islammektebi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

islammektebi

islami paylaşım platformu
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
İslamMektebi Son Konular
Konu Yazan GöndermeTarihi
C.tesi Ara. 17, 2016 12:19 pm
C.tesi Ara. 17, 2016 12:18 pm
C.tesi Ara. 17, 2016 12:17 pm
C.tesi Ara. 17, 2016 12:14 pm
Salı Mart 25, 2014 9:20 pm
Salı Mart 25, 2014 9:18 pm
Salı Mart 25, 2014 9:08 pm
C.tesi Ara. 28, 2013 7:58 am
Salı Ara. 17, 2013 12:28 am
Salı Ara. 17, 2013 12:25 am

OSMANLI TARIHI SULTAN 3. SELİM HAN DONEMI

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Sayfaya git : Önceki  1, 2
Yazar Mesaj
Sehr-iRamazan
Süper Moderatör
Süper Moderatör
Sehr-iRamazan
Erkek
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 02/12/08
Mesaj Sayısı : 210
Nerden : istanbul
İş/Hobiler :
Lakap :

OSMANLI TARIHI SULTAN 3. SELİM HAN DONEMI - Sayfa 2 Vide
MesajKonu: Geri: OSMANLI TARIHI SULTAN 3. SELİM HAN DONEMI OSMANLI TARIHI SULTAN 3. SELİM HAN DONEMI - Sayfa 2 Icon_minitimePaz Ocak 25, 2009 6:58 pm

Şurada hemen belirtelimki, sahib-i selâhiyetin sözleri her çeşit topluluk için bir mâna ifâde eder. Bizim bu çalışmamız­da da kaydettiğimiz bu ifadeye sadık kalarak mümkün mer­tebe, Osmanlı târihi bakımından sayfalarımızı deniz kuvvet­lerimizin, harekâtlarına önem vermeyi lüzumlu gördük, buna da, şu ifadeyi istinat göstermek isteriz. Merhum Amiral Afif Büyüktuğrul; "Osmanlı deniz harp târihi ve Cumhuriyet do­nanması" adlı kıymetli çalışmasının, 2. cildinin 286. sahife-sindeki 180. dip notunda:

"Üzüntüyle ifâde etmek gereker ki Cumhuriyet döneminin, 60. yılına ulşamak üzere, olduğumuz halde, en büyük Türk Târih Kurumunun yayınların da bile, deniz olaylarının etkisi hesaba katılmamıştır. Örneğin bu kurumun yazdığı Osmanlı târih kitapları %99 kara olaylarının, etkisini tartışmış %1'de sadece deniz olaylarının mahiyetinden söz etmiştir.

Mazur görülen neden de şudur, Osmanlı devleti korsan dö­neminde kurulduğu için korsan sanısıyle yetinilmesidir. Hal­buki Barbarosların, Turgut Resilerin, Piyale Paşaların yaptığı yağma hareketleri bile İspanya, İtalyan, ve Alman Kara kuv­vetlerini kıyı savunmasıyla meşgul etmiş ve bu devletlerin Osmanlı kara kuvvetleri karşısına gereği kadar kara kuvveti gönderememelerini sağlamıştır. "Demektedir. Biz, Ordumu­zun deniz gücünde vazife almış ve amirallik rütbesine kadar, irtıka etmiş bu zâtın görüşlerini elbette ve elbette sahib-i se-lahiyetin beyanından addediyor ve mümkün mertebe ve muktesebatımız miktarında silahlı kuvvetlerimizin deniz târi­hini çalışmamıza katmayı elzem bildik.

Aynı zamanda, donanmasına ehemmiyet veren bir millet, bu münasebetle o ülkenin yan sanayiinde gelişecek fırsatlar yakalar. Gemi sanayiinin ülke ekonomisine getireceği pozitif fayda en azından dışa bağımlılığın azalması demek olup, aziz milletimizin değerli evlâdlarının, yan sanaayide müteşebbis ruhu, beiki gemi sanayiine öyle buluşları hediye etme şansı bulur ki, iki asra yakın dünya teknolojisine mûcid olmak üzere bir katkıda bulunamayan milletimiz, bu husus da şey-tan'in bacağımda kırar inşaallah!

Cezayirli Gaazi Hasan Paşa'dan özel mahiyette bu satırlar­da bahsetmemiz bir çok bakımdan gerekmektedir. Ancak biz buradaki ifademizde ara başlıkta kullandığımız: "1736'dan, 1789'a kadar deniz harekâtları" nitelememize riayet ederek yazacağız. Kaynarca antlaşması sonucunda Kırım'ın Osman­lı devletine bağı, Osmanlı padişahının aynı zamanda halife-i müslîmin olmasına kalmıştı. Halbuki; Kırım'ın Osmanlı dev­leti için ehemmiyeti büyük olduğu gibi, Karadeniz'in kontro­lünde ayrıca mühimdi.

Sultan 1. Abdülhamid, ülke kalkınmasının reçetelerini ararken, denizciliğimize batı âleminde yapılan her türiü bulu­şu ve tarzı kullanmağa bakmaktaydı. Devlet, behemehal Kı­rım'ı eski statüsüne getirebilmek için elinden geieni yapma­lıydı, fakat ihtiyacımız olan sulh hâlinde kalmak ortadan kal­kar anlayışıyla, yeni bir savaşa hazır olamamanın İdraki için­de, Kırım için bir teşebbüse girişememekteydi. Öte yandan da, Kırım hanlığında bir tebeddül oldu, hân değişmişti. Ama İstanbul'un kapısında bir Kırım'ı temsil eden heyet gelmiş, hürriyeti Osmanlı'ya bağlı olmakta görüyorlar, mutlaka hi-mâye-i Osmaniye'ye girmek istediklerini rica etmekteydiler.

Bu ricalarıyla birlikte Kerç ve Yenikale'nin Ruslardan geri alınmasının lâzımıyetini İleri sürmüşlerdi. Kabil olmadığı tak­dir ise, Kırım ahalisine Anadolu topraklarında iskân ve bu muhacerata izin istediler. Müslümanların muhacerat istekleri, Rusların, bilhassa stratejik çıkarları hasebiyle, Kırım toprak­larına sahip çıkmakla buluşmuş oluyordu. Rusya gayesine uygun tarzda politikalara yelken açıyor, sert tutumlu Şahin-giray'ın hân olması, bu hân'ın Rusya sempatizanlığı, Kırım ordusunu Rus üniformalarına benzeyen libasla donatması, Rusya'ya gönderdiği bir heyetle Rus, yönetimine girmeye tâ-lib olduğunu bildirmesi, içeride Tatar gayri memnunlarını art-tırdıydı ki, Osmanlı devleti, Rusya'nın Kırım'la ilgili müdeha-lelerini savaşı da göze alarak protesto ettiği görüldü.

Osmanlılar bu halde iken, Abaza ve Çerkezlerde, Şahingi-ray aleyhine hareketlendiler Kırım'a kuvvet gönderdiler. Şa-hingiray; bu diyardan Rusların bulunduğu Kerç Kalesindeki komutana sığınmak için sıvışmayı seçti. Afi Paşa komutasın­daki, sekiz tane kalyona doldurulan 8bin asker Kırım'a yola çıkarılmıştı. Sivastopol'ün alınması ve buraya asker çıkarıl­ması tenbihi padişah 1. Abdülhamid hânın emrettiği orta­dayken ve filo gemi komutanlarının, Sivastopol limanın, çok stratejik bir yer olduğu ve limanın büyüklüğü gemilerin ra­hatça kışı geçirtebilecek vasıfta olduğunu belirtmelerine, İs­tanbul'a dönmeye lüzum göstermeyeceğini izah etmelerine rağmen, Hacı Ali Paşa işi ters mantığa taşıdı ve bu mantıkla da düşündüğünde böyle nri*ühim bir üssü Ruslar, adamakıllı tahkim etmişlerdir, demek suretiyle taht sahibine bir defa so­rayım cevabını verdi. İstanbul, yâni padişah bu sefer de, Hacı Ali Paşanın değerlendirmesini göz önüne aldı. Kırım harekâ­tına 40bin kişiyi bulan bir kuvvet hazırlamakta olduğunu, do­nanma bütün gemileriyle Sinop'ta kışı geçirsin emrini gön­derdi. Kış geçti. Takvim, 9/ağustos/1778'İ gösterirken Sinop'tan Kırım üzerine Hacı Ali Paşanın serdarlığında yola çı­kıldı vede Deryakapdanı Cezayirli Hasan Paşa, Ruslara Kı­rım'a gidilmediğini, Sivastopol'a gidilip, Taman ve Kırım'a su getirileceğini bildirdi. Ruslar bu habere tabiatıyla inanmadı­lar. Bunun Kaynarca antlaşmasının ihlâli sayılabileceğini ileri sürdüler. Kapdanderya tereddüte düştü. O da, J. Abdülba-mid hân'a başvurmaktan kendini alamadı. Cevap ise; Rusla­rın, Kaynarcayı ihlâl ettiğini, bu sebebden Kırım ve Taman'a asker çıkarılması emrini tazeledi. Diplomasi arenası da bu sebeble hareketlendi. Fransızlar, Osmanlı devlet adarrrlarinm bu savaşı istememeye şevke çalışırken, savaşın vereceği za­rar İngilizlerin işine pek yarayacağı düşüncesiyle, bunların b. elçileri tırnaklarını birbirine sürtüyordu. Osmanlı/Rus savaşı­nı kendilerine fayda sağlar buluyordu. Diplomasi alanında yapılan çeşitli istişare, görüşme ve fikr-i teati sonunda Fran­sız b. elçisinin teenni tavsiyesi muvafık bulunmuştu.

Mart/1779'da Aynalikavak İskelesi, ki burası İstanbulda bir semttir. Mezkûr yerde Osmanlı/Rus diplomatları müzake­relere başladılar. Ancak burada yapılan konuşmaların sonun­da Osmanlı devleti Kaynarca'yı bu müzakerelerde yumuşa-tamadığı gibi, Şahingiray'ın Kırım hân'lığını tanımayı kabul etmesi, ayrıca bir kayıptı. Mısır'da asırlardır, farklı bir statü yakalamış olan Kölemenler, Osmanlı devletinden uzaklaşıp, Mısır'ı bir bağımsız Kölemen devleti hâline getirebilmenin, yolunu aramaya başlamışlardı. Bunun akabinde hemence bazı imtiyazları elde ettikleri de görüldü. Artık onların istediği Mısır'a vali oluyor, istemedikleri yıkılıp gidiyordu.

Kölemenlerin içinde nüfuz sahibi üç kişiden İsmail Bey, Osmanlı yönetiminde kalmaya taraftar anlayışın sahibi idi. Buna karşılık, Osmanlı aleyhtarı Murad ile İbrahim beyler arasındaki mücadele, Osmanlı aleyhine ayaklanmanın bida­yetini, yâni başlangıç sebebini teşkil etti. İsmail bey, rakipleri

Murad ve İbrahim beylerden Suriye'ye kaçmak suretiyle or­tadan çekilmiş oluyordu. Ortalık Osmanlı aleyhtarı, fakat ba­ğımlılığı kabul etmeyen ikiliye kalmıştı. Aralarındaki kavga da Murad, İbrahim'i diskalifiye etmeyi başarmışsa da, devlet-i âliye Mısır'a vali olarak Yeğen Mehmed Paşayı gönderirken de, isyanı bastırmak vazifesiyle, Kapdan-i derya Cezayirli Gaazi Hasan Paşayı da Mısır'a yollamıştı.

Murad Bey, ben şimdi ne yapacağım diye kara kara düşü­nürken, bu haberi alan kölemen Beylerinden İbrahim Bey hemen bütün maiyeti ve küvetiyle geri dönmüş rakibi Mu-rad'ın emrine girmişti. Böylece Kölemenler, yekpare bir gu­rup olarak Osmanlı kuvvetlerine karşı koyacaklardı. Murad Bey, politikanın gereği Mısır valisine yaltaklanıyordu. Bir yandan o güne kadar devlet aleyhinde yaptıklarından da töv­be istiğfar ediyor hem de, dış güçlerden Kölemen başkaldırı­sını destekleyecek sahip arıyordu.

Bu arada hemen ilâve edelim ki; 2. Katerina haylice uzak görüşlü davranmış, daha 1775'de Mısır'a, Kont Kanus adlı teşkilatçı ve diplomaside çok tecrübeli bir elçi göndermişti. Murad Bey; ilk iskandili Fransızlar üzerinde yaptıysa da Av-rupadaki meselelerini çözememiş Fransa üzülerek bu yardı­mın taraftan olamadı. Murad Bey bu sefer teklifi Kont Ka-nus'a yaptı. Gelişindeki hikmet bu olan Kanus, hemen Çari­çeye haberi uçurarak durumu aktardı. Petersburga çağırılan Kont Kanus, Çariçeye bütün meseleyi anlattı. Çariçe 2. Ka­terina; Murad Bey'e yazdığı mektupda, çok kısa zamanda Akdenize bir donanma göndereceğini, bu kuvvet Osmanlıla­rın Mısır'a kuvvet götürmelerine engel olacağından mücade­leniz, denizden ikmal alması kabil olamayan bir devletle mü­cadele edeceksiniz, ayrıca Akdenize gelecek donanmam ne ticaret gemilerinize ne de Mısır topraklarına ilişecektir. Nasıl yardım isterseniz, selahiyetli kıldığım Kont Kanus'la konuşun demekteydi.

Amma bunlar olurken; Gaazi Hasan Paşa gelmiş ve bir darbede Kölemenleri darmadağınık etmişti. Böylece Mu-rad'da, İbrahim de padişahın affına sığınmaktan, kendilerine, mülk-ü Osmanide bir başka yerde istihdam olunmalarını is­tirham ettiler. Devlet-i âliye önce bu talebi ret etti sonra da onlara yer gösterdi.

Cezayirli Gaazi Hasan Paşa, kapdamderya olarak atandı-ğındaki ilk işi tecrübe ile ilmî denizcilik anlayışını birleştirme yolunu açacak her teşebbüse ya öncülük etdi yahut da böyle tavsiyeleri hakikat kılmaya pek büyük önem verdi. Zaman zaman Barondö Tot ile aynı istikamette düşünmüyorlarsa bi­le, Baron'un askeriyemize getirdiği faydalı hususların takdir-kârıydı, bu merkezden kalkarak donanmanın eğitimi ve ora­dan buradan toplanan memleket evlâdı yerine yine oradan buradan toplayıp fakat ciddi bir denizcilik eğitimi veren mü­essese kurmak, limana dönmüş denizcilerin, evlerine veya şuralara buralara gitmelerine mâni olabilmek için ve munta­zam bir deniz kışlası hayatı yaşayabilmeleri için kışlalar yap­tırmıştır.

Bütün bunları yaparken avrupadan getirttiği mühendisle­rin tavsiyeleriyle tersanelerimizi haylice genişletmiş gemi ya­pımında ve donatmada, en son buluşları kullanmaktan geri kalmamıştır.

Amiral Büyüktuğrul, Hasan Paşanın tabii ki bir çok muha­lifi olduğunu zikrederken şu bilgiyi vermekten kendini ala­mamış. Bilgi şu: "belgelere dayanmayan fikirlere göre Ceza­yirli Gaazi Hasan Paşa bu çalışmalarında, büyük karşı koy­malara uğramış ve 1784 yılında İstanbul'da yaptırdığı kal­yoncu kışlasının parasını cebinden vermek zorunda kalmış­tı." Demekte
Sehr-iRamazan Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sehr-iRamazan
Süper Moderatör
Süper Moderatör
Sehr-iRamazan
Erkek
Yaş : 45
Kayıt tarihi : 02/12/08
Mesaj Sayısı : 210
Nerden : istanbul
İş/Hobiler :
Lakap :

OSMANLI TARIHI SULTAN 3. SELİM HAN DONEMI - Sayfa 2 Vide
MesajKonu: 1787/1792 Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşı OSMANLI TARIHI SULTAN 3. SELİM HAN DONEMI - Sayfa 2 Icon_minitimePaz Ocak 25, 2009 6:59 pm

1787/1792 Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşı


Yine biz bu savaşın denizle alakalı bölümlerine işaret et­meye çalışacağız. Efendim padişah 1. Abdülhamid'in pek sevdiği Yusuf Paşası ile yine pek beğenip sevdiği Cezayirli Gaazi Hasan Paşa arasında, anlayış farkı ve tercihde büsbü­tün ayrılıkları vardı. Kırım'ın Rus nüfuzuna girmesi hususu ümmet-i Muhammedin çok gücüne gitmiş, derhal Kırım'ın istirdadı pek yaygın şekilde istenmeye başlanmıştı. Yusuf Pa­şa bu isteği haklı buluyordu ve Ruslara karşı savaşın açılma­sında padişah 1. Abdülhamid'i inkendisine uymasını temine büyük gayret gösteriyordu. Gaazi Hasan Paşa ise; Yusut Pa­şanın kanaatine, iştirak etmiyordu. Osmanlı deniz yollarının donanmanın yetersizliği yüzünden her geçen gün kapalı hâle gelmesi, gereken ikmâlde donanmanın fazla bir yük taşıya-maması, diğer birliklerimizin sıkıntıya hâttâ bir felâkete bile düşerler endişesi taşıyor, Kırım'ın kurtuluşunu istihsal edelim derken daha büyük kayıplara uğrarsak hâlimiz nice olur dü­şüncesine yelken açıyordu.

Yukarıda söylediğimiz Yusuf Paşanın; savaşı açalım sıkış­tırmasına mütereddit kalan padişah, Mısır'a gönderdiği Kap-danıderya'sını yanına çağırttı. Ne var ki; Yusuf Paşa, Hasan Paşa geldiğinde padişah birimizden birine uyarsa uyulmayan taraf da ben olursam bizin^ sadaret elimden gider diye dü­şünmüş olmalı ki ısrarını sıklaştırıp, Gaazi Hasan Paşa'nm gelmesini beklettirmeden savaşı açtırmaya muvaffak oldu. Halbuki; Rusya, Prusyayla imzaladığı ortaklığı bozmuş ve Avusturya'ya yanaşmış müştereken saldıncaklan Osman­lı'dan, alacakları yerleri aralarında şöyle paylaşmışlardı:

a- Rusya; Osmanlıya açtığı bu savaş sonunda Dinyeper, Buğ ve Dinyester nehirleri arasındaki toprakları alabileceği gibi, Eğede bulunan adaların bazılarını da kendine mâl ede­ceğini hesablamaktaydı. Eflak ve Buğdan bağımsız prenslik hâline gelecekti.

b- Avusturya ise; Tuna nehri ile Transilvanya dağları ara­sındaki Osmanlı topraklarını kendine katabilecekti, yine Orsuva, Vidin, Niğbolu ve Hotin şehirlerine konabilecek idi. Yi­ne Avusturya, Dalmaçya sahillerine inecek buna karşılık, kıbrıs ve Girid ve Mora yarımadasının Venediklilere verilme­sine ses çıkarmayacaktı. Ancak; bu görülen paylaşımın gö­rülmeyen bir tarafında halisilasyon diyebileceğimiz 2. Katerina'nın İnşaallah ebediyete kadar gerçekleşmesi kabil olma­yacak bir hayali yatıyordu. Bu da İstanbul'umuzun Rusların eline geçmesi idi ve Kostantin adını verdiği torununu bu tah­ta hazırlamaktı.

Hoş Çariçenin müşaviri Potemkin'de böyle bir hayal taşı­makla beraber, orada ihya olunacak Bizans İmparatorluğu tahtına kendini ve kendinden sonraki neslini hülyalarında ya­şatıyordu. İşte herkes bir gizli - açık hesabın peşindeyken Hasan Paşa denizde ne kadar kuvvetli bir donanmaya sahip olursak devleti o kadar iyi savunuruz düşüncesindeydi. Zâten 1773'de, Heybeliada'da kurduğu mektepde artık denizcilik ilmîyle yetişen kaliteli denizcileri donanmada haylice istih­dam etmekteydi. Böylece personel meselesinde de artık me­safe alınmıştı. Savaşın patlamasıyla beraber Yusuf Paşa, Rusya'nın yanında ki Avusturya'yı gördüğünde ayakları suya erdi. Çünkü onun hesabında tek rakip olan Rusya olup yen­meyi gözü almıştı. Fakat Avusturya işin içine girince bir defa iki cephede boğuşacağımızın resmi ortaya çıktı. Bu da gücü­müzün üstünde bir kuvvetle karşıkarşıya olduğumuz kat'i idi. Karadeniz'de dolaysıyla Kırım civannda hava muhalefeti Rus donanmasını öyle bir sakatladı ki ünlü general Potemkin, bu fırtınadan sonra donanmasının, Osmanlı donanmasının, pek altında bir güce düştüğünün korkularının verdiği psikolojik çöküşü yaşadı.

Rusların Karadeniz'de iki filosu vardı. Büyük Karadeniz fi­losu denenin başında Amiral Graf Voynovice olduğu halde Sivastopol'da, küçük filoları olan da Dinyeper nehiri içine üs­lenmiş komutanları Modavineffe adlı bir amiral idi. Bu iki fi­lonun bulunması, Karadeniz'in Osmanlı hâkimiyetinin nakısa düşmeye başlamasının bir habercisiydi. 1788 yılının mayıs ayında Hasan Paşa on büyük gemi, altı firkateyn, kırkyedi küçük gemiyle Karadeniz'e açıldı. Dinyeper civarına sokula­rak, Rusların muhasarasının deniz bölümünde olanını böyle­ce kırmış oldu. Burada bir küçük filo bırakarak, Rusların ana filosunu aramaya çıktı. Hasan Paşa buraya bir kaç gemi bı­rakmakta isabet kaydetmişti ki Rus Kaptan Sakyn'le karşıla­şan filomuz bunun hemen üzerine saldırdı. Kaptan Sakyn, Osmanlı gemileriyle başedemeyeceğini bildiğinden hemen kendi gemisini batırdı. Ancak bu batırma esnasındaki gemi­ye aid cephanenin patlaması, diğer Rus gemilerine zararını söylemeden geçemedim. Osmanlı ve Rus donanmaları Din-yester'in önünde karşılaştılar ve kapıştılar. Bu savaşın niha­yetinde her iki taraf hayli kayıp verirken, İsmail Hakkı CJzun-çarşılı, bizim haylice hasar gördüğümüzü belirtirken, Rus ya­zarları, bizim kayıplarımıza dâir şu rakamları gösteriyordu; 13 gemi vede 6bin ölü demektelerdi. .

Merhum Amiral Afif Büyüktuğrul, şu nâzik amma ikna edici cümlelerle şunları ileti sürüyor: "Lâkin bu savaşın az sonrasında yâni 1788'de, Yılan Adası civarında iki donan­ma bir daha kapıştı ve Ruslar bu muharebede Osmanlı do­nanmasının gaalip gelmesi, gerek Osmanlı gerekse Rus ya­zarların söylediği gibi, geçen savaşda ileri sürülen zararlara uğramadığının.göstergesi değilmidir?" Beri yandan; Dinye­per nehri sularının hayli sığ olması savaş gemilerinin çok su çekmesi Ruslar tarafından kuşatılmış Dinyeper kalesine, bu gemilerin fazla bir yardımı olamadı. Hasan Paşa İstanbul'a haner göndererek, daha az su çeken gemilerin gönderilmesi­ni İsterken, dalgıç adı verilmiş olan deniz fedailerinin de bir bölümünün acele gönderilmesini istemişti. Fakat Hasan Pa-şa'nın bu isteği, kulak arkası edildi. Ne gelen oldu nede gön­derilen vardı. Dinyeper kalemiz, üç ay süren müdafaadan sonra Ruslara teslim olmaktan başka çâre bulamadı.

Osmanlı tahtına geçmiş bulunan 3. Selim, kapdanıder-ya'yı Dinyeper tesliminden mesul tutarak azletti. Yerine 20/nisan/] 789'da Giridli Hüseyin Paşayı 2 sene, 10 ay, 21 gün sürecek kapdanıderyalığa tâyin etdi. Büyüktuğrul ami­ral, sehven Küçük Hüseyin Paşanın getirildiğini kaydeder de, bu doğru değildir, Küçük Hüseyin Giridli Hüseyin Paşadan sonra göreve getirilen, 156. kapdan-ı derya Dâmad Küçük Hüseyin Paşa, padişah 3. Selim'in süt kardeşi olup, 1 l/mart/1792'de geldiği görevi, 7/aralık/1803'de vefatıyia bıraktığında, makamı 11 sene, 8 ay, 27 gün işgal etmişti Ce­zayirli Gaazi Hasan Paşa; bir çok tarihçinin ittifak ettiği gibi esas bakımdan görevden alınmasına da, 1788'de sadrıazam Halil Hamid Paşa, Osmanlı tahtına 3. Selim'i geçirmeyi ha­zırladığı haberini almış ve bunu hemen Sultan Hamid-i evve­le haber vermiş padişah da, sadnazami görevden almış ha­reketi boşa çıkarmış ayrıca Halil Hamid Paşayı da idam et­miştir.

3. Selim'se bu haber verişi kendisinin tahta çıkmasına razı olmamak şekli içinde mütalaa etmiş Dinyeper Kalesi baha­nesi yüzünden, bu kıymetli kapdan-ı derya'y' azletmiş oldu­ğunda birleşirler. Bu fevkalâde az rastlanır bir kahraman olan, Cezayirli Palabıyık Gaazi Hasan Paşanın, kısaca hâl tercemesinden bahsedemeden geçemiyoruz. Kafkasya'da bir rivayete göre 1715, diğer bir rivayete göre de 1719'da doğmuş bulunan, Hasan Paşa'nın Osmanlı devletinin 155. sadrı-azamı olrak görev yaptığımda hemen hatırlatalım. Bu sada­reti; 3/aralık /1789'da başlamış ve 3 ay, 28 gün sonra, 30/mart/1790'da tamamlanmıştır. Cezayirli Hasan Paşa 1790'da kendi parasıyla yaptırdığı Tekkede, Şumnu'da vefat etmiş ve oraya defnolunmuştur. Sağlığında küçük yaşından beri yanında besleyip büyüttüğü bir aslan ile gezerdi. Paşa, 1738'de, Yeniçerilerin 25. ortasına kayıd olmuştur. Yeniçeri olmadan evvel çocukluğu, satılmış olduğu Tekirdağlı bir tüc­carın yanında geçmiştir. Cezayir'e gitmek üzere bindiği bir gemiye Cezayir'e çok yakın bir yerde, yabancı bir gemi mu­sallat olmuş ve rampa yaptığı gemiyi ele geçirmek isterken. genç Hasan bir yiğit olarak tek başına o geminin bütün in­sanlarını esir almıştır. Limana yanaştıklarında bu kahraman­lıktan haberdar olan Cezayir Dayısı, bu gencin cesaret ve maharetine hayran olarak ele geçirdiği gemiyi kendisine ver­diği gibi bir de kahvehane hediye etmekten kendini alama­mıştır. Burada hizmete girerek, subaylığa kadar yükselmiş­ken, Cezayir Beylerbeyi maalesef kendisini kıskanmış, bun­dan dolayı da Öldürmek isterken Hasan bey İspanya'ya kaç­mak mecburiyetinde kaldı. 4. Karlos bu mülteciyi gayet gü­zel bir şekilde karşıladı. Daha sonra İspanya'dan ayrılıp İs­tanbul'a gelip devlet-i âliye hizmetine girdi. Nice hizmetler verirken bilhassa donanmamızın mağlup edilmez bir amiraii olduğunuda asla unutmayalım. Bektaşî olup, ihtiyarlığı mü­nasebetiyle vefat etmiştir. Eiir çok hayır hizmetleriyle, çeşitli şehirlerde ve İstanbul'da da bir çok eseri bulunmaktadır. An­cak donanmamıza ve gemi sanayiimizin, yücelmesinde ki hizmetleri her çeşit takdirin fevkıindedir. 3. Selim döneminin; muasırları olan gerek ülke gerekse dünya meşhurlarına da bir atf-u nazar edelim, Almanyada İmparator 2. jozef, (bu zâ­tın peşinden Alman imparartorluğu lağv olunmuş ve

1781'de merkezi Berlin olan başka bir Alman imparatorluğu te'sis olunmuştur. 1802'den sonra Avusturya imparatoru denmeğe geçilmiştir.) 2. Leopold, 2. Fransuva, İngiltere de 3. Jorj, Papaiikda 6. ve 7. Piu, Prusya'da 2. Fredrik, Rus­ya'da 2. Katerina, 1. Pol, 7. Aleksandr, Fransa'da 16. Lui ve Napolyon Bonapart olup, ülke de; Gaazi Hasan Paşa, Küçük Hüseyin Paşa, Alemdar Mustafa Paşa, Tepedelenli Ali Paşa, Kavalah Mehmed Ali Paşa, Cezzar Ahmed Paşa, Abdullah Dürrİ Efendi, Tatarcık Abdullah Molla, Morali Osman ve Ri­yaziyeci İshak Efendiler, Kocasekbanbaşı, Mabeynci Ahmed Bey, İbrahim Kethüda, Londra elçimiz Agâh Efendi, Şeyh Galib ve Hacı Sadullah Ağa ve sairedir. Nitekim 4. Mustafa dönemi ise 3. Selimhân ile içice olduğundan o dönemde de, aynı zevatdan söz edillir.
Sehr-iRamazan Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

OSMANLI TARIHI SULTAN 3. SELİM HAN DONEMI

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
2 sayfadaki 2 sayfası Sayfaya git : Önceki  1, 2

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
islammektebi :: İslami Genel Konular :: Tarih :: Osmanlı Tarihi -
forum kurmak | Bilgi | History | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar