde bu oteli tercih ederdi.
Ahmed Tevfik Paşa'nin ilk sadareti sadece 21 gün sürmüştü. Çünkü İttihatçılar baskılarını göstermek için H.Hilmi Paşayı sadarete getirmek için her türlü dolaba başvurmuşlardı. Sultan Reşad'ın dönemindeki sadaretinin 2 ay; 2 gün sürmesi İttihatçı kadroyla uyuşamadığıni ortaya serer. Son iki sadaretinin ilki 1 ay 22 gün sürerken ikinciside Osmanlı devletinin son sadnazamı olmasına sebeb olan sadareti 2 se-nGj 14 gün sürmüştür. Bu sadaretleri ise son padişah Sultan Vahideddin ile yaşanmıştır. Ahmed Tevfik Paşanın; son sadareti esnasında ülkenin en karanlık günlerini yaşadığında padişaha dâima şunları ilkaa ettiği herkesçe bilinen hakiykattir: "..Efendimizce yapılacak en doğru hareket milli mücadeleyi baltalamak değil, bizzat Anadolu'ya geçip milletin bu mukaddes mücadelesine katılmaktır."
Bilindiği gibi Ahmed Tevfik Paşa; Sultan Vahideddin'in kızı Ulviye Sultanı, oğlu süvari zabiti İsmail Hakkı (Okday) beye padişah nezdinde tâleb etmiş ve bundan dolayı dünür olmuşlardı. İsmail Hakkı bey; Anadolu'ya geçişini ulviye hanım-sultandan dahi gizlemiş idi. Ulviye Sultan bu gidişi kendisine ifade etmiyen zevcine kırılmış ve kendisini boşamıştır. Tevfik Paşa, benim Ankara'ya gideceğimi öğrenmişki bana bu hu-susda bir tek kelime söyleme lüzumunu dahi duymamıştı. Ertesi gün, yola çıktım ve gazeteler kaçışımı yazmışlardı. Babam sadrıazam Ahmed Tevfik Paşa sabahleyin saraya gittiğinde Sultan Vahideddin, Şeklinde soru yöneltince, babam kendisinin sarayda bulunduğunu sanıyorum. Cevabını vermiş. Padişah: bakın Anadolu'ya kaçmış dediğinde, ihtiyar sadnazam da: öyle ise vazifesini yapmağa gitmiş." Cevabını vermiş.
Cihan devleti Osmanlı, İslamların hâmiliğini yapabilme güçlüğünün en zor bölümünü 1. cihan savaşını takip eden günlerde yaşamıştır. Müttefik düşman gemilerinin büyük çaplı toplarını Devlet-i âliyyenin kalbgâhı olan Dolmabahçe Sarayında oturan halife ve padişaha tevcih etmişken mü'minlere karşı ve de asırlardır sadık kalmış reayaya bu elemli günleri daha az ızdırabla geçirtmenin çârelerini aramaya çalışanın başda sadrazam Paşa olmak üzere bütün ricalin olduğunu kaydedelim.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Ahmed Tevfik Paşanın Gayretleri Paz Ocak 11, 2009 1:01 pm
Ahmed Tevfik Paşanın Gayretleri
Sadrazam A.Tevfik Paşa devletin itibarına pek çok önem verir, ancak itibar zedeleyecek davranışlardan kaçınılmasını bir tedbir olarak kabul ederdi. Avusturya ve Rusya başda olmak üzere Makedonya meselesi ve ıslahatına Avrupadaki devletlerin her birinden bir ses çıkmaktaydı. Ancak Ruslar ve Avusturyalılar adetâ bir müdahil oiarak meseleye karışmak nezaketsizliği gösteriyordu.
Son sadrazam A. Tevfik Paşa bu sıkıntılar yaşanırken he-yet-i vükelâda hâriciye nâzın koltuğunu hakkıyla doldurmaktaydı. İstanbul'daki Rus ve Avusturya elçileri diğer sefirleri drije etmiş bir araya gelmişler, müştereken padişahın huzuruna çıkıp kendisiyle mülakat tâleb etmeye karar kılmışlardı.
Bu kararı alan sefirler, bir heyet teşkil ederek hâriciye nazırının kapısını çaldılar. A. Tevfik Paşa kendilerini sükunet içinde kabul etti. Arzularını dinledikten sonra, yerinden bir milim kımıldamadan, herhangi bir düşünme payı istemeden ve derhal müteazzım bir tavır ve sâda ile "..Bu talebiniz asla İs'af olunamaz! Şu kadar yüzyıllık devletimizin hiç bir anında ne böyle bir taleb vukubulabilmiş, ne de böyle şey görülmüştür. Asla kabul edilemez bu isteğinizi benim gibi avrupa siyasası hakkında hepinize kaide ve teamülleri hatırlatabilecek bilgilere sahib bir pîri fâniye yaptırtmanız imkânsızdır. Ben böyle bir yolun açılmasına vesile olamam." Diyerek işi kestirip atmıştır.
Heyet-i süfera; hâriciye nazırının bu kesin ve sert tavrını hiç bir müşavereye istinad etmeden sergilemesinden hem yanlış kapı çaldıklarını hemde yanlış iş yaptıklarını anlamış olmalıdırlar ki, arzuy-u bâtılalarını kuvveden fiile çıkarmak için başka teşebbüslere başvurmadılar.
Başkâtib Ali Cevad bey'in nakline göre: 31/mart vak'ası sırasında sadaretten çekilmiş bulunan H.Hilmi Paşanın yerine Abdülhamid tarafından sadarete getirilen Tevfik Paşanın yanına koşan meşhur Mizan Gazetesi sahibi Murad bey, böyle muhataralı günde kendilerine hizmet sunmaya hazır olduklarını belirtmişti. Volkan Gazetesinin bile yelkenleri indirdiği böyle bir vakitde, Murad bey'in aklı selime hizmeti takdire şayandı. Tevfik Paşa bundan memnunluğunu pek açığa vurmadan, "teşekkür ederim" diyerek geçiştirmesi, Paşanın olgunluğunun başka bir şekilde tezahürüdür.
Ziya Nur Aksun'un Osmanlı Tarihî adlı kıymetli eserinin 5. cildinde gördüğümüz ve sayfamızı süslemeyi uygun bulduğumuz tesbitde paşanın siyasi cesaretini sergilemesi bakımından pek kayda değerdir. Meâlen; 31/mart günü cereyan eden olaylar, bir çok kişiyi tedirgin ederken Meclisi mebusan reisi Ahmet Rıza'yı bilhassa pek fazla korkutmuştu. Sığındığı yerden meclise gelmeye cesaret bulamıyordu. Adetâ kendi kendini meclis riyasetinden ıskat etmiş halde idi. Bunun da başlıca sebebi fikir ve düşünce hürriyeti altında insanlığın övüneceği tek din İslâm ve onun çeşitli kaideleri ve tatbikatları için sarf ettiği hâinane sözlerin hesabının böyle günde avam tarafından sorulabileceği kaygısı korkularının birinci sebebini teşkil ediyordu. Kim olursa olsun, milletin inançları hakkında aşağılayıcı beyanlarda bulunmamalıydı böyle bir sapıklığın sahibi olsaydı dahi. Günün birinde millet böylelerini sıkıştırır, turşusunu çıkarırdı.
Ahmed Rıza bey densizliğinden bu duruma düşmüştü. Meclis-i mebusan, reis yokluğunu hissetmesin düşüncesiyle Berat mebusu İsmail Kemâl (Fraşeri) bey, riyaset görevini deruhde etmeye başlamıştı. Müteşebbis ve cesaret dolu bir ruhun sahibi olduğunu gördüğü İsmail Kemâl bey'e Tevfik Paşa; bahse konu şahıs hakkındaki şaibelere hiç aldırmayıp, dahiliye nazırlığını teklif etmiş olması büyük bir cüret olarak tavsif olunmuştur. Denmektedir.
Ahmed Tevfik Paşa; Sultan Abdülhamid Hân'ın tahtdan indirilmesinden sonra yerine geçen Sultan Reşad'ın huzuruna kabine efradıyla çıktığında, görevde ipka olunmuştur.
Ali Fuad (Türkgeldi) beyefendi, Sadrazam yaverlerinden olan Ragıb bey'in yazdıklarına ve şifahen dinlediklerine istinaden Ahmed Tevfik Paşa'dan şöyle bir nâkilde bulunmaktadır:
Ragıp bey; makalelerinde hatıralarını da kaydetmektedir. Bunların arasında; Tevfik Paşaya dâir bazı hatıralar da yer almaktadır. Tevfik Paşaya bir gün yer, mekân, ve zaman bildirilerek ittihatçılar tarafından suikast yapılacağı haberi verilmiş.
Sadrazam yolu üzerinde olan mevkiye cesaretle giderek biraz beklemiş ve husul bulmayınca da: "Bu adamlar bana tabanca çekmeye utanmazlar mı? Şu koskoca ülkeyi perişan bir halefe yere seren benmiyim? Hayır oğlum! Onlar tatlı canlarını hükümet konaklarının yardımıyla yüzde yüz sigorta ettirmeden kestane fişeği bile atamazlar. Hâni nerede Öyle bir idealist vatan fedaisi" demiş. Biraz sustuktan sonrada "Nazım Paşanın saflığı" sözlerini irad buyurmuşlardır. Vatanın parçalanmasının devam ettiği mütareke senelerinde ise, derin üzüntüler içinde çırpınmış, bir gün Fransız sefaretinde hakaarete maruz kalmış. Çıkarken perişan bir halde merdivenlere çöküvermiş ve yolda ben bütün bu felâketlerin başımıza geleceğini daha önce tahmin etmiştim. Londra'dan avdet ettiğimde, sadrazamlarına (ittihatçıların) "aman ne yapıyorsunuz?" Dedim. Ne yapacağız paşam yarın veya öbür-gün ordularımız Kahire'de Cuma Namazı kılacaklar cevabını verdiler. Paşa bu gibi üzüntüler içinde "talihim olsaydı Yahya Efendi dergâhına daha evvel giderdim." cümlesini söyleyerek ölümünü dahi istemiştir.
Ahmed Tevfik Paşa; son sadaretinde dünya siyasi mahafil-lerinde, adı pek duyulan ve Yunan emperyalizminin, enosis mugalatasının müthiş bir hatibi, Venizelist siyaset ekolü sahibi olmuş bulunan, Elefterios Venizelos'u, kendilerinin Atina'da Osmanlı büyükelçisi sıfatıyla bulunduğu dönemlerde, mahut palikaryayı avucuna sıkıştırdığı bir kaç Osmanlı lirasına tav ederek, devleti âliye lehine istihbarat işlerinde kullandığını ga zetelerde resmini gördüğü an hatırlayıvermişti. Geçen uzun zamana rağmen bu ihtiyarın hafızasının gücünün cesametini göstermesi bakımından pek bariz misâl sayılması icâb ettiğini hatırlatmak istedik.
Sayfamızı okurlarımızın gülümsemesine yaraması muhtemel hakiykaten vukubulmuş şu hadiseyi de naklederek süsleyelim: Ragıb Beyefendi diyorlarki: "Son sadrıazama acılı mütareke günlerinde maiyetinde hizmet vermekteydim. Memlekette durumun vahametinden herkes kan ağlamakta, sadrıazam paşa ise başını kaşıyacak vakit bulamaz iken ziyaretçilerin biri gidiyor biri gelmekteydi. İşte böyle günlerden birinde makam-ı sadaretin kapısına elli yaşlarında gösteren bir kadıncağız geldi. Kucağında ikibuçuk-üç yaşlarında gösteren bir çocuk olduğu halde, bana hitabla: Toru-numdur bu yavru. Babası Midilli Kravözöründe şehid düşdü. Vakti geldi yavrucuğun dili çözülmedi. Sevabdir oğlum! Devletlim şuna bir nefes ediversin. O, padişah vekilidir. Nelere kadir değil ki!'
Bunun üzerine Ragıb bey şaşkın olmakla beraber, bir şehidin yavrusuna yardımcı olmak sâıkiyle hemen bir deniz binbaşısı olan, başyavere gider ve şehid validesinin isteğini anlatır. Bu hizmet kapısında nice haller görmüş bulunan yaver binbaşı: 'Kadın doğru olanı yapmış. Eskiden beri devam eden adettendir. Çocukların konuşması geciktiğinde sadrı-azamlara gelirler. Mücerrebdir. Sadrazam da mühr-ü hümayunu yavrunun ağzına besmeleyle üçdefa dokundurur. Çocuk yıllanmış saka kuşu gibi şakır şakır konuşmaya başlar. Bu tür müracaatleri geri çevirmeyin. Vaziyetin müsaid olduğu bir anda ço cuğu getir sadrıazama çıkaralım, O, ne yapacağını bilir!' Cevabını verir. Ragıb bey diyor ki: "Uygun olan anı yakaladığımda Ahmed Tevfik Paşa'ya; efendim bir çocuk getirmişler dediğimde, hemen getiriniz emrini verdiler.
Başyaver önde, çocuğun babaannesi arkada odaya girdik. Rahmetli Paşa, kibarlıkta bir nûmune-i imtisal idi. Nur gibi yüzü, konuştuğunda mahcubiyetten kızarırdı. Fakat bu işe alışkın olmahki, hemen yelek cebinden mührü çıkardı. Bes-mele-i şerif çekerek, yavrunun ağzına üç defa dokundurdu. Maşaallah diyerek çocuğun yanaklarını okşadı. Bana da pek yavaş bir sesle vede kadının duymamasına itina göstererek: 'Sadaka Kâtibinden beş altun alıp, kadıncağıza verin' Dedi. Kadın dualar ederek gitti." Diye anlatan Ragıb beyefendi; o dönemde modalaşmış materyalist anlayışın sahibi kimselere ikaz olmak üzere mezkûr olayın arkasından şöyle sesleniyor:
"Bazı kimseler böyle şey olurmu? Diye itirazlanırlar. Büyük devlet inanışı, istikbalimizi dahi emniyete alabilecek yegâne ümidimizdir. Bir sürü heragil (hergeleler) ve esafil-i (sefiller) nâsdan mürekkep züppeler, şu inanışa dudak büküp, yerebilirler. Onlar için Ferid bey gibi:
"Ol kadar eşşekdİr ki, bâlasındaki teşdidinin
Âlet-i timara benzer lâyu'ad dendânı var" demekten ve hidayete gelmelerini dilemekten başka çâre yoktur." demektedir.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Vatanperverlik Dersi Paz Ocak 11, 2009 1:03 pm
Vatanperverlik Dersi
Ahmed Tevfik Paşanın büyük oğlu, padişah damadı, süvari miralayı ve gazeteci İsmail Hakkı (Okday) bey, Arı înân (Prof. Afet İnan'ın kızidır)'a hayatının son demlerinde verdiği bir röportajda şöyle bir hakikati ifşa etmiştir. Efendim; İsmail Hakkı bey, sadrazamlık yapmış, 1.cihan harbinde hariciye nezaretinin dâima müşavereyi uygun gördüğü bir zâtın oğlu olduğundan bazı dost ve arkadaşlarının, "Babanız bize bîr iltimas buyursa da, falanca ülkede sefarette bir kâtiplik vazifesi alsam" şeklindeki istekleriyle karşılaşırmış. Bunların arasında cumhuriyet döneminde, Mustafa Kemâl Paşanın gözdeleri arasında yer alanlardan biri olan Ruşen Eşref(CJnay-dın), İsmail Hakkı bey'e rastladığı her toplantıda bahsettiğimiz iltimas ricasını bıkmadan usanmadan tekrarlarmış. Bu sıkıcı durumdan bıkarak, talebi paşa babasına aksettiren İsmail Hakkı bey, babasından şu cevabı almış: "gençler ne biçim düşüncelere sahipler! Kaç cephede emsalleri canlarını sebil ederlerken, okumuşların bu muhataralı günlerde asude bir ecnebi ülkeye gidip orada rahat rahat vakit geçirmeyi düşüneceklerine burnumuzun dibinde onyedi yaşındaki Sultani talebesinin dahi koştuğu Çanakkale cephesi var. Neden oraya gidip, bu mukaddes müdafaaya iştirak etmeyi akletmez ler" diye söylediklerini aynen Ruşen Eşrefe nakletmiş.
Aradan seneler geçmiş Ruşen Eşref; Çankaya köşkünde kâtib-i umumilik vazi fesindeyken karşılaşmış olduğu İsmail Hakkı bey'e hem sitem, hem böbürlenme içinde: "pederiniz bize bir elçiliğin 2. veya 3. kâtipliğini emanet edemedi fakat biz devr-i Cum-huriyette değil kâtiplik, büyük elçilikler yaptık şimdide buradayız" mealinde konuştuğun da sadrıazam-zâde, Ruşen Eşrefe: "Beyefendi! Yaptığınız büyükelçiliklerde ve geldiğiniz makamlarda paşa babamın hissesi büyükdür. Çünkü; sizin iltimas arzunuzu kendilerine naklettiğimde, ne cevap verdi ise aynen gelip size arzetmiştim. Siz de bu nafiz sözler hasebiylede olacak, pederimin tavsiyesini dinleyip Çanakkale savaşlarına iştirak edip, Mustafa Kemâl Paşa'ya mü-lâki olduğunuz herkesçe müsellemdir. Bu tavrınızı pederimin tavsiyeleri istikametinde hareket etmiş olmağa borçlu olduğunuzu hatırlamalısınız. Belki sizi bir kâtipliğe kayırsaydı, savaşın akıbetinden sonra belki vatana bile dönmeyebilirdiniz şeklinde pek güzel bir cevap verir.
Görülen odurki; Ahmed Tevfik Paşa vatanperverliğin sözle olmadığını icabında canını fedaya koşarak bunu ispat gerek diye düşünen zevattan olduğu yukarıdan beri verdiğimiz misâllerle ayan olmaktadır.
Ahmed Tevfik Paşa, Damad Ferid Paşanın infisalinden sonra Sultan 6. Mehmed Vahideddin Hân'dan gelen hattı hümayun ile son sadaretine başladı. Bu sadaretini 2 sene 14 gün sürdürebildi. Çünkü Osmanlı Devletinin saltanat dönemine TBMM aldığı bir kararla son vermişti.
Sultan Vahideddin Hân'ın gönderdiği hatt-ı hümayunu İbnül Emin bey'in değerli eseri Son Sadrazarnlar'dan alıntılayarak sayfamızı süsleyelim:
Vezir-î Meali Semirim Tevfik Paşa;
Selefiniz Ferid Paşa'nın ahvali sıhhiyesinden dolayı vuku-bulan istifası kabul olunarak mesned-i sadaret uhdei istihali-nize tefviz ve meşihat-ı islâmiyye dahi Nuri Efendi uhdesinde ibka edilmiş ve kanun-u esasinin 27. maddesi hükmüne tat-bikan teşkil eylediğiniz heyet-i cedide-yi vükelânın me'muri-yetleri tasdikimize iktiran etmiştir.
Konu: Şeyh Ata Efendi Ve Özbek Tekkesi Paz Ocak 11, 2009 1:03 pm
Şeyh Ata Efendi Ve Özbek Tekkesi
Yakın Tarihin Görmezden Gelinen Gerçeği: İstiklal Har-bi'nin Mücahid Dervişleri İstiklâl Harbi'nin kazanılmasında büyük pay sahiplerinden biri de Tekkeler'dir. Tekkeler, milletimizin en felâketli günlerinde zorlu badireleri aşmada, eşsiz hizmetleriyle paratoner görevi yapmıştır. Anadolu'nun İslâmlaşması, Osmanlı Devleti'nin kurulması ve fetret dönemlerinin atlatılmasında îfâ ettiği misyonu, İstiklâl Harbinde de yerine getirmiş; bağımsızlığın kazanılması ve yeni devletin tesisinde muazzam bir rol üstlenmiştir.
Anadolu Müslümanlarının, yaralanan manevî bünyesini iyileştirmek için iltica ettiği birinci sığınak yine Tekkeler olmuş; daha da mühimi, kitlelerin ortak amaç etrafında kenetlenmesi ve tekrar şahlanmasında zarurî olan dinî heyecanı ateşleyici bir fonksiyon görmüştür. Millet nezdindeki itibarını, ulvî gayeye tevcih etmek için kullanmıştır.
Millî kıyamın cephe gerisindeki emsalsiz misyonundan ötürü, bu maneviyat ordusunun kahramanlıkları tarihî önemi hâizdir. Yeni devlet ve rejimin temsil ettiği zihniyete aykırı düşerek lağvedilmesi, Tekkelerin zaferdeki eşsiz katkılarının maalesef görmezden gelinmesine yol açmıştır. Mezkûr mevzu, Millî Mücâdelenin gerektiği ölçüde dikkat çekilmeyen farklı bir cihetini oluşturmaktadır. Bilhassa da işgal dönemi İstanbul'undaki, Özbek, Mevlevî, Hâtunİye ve diğer tekkelerin faaliyetleri mühim bir mevkîye sahiptir.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Özbekler Tekkesi Ve Şeyh Atâ Paz Ocak 11, 2009 1:04 pm
Özbekler Tekkesi Ve Şeyh Atâ
Özbekler Tekkesi denilince; bütün himmetini Kurtuluş Savaşı uğrunda sarfetmiş meçhul mücâhid Şeyh Atâ Efendi olanca haşmetiyle boy göstermektedir. O dönemde, işgal kuvvetlerinin İstanbul'u sıkı kontrol altında tuttukları hesaba katılırsa; Üsküdar sırtlarındaki tekkesinde Şeyh Atâ'nın ne denli bir kahramanlık ve fedâkârlık sergilediği daha iyi takdir edilecektir. Halide Edip Adıvar'ın da belirttiği gibi; Kuvâyı Milliye'ye yardım edenlerin ölüme mahkûm edileceğinin İngilizce ve Türkçe büyük klişelerle İstanbul sokaklarında afişe edildiği düşünülürse, kelleyi koltuğa alırcasına edâ edilen destanî feragatin boyutu daha mükemmel anlaşılacaktır.
Çetin şartların hüküm ferma olduğu bir zamanda Şeyh Atâ'nın ifâ ettiği vazifeyi, o günleri aktif olarak yaşayan Rıza Yalkın, şu çarpıcı tespitle vurguluyor: "Temsil ettiği dinî ve manevî kıymetleri, vatanın selâmet ve istiklâline vakfetmiş olan kendisi gibi ulemâ ile elele vererek, en ateşli gençlerin gösteremediği cesareti izhar etmiş, kapı kapı dolaşmış, birçoklarının ağızlarının açılmadığı o günlerde ruhlara ümit telkin etmiş, başında sarındığı yeşil destan, üzerindeki siyah cübbesiyle bizlere istinad olmuştur." Atâ Efendi, Anadolu Hareketi'ni desteklemek amaçlı kurulan Karakol Cemiyeti ve Mim Mim Grubu gibi birçok gizli teşkilatla teşrik-i mesâi yaparak; özellikle de Ankara'ya silâh sevkıyatının sağlanması ve yüksek mevkideki önder kadronun kaçırılmasına büyük gizlilik içinde ön ayak olmuştur.
Karakol Cemiyeti ile giriştiği işbirliği hakkında, bir dönem milletvekilliği yapmış olan Hasene İlgaz şu enteresan bilgiyi vermekte: "Karakol Cemiyeti, Tekkelerden çok faydalanmıştır. Merdiven köyündeki Bektaşî Tekkesi, Sultan Tepe-si'ndeki Özbek Tekkesi bunlardan ikisidir. Bu Tekkeler, Anadolu'ya giden ve gelenlere menzil vazîfesi görür; merkezin parolasıyla buraya giden herkes îcap eden mahalle gönderilirdi.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Şeyh Ata Efendi Ve Özbek Tekkesi Paz Ocak 11, 2009 1:05 pm
Şeyh Ata Efendi Ve Özbek Tekkesi
Yakın Tarihin Görmezden Gelinen Gerçeği: İstiklal Har-bi'nin Mücahid Dervişleri İstiklâl Harbi'nin kazanılmasında büyük pay sahiplerinden biri de Tekkeler'dir. Tekkeler, milletimizin en felâketli günlerinde zorlu badireleri aşmada, eşsiz hizmetleriyle paratoner görevi yapmıştır. Anadolu'nun İslâmlaşması, Osmanlı Devleti'nin kurulması ve fetret dönemlerinin atlatılmasında îfâ ettiği misyonu, İstiklâl Harbinde de yerine getirmiş; bağımsızlığın kazanılması ve yeni devletin tesisinde muazzam bir rol üstlenmiştir.
Anadolu Müslümanlarının, yaralanan manevî bünyesini iyileştirmek için iltica ettiği birinci sığınak yine Tekkeler olmuş; daha da mühimi, kitlelerin ortak amaç etrafında kenetlenmesi ve tekrar şahlanmasında zarurî olan dinî heyecanı ateşleyici bir fonksiyon görmüştür. Millet nezdindeki itibarını, ulvî gayeye tevcih etmek için kullanmıştır.
Millî kıyamın cephe gerisindeki emsalsiz misyonundan ötürü, bu maneviyat ordusunun kahramanlıkları tarihî önemi hâizdir. Yeni devlet ve rejimin temsil ettiği zihniyete aykırı düşerek lağvedilmesi, Tekkelerin zaferdeki eşsiz katkılarının maalesef görmezden gelinmesine yol açmıştır. Mezkûr mevzu, Millî Mücâdelenin gerektiği ölçüde dikkat çekilmeyen farklı bir cihetini oluşturmaktadır. Bilhassa da işgal dönemi İstanbul'undaki, Özbek, Mevlevî, Hâtunİye ve diğer tekkelerin faaliyetleri mühim bir mevkîye sahiptir.
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Yaş :
33
Kayıt tarihi :
19/12/08
Mesaj Sayısı :
2553
Nerden :
İstanbul
İş/Hobiler :
Uçmak :D
Lakap :
Paslı teneke
Konu: Özbekler Tekkesi Ve Şeyh Atâ Paz Ocak 11, 2009 1:05 pm
Özbekler Tekkesi Ve Şeyh Atâ
Özbekler Tekkesi denilince; bütün himmetini Kurtuluş Savaşı uğrunda sarfetmiş meçhul mücâhid Şeyh Atâ Efendi olanca haşmetiyle boy göstermektedir. O dönemde, işgal kuvvetlerinin İstanbul'u sıkı kontrol altında tuttukları hesaba katılırsa; Üsküdar sırtlarındaki tekkesinde Şeyh Atâ'nın ne denli bir kahramanlık ve fedâkârlık sergilediği daha iyi takdir edilecektir. Halide Edip Adıvar'ın da belirttiği gibi; Kuvâyı Milliye'ye yardım edenlerin ölüme mahkûm edileceğinin İngilizce ve Türkçe büyük klişelerle İstanbul sokaklarında afişe edildiği düşünülürse, kelleyi koltuğa alırcasına edâ edilen destanî feragatin boyutu daha mükemmel anlaşılacaktır.
Çetin şartların hüküm ferma olduğu bir zamanda Şeyh Atâ'nın ifâ ettiği vazifeyi, o günleri aktif olarak yaşayan Rıza Yalkın, şu çarpıcı tespitle vurguluyor: "Temsil ettiği dinî ve manevî kıymetleri, vatanın selâmet ve istiklâline vakfetmiş olan kendisi gibi ulemâ ile elele vererek, en ateşli gençlerin gösteremediği cesareti izhar etmiş, kapı kapı dolaşmış, birçoklarının ağızlarının açılmadığı o günlerde ruhlara ümit telkin etmiş, başında sarındığı yeşil destan, üzerindeki siyah cübbesiyle bizlere istinad olmuştur." Atâ Efendi, Anadolu Hareketi'ni desteklemek amaçlı kurulan Karakol Cemiyeti ve Mim Mim Grubu gibi birçok gizli teşkilatla teşrik-i mesâi yaparak; özellikle de Ankara'ya silâh sevkıyatının sağlanması ve yüksek mevkideki önder kadronun kaçırılmasına büyük gizlilik içinde ön ayak olmuştur.
Karakol Cemiyeti ile giriştiği işbirliği hakkında, bir dönem milletvekilliği yapmış olan Hasene İlgaz şu enteresan bilgiyi vermekte: "Karakol Cemiyeti, Tekkelerden çok faydalanmıştır. Merdiven köyündeki Bektaşî Tekkesi, Sultan Tepe-si'ndeki Özbek Tekkesi bunlardan ikisidir. Bu Tekkeler, Anadolu'ya giden ve gelenlere menzil vazîfesi görür; merkezin parolasıyla buraya giden herkes îcap eden mahalle gönderilirdi.