islammektebi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

islammektebi

islami paylaşım platformu
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
İslamMektebi Son Konular
Konu Yazan GöndermeTarihi
C.tesi Ara. 17, 2016 12:19 pm
C.tesi Ara. 17, 2016 12:18 pm
C.tesi Ara. 17, 2016 12:17 pm
C.tesi Ara. 17, 2016 12:14 pm
Salı Mart 25, 2014 9:20 pm
Salı Mart 25, 2014 9:18 pm
Salı Mart 25, 2014 9:08 pm
C.tesi Ara. 28, 2013 7:58 am
Salı Ara. 17, 2013 12:28 am
Salı Ara. 17, 2013 12:25 am

OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Sayfaya git : Önceki  1, 2
Yazar Mesaj
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI - Sayfa 2 Vide
MesajKonu: 3. Ahmed'in Hanımları OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 9:21 am

3. Ahmed'in Hanımları


Padişah Kadınları ve Kızları adlı eserin 79 sh. de, 7 numa­ralı dip notta şöyle bir beyan var, alıntılayalım: ".. 3. Murad bir tarafa bırakılırsa, 3. Ahmed elliden fazla çocuğu ile pa­dişahlar arasında rekor kırmıştır. Alderson 13 kadını oldu­ğunu yazar.." demektedir. İskit Yayınevinin çıkardığı, Mufas­sal Osmanlı Tarihi adlı eserde on hanım ismi sayılmaktadır. Emetullah Sultan başkadınıdır, 3. Ahmed'in. Hayır sahibi kimseler arasında başta gelir dense sezadır. Kocasının taht'-tan indirilmesini yaşadı. Eski Saraya gönderildi. Vefat tarihi belli olmayıp, Eyüb Sultan semtinde Kıbrıs Fatihi Mustafa Paşanın mezarının ayak ucunda medfundur. Fatma Sultan bu hanımdan doğmuştur. Mezkûr esere göre ikinci hanım Ayşe Kadın adlı hanımdırki hakkında pek malumat yoktur.

3. Kadın ise Emine Kadın adlı bir hanımdır'kİ Ayşe Sultanı dünya'ya getirmiştir. 1163/1750'de ölmüştür. Yenicâmi nazi­resine gömülmüştür.

4. kadını Fatma kadındır 1145/1732'de ölmüş ve ortağı­nın defnolunduğu yere gömülmüştür. Gülsen Kadın 5. hanı­mıdır. Hatice Kadın, 6. hanımıdır, sırasıyla Hurrem, Meyli, Mihrişah hanımlardırki bunlardan Mihrişah hanım, 1710 da şehzade Süleyman'ı, 1717de 3. Mustafa'yı dünya'ya getirdi. 1732 senesinde vefat etti. Yeni Cami haziresine gömüldü. Oğlu 3. Mustafa padişah olduğunda, Üsküdar Ayazma'da annesi adına bir cami yaptırdı. Listeye göre; Mihrişah Kadın 9. hanımı olmaktadır. 10. hanımı ise muhtemelen Nazife ka­dındır. Nejat Kadın 11. olup, 12. lik, Rukiye Kadındadır ve bu hanım Hatice Sultanı doğurmuştur. Yeni Camii türbesi yanın­daki çeşme bu hanımın adını taşımaktadır ve kızı Hatice Sul­tan tarafından yaptırılmıştır. 1151/1738 tarihini taşır çeşme­nin yapılışı.

Hanımların ismi ve sayısı devam etmektedir, Sadık Kadın, ümmügülsüm Kadın, Zeynep Kadın ile 15. sayıyı buluyoruz ve Hanife Kadın 16. oluyor. 17. yi teşkile Şermi Sultan nâ-sipmişki, bu hanım 1137/1725'de 1. Abdülhamid'i dünyaya getirmiş ve valide sultan olmuştur. Ancak vefatı, 1145/1732' olduğundan valide sultanlık makamına bizzat erememiştir.

Şayeste hanım adlı bir ikbali olduğu mezkûr eserde yer al­maktadır. Böylece 18 bayan ile ülfeti olduğu görülür, Lâle Devri padişahının! Kızlarına gelince; 1116/1704'de doğan Fatma Sultan, beş yaşında Silahdar Ali Paşa ile sembolik ev­lenme yaptı. Ali Paşa ise, Petervaradin'de şehadet şerbetini içtiğinde sembolik evliliği devamda idi. 12 yaşındaki dul-kiz, 13 yaşına geldiğinde de Nevşehirli Dâmad İbrahim Paşa ile evlendirildi. Paşa bu sırada elliyaşları içindeydi. Daha sonra vuslat hası! oldu. Fatma Sultanla İbrahim Paşa mesud bir yu­vanın sahibi oldular. Ne var ki Patrona İhtilâli her şeyi yok et­ti. Fatma Sultan ihtilâl sonrasının ancak üç yılına mukavemet edebildi. 1145/1733'de 29 yaşında olduğu halde, dağ-dağai dünyadan ahirete göçtü.

Ümmügülsüm Sultanhanım, ablasının bir kaderdaşı imiş sanki: 1119/1708'de dünyaya gelmiş ve iki yaşına geldiğin­de Kubbealtı vezirlerinden Abdurrahman Paşa ile nişanı ilân edildi. Çok geçmeden Paşa öldü. 1136/1724 de Nevşehirli Ali Paşa ile hakiki izdivaç yaptı. Babası 3. Ahmed tahttan fe­ragat ettiğinde, vaziyetleri sarsıldı. Buna 2 yıl dayanabilen ümmügülsüm Sultan hanımda vefat etti.

Tuhaftırki; yukarıdaki Ümmügülsüm'den sonra iki-Ümmü­gülsüm daha adını taşıyan kızları vardır, 3. Ahmed'in. İlki, 1142/1729'da vefat etmiş diğeri de, 1155/1742 senesinde vefat etmişler her ikisi de Yeni Camii haziresine defnolun-muşlardır.

Zeynep Sultan, 3. Ahmed'in kızlarındandır. 1140/1728 yı­lında Sinek veya Küçük lakablarıyla anılan Mustafa Paşa ile düğünü olmuştur. 1764'de Küçük Mustafa Paşa, Kapdan-ı Derya görevinde bulunurken vefat etmiştir. Bir sene sonra Melek Mehmed Paşa isimli bir zatla evlendi. İki defa Kapdan-ı Deryalığa ve bir kerede sadarete getirildi bu damad da. 12/muharrem/1188-25/mart/1774' tarihinde vefat etti. Gül-hane Parkı karşısındaki Câmîi Zeynep Sultan yaptırmıştır ve adını taşımaktadır. Yine tuhaftırki Zeynep Sultan adını taşı­yan iki kerimesi daha vardır 3. Ahmed'in. Biri 1119/1708'de doğup, bir sene sonra vefat eder. Diğeride 1121/171 O'da do­ğar ve 1122/171 l'de vefat ederler, her ikisini Yeni Cami ha­ziresine defnederler. Küçük Ayşe Sultan lakablı, bir kızı daha vardır 3. Ahmed'in, lakabın verilmesine sebeb 2. Mustafa'nın kızı, Ayşe Sultan ile karıştırılmasında. CIç tane izdivaç yapan Ayşe Sultanın 3. kocası Sİlahdar Mehmed Paşa makamı sa­darete kadar yükseldi. Ayşe Sultan 1189/1775 senesinde vefat etti. Yeni Cami haziresine defnedildi.

3. Ahmed'in; diğer bir Ayşe Sultan adını taşımış kızı daha vardır ki, 1118 /1706'da vefat etmiştir. Saliha Sultan 1127/1715'de doğdu. 1140/1728'de Deli Hüseyin Paşanın oğlu Sarı Mustafa Paşa ile evlendi, üç yıl sonra, kocası öldü­ğünden Abdi Paşazade Ali Paşa ile evlendirildi. Bu evliliği Sultan Mahmud-u Evvel, yâni 1. Mahmud emretmişti. Bu Pa­şa da, vefat ettiğinde, Saliha Sultanın 3. evliliğide sadrıazam Mehmed Ragip Paşa ile oldu. 1763 yılında Ragıp Paşanın vu-kubulan vefatı, Saliha Sultanın 3. defa dul kalmasına sebeb oldu. Ancak padişah emriyle, 4. evliliğini vezirlerin içinde, kapdan-ı deryalıkda yapmış bulunan Mehmed Paşa ile yaptı. Altı yıl sonra Mehmed Paşa kabire, Saliha Sultan yeniden dullar arasına katıldı. Ancak bir daha evlenmedi. 1192/1778'de vefat eden Saliha Sultan, Eyüb Sultan Türbesi kapısına gömülmüştür.

Esma Sultan (Büyük) 3. Ahmed'in diğer bir kızıdır. Büyük lakabını, Sultan Abdülhamid-i evvelin, aynı adı taşıyan kızın­dan tefrik olunsun diye verilmiştir. 1138/1726'da dünyaya gelmişti. Sultan 1. Mahmud'un emriyle, 1155/1743'de Ya-kup Paşayla evlendirildi. Yakup Paşa bir yıl sonra ölünce Bü­yük Esma Sultan dul kalmış oldu. Arada bir evlilik yapmışsa da damadın adı tesbit edilmiş değil tarihçilerimizce. Ancak Muhsinzâde Mehmed Paşayla 1 7/şevval/l 171-24/hazi-ran/1758 cumartesi günü padişah 3. Mustafanın emriyle Es­ma Sultanın 3. evliliği gerçekleşti. 1188/1774'de Muhsinzâ-de'nin vefatıyla yine dul kaldı ancak, başka izdivaç yapmadı. 1 l/zilkade/1202-26/ağustos/1788 pazar günü vefat etti. Ve son kocası Muhsinzâde Mehmed Paşanın Eyüb'deki türbesi, medfeni olmuştur.

3. Mustafa ve 1. Abdülhamid devrinde, pek sevildiği için epeyi zengin oldu. Ancak adamları olan; Bezirgan Dimitri, Çelebi Efendi, Said Ağa ve masraf kâtibi Müderris Osman efendi sultan hanımın vefatından sonra bir şey zuhur etme­yince sorguya çekildiler. Görüldü ki, Esma Sultanın malını kendilerine kullanmışlar. Hepsinin cezaları verildi. Kadırga semtinde olan bir namazgahın ve Meydan Çeşmesi adıyla da anılan çeşme, Esma Sultan tarafından yaptırıldığı bilinmek­tedir. Atike Sultan, 3. Ahmed'in kızlarından bir başkasıdır. Nevşehirli Damad İbrahim Paşa'nın yine paşa olan oğlu Mehmed Paşa ile izdivaç yapmıştır. 1150/1737'de 25 yaşın­da olduğu halde, vefat etmiştir. Hatice Sultan;l 122/1710'da doğdu. İki yaşındayken Abdurrahman Paşa ile nikahlandı di­yen, İ. Hakkı üzunçarşılı'ya itiraz vardı bu nikâhın ümmügül-süm Sultan ile yapıldığı beyanı vardır. 1151/1738'de 28 ya­şında vefat edip, Yeni Cami haziresine defnolunmuştur. 3. Ahmed'in kızlarının bazılarının da sıra içinde adlarını vererek bu mevzuyu hitama erdirelim. Zübeyde Sultan, Emine ve yi­ne bir Emine sultan daha, Naile, Nâzife, Rabia ve yine Rabia Sultan hanımlar, Reyhan, Rukiye, yine Rukiye, bir Rukiye daha ve Sabiha Sultan, ümmüseleme Sultan, Akile, Beyhan vede Emetullah Sultanhanımlardır. Yirmisekiz kızı olduğu gö­rülmektedir. Erkek çocuklarının adlan ise sırasıyla; Mehmed, İsa, Ali, Selim, Murad, Abdülmelik, Mustafa, Süleyman, Meh­med, Selim, Mehmed, Mustafa, Bayezid, Selim, Abdullah, İb­rahim, Numan, Abdülhamid ve Seyfeddin olup ondokuz sa­yısını bulmaktadır.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI - Sayfa 2 Vide
MesajKonu: 3. Ahmed'in Sadrazamları OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 9:22 am

3. Ahmed'in Sadrazamları


Kavanoz Ahmed Paşa, kıyamcılann, 22/8/1703'de, tâyin ettiği biriydi. Ancak üç ay kadar makam-ı sadarette kalabil­di. Yerine getirilen Enişte Hasan Paşa, onbir ay kadar sadra­zamlık yapabildi. Kalaylıkoz Ahmed Paşa, 3. Ahmed'in üçüncü sadrazamı olduysada, üç ayı dolduramadı. 4. sadra­zam Baltacı Mehmed Paşa, Prut zaferi sahibi olmasına rağmen, ilk sadareti 17 ay kadar sürebildi. 2. sadareti ki Prut zaferi bu dönemdedir, bu dönemde 1 sene 3 ay 3 gün sür­müştür. Baltacı Paşanın 1. sadareti peşinden makama aynı zamanda dâmad olan Silahdar Çorlulu Ali Paşa; 1706-1710 seneleri arasında dört seneyi aşan bir dönemi sahibidir. Dev­lete, 111. Sadnazam olarak Köprülüzâde Numan Paşa gel­diyse de, ancak 2 ay, 2 güne sığan hizmette bulunabildi ve Ağa Yusuf Paşa, 112. sadraızam öldü ve bir seneden 9 gün eksik olarak bu makamda kalabildi. Abaza Süleyman Paşa, 4 ay 25 gün makamı sadarette kaldıysa da 113. sadnazam sayılmayı da hakketti. CIrlalı Pehlivanzâde Hoca İbrahim Pa­şa 21 gün süren sadaretiyİe bu döneminen kısa sürenidir. 115. sadnazam Şehid Ali Paşa 1713Mel716'da 3 sene, 3 ay, 8 gün süren ve şehadetle biten bir hayat, 116. sadnazam olarak gelecek zat Hacı Halil Paşa oldu ki, 1 sene, 22 gün sürdü makamda kalışı. Bu zâtı takip eden ve ancak sekizbu-çuk ay süren sadaretiyİe, Nişancı Kayserili Mehmed Paşadır. 3. Ahmed döneminin en istikrarlı dönemi damad Navşehirii İbrahim Paşanın sadaretidir ve 12 sene, 4 ay, 22 gün devam etmiştir ve ayrıca bu dönem, bir terakki mevsimi diye kabul edilebilir.

Ancak; 3. Ahmed devri bu sadrıazamın feci şekilde terk-i hayat ettirilmesiyle son bulmuştur. Böylecede Baltacı Meh­med Paşanın İki sadaretiyİe birlikte, ondört sadrazam 3. Ah­med ile birlikte çalışma şansı bulabilmiştir. 3. Ahmed'in Şey­hülislâmları 3. Ahmed, 2. Mustafa'nın yerine taht'a geçtiğin­de şeyhülislâmın Bursalı Mehmed Efendi olduğunu gördü. Vazifesine devamını emretti. 26/Ocak/l 704'de Mehmed Efendi çekildi, yerine Paşmakçizâde Ali efendi, 3 sene 6 gün sürecek meşihatına oturdu. Paşmakçi'nın 2. meşihatıdır bu görevi, l/şubat/1707'de Sadreddinzâde Sadık efendinin 1 sene, 8 ay, 20 gün süren şeyhülislâmlığını görüyoruz. Ebezâ-

de Abdullah efendi 2. meşihatına geldi 1 sene, 1 ay, 1 gün sürmüştür. Yerine gelen Mehmed Ataullah efendi 2 ay, 7 gün meşihatta kalabilmiştir. 20/mayıs/1713'le, 15/aralık/1714 arasında makamı meşihate îmâm-ı Şehriyâri Mahmud Efen-di'yi görüyoruz. 77. şeyhülislâm Mirza Mustafa efendi 6 ay, 13 gün sonra ayrılıyor, yerine Menteşzâde Abdurrahim efendi makamında vefat ettiğinde 1 sene, 5 ay, 6 gününü dolduru-yordu. Ebu İshak Kara Nâim İsmail Efendi 1 sene, 5 ay, 5 gün kalabildi meşihatta. Yenişehirli Abdullah Efendi 3. Ah-med'in son, şeyhülislâmların ise 80. si olarak, geldiği vazife­de 12 sene, 4 ay, 24 gün sürmüştür.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI - Sayfa 2 Vide
MesajKonu: 1696-1736 Seneleri Deniz Harekâtları OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 9:23 am

1696-1736 Seneleri Deniz Harekâtları


Ara başlıkta koyduğumuz 96 ile 36 seneleri arasındaki, kırkyıllık zaman dilimi içindeki deniz hareketleri, üç padişa­hımızın dönemine müsadifdir. Bunlardan; 2. Mustafa'nın, se­kiz yıl süren saltanatını, 3. Ahmed'in 27 yıl süren devrini, Sultan 1. Mahmud döneminin ilk 6 yılını kapsadığı görülür. Mezamorta Hüseyin Paşanın donanmay-i hümayunu bida­yetten beri savaşa hazırlama hususundaki azimkârane tutu­mu, hiç bir zaman kendisinde bir bıkkınlık husule getirmedi. Dayandığı temel düşünce "büyük gemi-büyük top" fikr-i sa­bit hâlini almıştı. Mora yarımadasını düşmandan ve bilhassa Venediklilerden temizlemekde siyasi Öngürüsüydü Mezamor­ta Paşanın, bunda da muvaffak olacağına inanıyordu.

Sultan 2. Mustafa bu deniz kurdunun görüşleriyle bir mu­tabakat içinde olduğundan, ayrıca donanmaya, o da hayli ehemmiyet veriyor ve sık sık tersaneyi ziyaret ediyordu ve çalışmaları takipten geri kalmıyordu. Avrupalıların da, her a-lan da Osmanlı üzerine saldın halinde olmaları, bunlardan korunabilmek için, haylice tedbir ve vasıta ile kuvvetli bir ka­ra ve deniz kuvveti gerektirmekteydi. Nitekim; 20/mart/1696'da donanmamız İstanbuldan Çanakkaleye geçti. Öte tarafdanda İlyas Kaptan; 24 adet firkateynle Azak kalesi muhafızının emrine girmek üzere Karadeniz'e açılır­ken, yine Samurkaş Kaptan yönetimi altında, 9 fırkateynlik bir filo da Dinyester nehri civarında çarpışmakta olan müca-hidlerimize takviye maddeleride götürmek üzere yola çık­mıştı. Mezamorta Hüseyin Paşa ise Sultan 2. Mustafa'nın da hasretle beklediği garbocaklan gemilerinin kendisine iltihakı-m beklemekteydi ve onlar gelmeden de harekete geçmemiş­ti. Çok geçmedi ki; Cezayir'den on kalyon, Trablusgarb'dan üç ve Tunus'danda yine üç kalyon geldi ve donanmay-ı hü­mayuna iştirak ettiler.

Böylece; Mezamorta Hüseyin Paşa da Osmanlı kapdan-ı deryası unvanı ile donanmanın başında olduğu halde; 37 kalyon, 27 çektiri ve iki ateş kayığından kurulu, büyük bir fi­loyla, 13/mayıs/1696 günü Ege denizine açıldı. Evvelâ Sakız Adasına yaklaştı ve oradan çıkardığı kesife uygun gemiler ile istihbarata önem verdi.

Venedik donanması uzun müddet Salamis limanında yat­mış ve Osmanlı gemilerini kollamışsa da, su yüzünde bir ge­misini bile göremeyince donanmayı sağa sola dağıtmıştı. 28 kalyondan müteşekkil ana filoyuda, Eğriboz yakınlarında toplamış, çektiri denilen küçük fakat hızlı gemicikleri keşf için o da istihbarata çıkarmıştı. Ancak dikkati çeken bir tara­fı da vardı ki işin, Venedikliler Çanakkale önlerine yaklaşma­ya hiç de teşebbüs etmemekteydiler. Buda; Mezamorta Hü­seyin Paşadan çekindiklerini göstermekte idi. Çeşitli manev­ralarla iki donanma biribirini arıyor fakat karşılaşmayı her­kes, kendi lehinde pozisyon içinde yakalamak istemekteydi. Hüseyin Paşa gemilerinin kısmı azamini Eğriboz'un Kızılhisar mevkiine götürdü ve orada gerek fırtına yüzünden gerekse, düşmanın oraya geleceğini tahmin etmiş bulunduğundan bahse konu mevkıide haylice bir zaman kaldı.

24/ağustos/1696'da Andre boğazı ile Eğriboz arasındaki sularda, iki donanma karşılaştı. Karşılıklı top ve tüfenk atış­larıyla yapılan muharebede haylice Venedik gemisi, yara al­maktan kurtulamadı. Akşam karanhğıyla birlikte, Venedikli­ler selameti yine firarda buldular. Sabah olduğunda; gemile­rimiz düşman gemilerinin kendilerinden çok uzaklaşmış ol­duğunu gördüler. Bunun adı; Venediklilerin mağlubiyeti ve firarlarıydı ve takip etmek İçin mesafe, kapanacak derecede de olmadığından peşlerinden gitmekten sarf-ı nazar edildi.

Hüseyin Paşa gemilerini alarak, Şira Adasına gidip ufak te­fek hasarını onarmayı, ihmal etmedi. Bu işleri bir hafta sür­meden halledince Naksos adasına giderek oradan da, ikmâl yaptı. Venedik donanması; Mezamorta Hüseyin Paşa'nın önünden kaçmayı bir gelenek hâline getirmişti. Rüzgâr leh­lerinde bile olsa, yaptıkları hemen, firar yoluna düşmek ol­maktaydı. Böylece deniz mevsiminin fırtınalarla geçen gün­lerine girildi herkes kışlağına çekildiyse de, bahara kavuş­mayı iple çeken Mezamorta, hemen donanmasını Çanakka-leye, oradan da barut almak üzere Foça limanına yelken aç­tı.

Geçen yılı Venedik donanmasıyla kovalamaca oynayarak geçiren Osmanlı kapdan-ı deryası Mezamorta, bu sene Ve­nedik donanması yanında haçlı donanmasını karşısında bu* lacaktı. Çünkü uzun zaman müzakereler yapan küffar, Os­manlıyı sıkıştırıp, barış talebine mecbur kılmak istiyordu.

Bunu da şöyle planlamışlardı: Avusturya-Macaristan cep­hesinde, büyük bir kara saldırısını tanzim edecekler orayla uğraşılırken, haçlı donanması da, Çanakkaleyi geçebilmeyi zorlayacaktı. Bunun tazyikinden; sulh talebi için Osmanlının sıkıştırılmasını düşünmüşlerdi. Bunları haber mi aldı! Yoksa düşündümü? Tam bilmiyoruz amma, Mezamorta Paşa do­nanmayı Çanakkaleye getirdi ve burada savaşı yapmayı uy­gun gördü. 6/temmuz/1697'de, düşmanın Midilli adası Üe, Anadolu kıyıları arasındaki Müslim Boğazından Çanakkaleye doğru süzüidüğü keşif gemilerince, Mezamorta'ya bildirildi­ğinde, Paşada donanmasını üzerlerine sürmekte hiç fütur ge­tirmedi ve iki taraf kapıştığında, zafer yine bizde kaldı, firar ise haçlılara düşmüştü.

2/eylül/1697'de iki donanma, bir defa daha karşı karşıya geldiğindeyse, Andre Boğazı sularında seyretmekteydiler. Bu sefer, düşman gemileri kendisinin yerine ateş kayıkları denen kayıkları donanmamızın üzerine göndermişlerdi. Tedbiri pek genişçe düşünmüş olan Mezamorta gemilerin üstüne gelmekte olan, bu ateş kayıklarını top atışlarıyla, gemilerine dokundurtmadan, sulara gark etmeğe muvaffak oldu. 23/ey-lül/1697'de, böyle bir baskına yeniden teşebbüs eden düş­man, bir defa daha boyunun ölçüsünü aldı ancak bu seferki sular, Eğriboz adası yakınındaki Kızılhisar sularıydı, üçüncü bir deneme daha yapan düşman donanması bu seferde ateş kayığı yerine, bir kalyonu, gemiyi yüzdürecek kadar bir mü­rettebat koyarak, içi barut dolu olduğu halde, Osmanlı filosu üzerine yolladı. Ancak; bu savaş açık denizde ve derin sular­da olduğundan manevrası kuvvetli gemilerle Osmanlı do­nanması düşmana yine galib gelirken, bu ateş kalyonunun gelişini, serice bir manevra ile boşa çıkaran gemilerimizse, kalyonu endaht ettirerek kendi kendisini batırmasınıda zevk­le seyrettiler. Venedikliler ve düşmanlar, denizin namusunu Mezamortaya bırakıp çekildiler. Mezarnorta da, Çanakkaleye döndü.

1698 yılı ile birlikte; Osmanlı devletide artık birden fazla cephe de, hem kara hem de deniz savaşları yapmak mecbu­riyetine girmişti. Donanmayı Karadeniz ve Akdeniz filosu di­ye ikiye münkasım etmek mecburiyetindeydi. çünkü herbir yerde ayrı bir düşman sahibiydi Osmanlı devieti. Bunun çâ­relerinden biri de bunlardan en kolay olanını, önce bir güzel yenmek ve sulhe mecburkılmaktı. Bilahire diğerlerinede aynı muameleyi uygulamaya koymaktı. Sadnazam Amcazade Hüseyin Paşa; bunu nazariye de, böyle düşünmekle beraber, tatbikata nasıl koyacağını, uzun uzun mütalaa etmekteydi. Allahdan; donanmay-ı hümayunun başında Mezamorta Hü­seyin Paşa gibi bir kapdan-i derya olması ülkemizin ayn bir şansı idi. Çünkü bu zat, tersaneleri bir saniye boş bırakmıyor, hummalı bir faaliyet içinde tutarak donanmay-ı şahanenin,her çeşit ihtiyacını temine gayret ettirdiği gibi, top mesele­sinde de, Tophane'yi rahat bırakmamakta, en ileri teknik bu­luşları, gemi toplarında uygulatma hususunda araştırma-ge-liştirme çalışmalarına ehemmiyet vermekteydi. Bu sebeble de; donanmanın ikiye ayrılması, genel güç açısından, bir zaafiyete sebeb olmayacaktı.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI - Sayfa 2 Vide
MesajKonu: Geri: OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 9:23 am

Bütün bu faaliyetler yanında, denizlerin donanmamızın sancağından mahrum kalmaması için Akdeniz donanmasını, 25 adet kalyon, 35 çektin ve 5 tane de ateş kayığı ile cihaz-landırmış ve deryaya salıvermişti. Karadeniz donanmasınıda, 40 adet firkateyn, 40 adet iskampava ve 4 tane kalita i!e tanzim etmişti. Akdeniz donanmasının başında olduğu halde; 23/eylüI/1698'de, Midilli Adası civarındaki; Zeytinbumu ha­valisinde Venediklileri yakaladı ve kaçmalarına fırsat verme den tepelerine bindi. Çok kanlı ve göğüs göğüse çarpışmalar oldu. Rüzgâr; her iki tarafıda alıp sürüklemişti. Düşmanda bir daha kaçmaktan başka çâreyi bulamamış ve-Psara adasına doğru uzaklaşmayı seçmişti. Mezamorta Paşa da; Koyun Adaları dâhiline girerek hırpalanmış gemilerini onarıma al­mak mecburiyetinde kalmıştı. Yenilen doymaz, yenen bık­maz, hesabı onarım sonrasında her iki donanmada biribirleri-ni aramaya gayret sarfederken vede tutuşmak fırsatını kol­larken, 26/ocak/1699'da Karlofça Sulh antlaşmasının, imza­landığı haberi ulaştı ve donanmanın Akdeniz filosu, Dersa-adet'e avdet etti. Bu donanmanın başşehre gelmesinin ardın­dan Azak Denizine yakın yerde, devriye gezen kuvvetlerimi­zin başında Ali Paşa olup, 4 kalyon, 6 çektiri vede 5 firka­teyn ile 30 adet işkampavya bu seyr-ü sefainde vazife almış­tı. Dİnyester nehrine ayrılan kuvvetlerimizse, Mustafa Bey komutasında, 11 adet çektiri, 28 firkateyn, 16 adet kalita ve 25 tane işkampavyadan teşkilolunmuştu. Karadeniz filosu­nun savaş gemilerinin de, şöyle bir niteliği vardı: kalyonlarda, 450 kişi mürettebat vardı ve yelkenli idi kalyonlar. Çekti-riierde de 150 kişi bulunup 25 çiftekürekliydi. Fırkateynlerse; 80 kişilik mürettebatıyla 18 çifte kürekli idi. İşkampavyaiar ise; 35 mürettebatlı ve 12 çjftekürekliydi. Yukarıdan beri; bahsettiğimiz ateş kayığını bir izah edelimki, deniz bahsimiz de bu ifadenin ne olduğunu iyice öğrenen okurlarımız, yük­lendiği vazife bakımından ateş kayığınında önemini daha çok anlamış olur. Mehmed Zeki Pakalın merhumun da "Târih deyimleri ve terimleri" adlı enfes güzellikteki ve bir o kadar da mühim eserindeki maddede aynen şöyle yazıyor: "Eski­den üç veya dört çifte kürekli kayıklara verilen isimdi. Bu kayıklar, pazar kayıkları gibi Eminönün'den Boğaziçine iş­lerdi yük ve adam taşırdı. Ateş kayıkları öteki kayıklardan daha dar ve zayıf olarak yapılırdı. Bu sebebten de Pazar ka­yıklarından daha fazla surata mâlikdiler. Bu kayıklara ateş kayığı denilmesinin sebebi, eskiden yangın olduğu zaman, tulumbalarını İstanbul'dan Üsküdar'a, Anadolu yakasından, Rumeli sahiline nakletmek için kullanılmış olmalarıdır. Ateş kayıkları; Eminönü sahilinde beklerler, Üsküdar'da veya o cihetde çıkan yangına İstanbul'un yangın tulumbacılarını, tulumbalarıyla birlikte nakleylerdİ. Yangın nöbetçisi; elinde harbisini tuttuğu halde kayığın kıç üstünde otururdu. Bu ateş kayığı denen vasıtaya, rum ateşi adlı, suda bile yan­maya devam eden ateş yüklenirdi vede hedefe gönderilir idi. 1770/senesi haziran'ında Rusların Orlof isimli komutanı, bizim İzmir Çeşme limanındaki donanmamızı, bu vasıta ile yakmıştır. 26/ocak/1699'da Karlofça Antlaşması imzalan­mış, Osmanlı devleti bu antlaşmayı 1683'de vukubulan Vi­yana bozgununun bir neticesi olarak hesaplamıştır. Devlet-i âliye bu antlaşmalar çerçevesinde ilk defa; bu kadar büyük toprak kaybı yaşamıştır. Bundan dolayı üzerimizde pek ağır bir üzüntü meydana getirmiştirki, Erdel ve Macaristan toprakları, Avusturya devletine terkle Podolya ve Ukrayna'nın batısı ile Komaniçe kalesi, Lehistanın olmuştu. Karadenizde Azak kalesi ve civanda Rusya'ya verilmiş Ruslar;Azak deni­zinde gemi gezdirme imtiyazını da, elde etmiş oluyordu. Mezamorta Hüseyin Paşanın gayri müslimlerden temizle­meye çalıştığı Mora Yarımadası ise; maalesef Venediklilere geçmişti. Netice olarak; Amiral Afif Büyüktuğrul daha ön­cede bahsekonu ettiğimiz değerli eserinde şunları söyle­mekte: "Karlofça barış antlaşmasına, bir denizci gözüyle bakacak olursak, artık Tuna nehrinin ekonomik çıkarlarını Osmanlı, Avusturya, Lehistan yâni Polonya devletleri arala­rında pay edecektir. Rusların Karadenize çıkması ihtimalin­den ötürü, bu denizinde tek devletin malı olmaktan çıkarak, iki devletin birleşik malı olması ihtimali belirmişti. Venedik­lilerin Mora yarımadasını almalarından ötürü de hem Orta akdeniz hem de Ege denizindeki Osmanlı denizyollarının gü­venliği, politik ve stratejik şartlara bağlı bir biçim alıyordu. Takvimler 1700 yılını gösterirken İsveç Kralı Demirbaş Şarl Ruslarla yapmış olduğu Poltava muharebesini kaybetmişti. İsveç-Rus savaşı, Azak kalesini geri almak ve Rusları bir daha Karadenizden uzaklaştırmak, Osmanlı devletine bir fayda sağlardı. İsveçle Rusya arasındaki muharebe esnasın­da Osmanlı devleti Ruslara saldırmış olsaydı, çok uzak me­safedeki İki cephede savaşmak zorunda kalacak olan Rus­ya'nın pek büyük bir ihtimalle savaşı kaybedecekti. Sultan 3. Ahmed; böyle bir fırsatı değerlendirememiştir. İsveç Kra­lı; Osmanlı devletine, Ruslara karşı bir ittifak teklifinde bu­lunmuştu. Ancak bu teklif de bir takım deniz ticaret hakları koparmak, Cezayirli korsanların yakalamış olduğu İsveç ti­caret gemilerinin, kendine verilmesini istemek ve bir de Os­manlılar İsveç'e bir hayli sayıda kara kuvveti de yollaması, Şarl'ın tâlebleri arasındaydı. Bu şartlar 3. Ahmed'in bu teklifi red etmesinde mühim rol oynamıştı. Demirbaş Şarl'ın bu teklifini kabul etmeyen 3. Ahmed; ne kadar hata ettiyse, İsveç Kralıda bu teklifleri yapmak suretiyle aynı derecede hatalıydı. İsveç Kralı ile olan bu anlaşmazlığın başka bir ta­rafından da, Osmanlı devletinin Karadeniz politikası adı ve­rilen anlayışına da bir göz atalım. Osmanlı devleti; 2. Bayezid zamanında huzura çıkmış olan Rus elçisinin, insanları kahkahalara boğan gayri medeni halinden bu yana, geçen üç aşırın sonunda Rus devletinin, büyümekte olan bir tehlike olduğunu, anlamamış değildi. Bu tehlikeyi önleyecek çareyi Mezamorta Hüseyin Paşa Karadeniz donanmasıyla ve orada, güçlü birlikler bulundurmak ve takviye yapmak suretiyle al­mak istemişse de 2. Mustafa; kaleleri güçlendirmek ve külli­yetli sayıda asker bulundurmakla, Rus tehlikesini önleyebile­ceği kanaatine vardığından; dolayı, yanlış bir tutum tatbik olundu. 2. Mustafa'nın karacı tedbirlerle Rus tehlikesini kont­rol etme talimatı ve kapdan-ı derya, Mezamorta Hüseyin Pa­şayı bölgeyi keşfe göndermesi, tedbirlerin yerinde tesbit edil­mesi arzusu, donanmanın Kerç Boğazına gitmesine neden oldu. Hüseyin Paşa Yenikale ve Taman Yarımadasının korun­masını ve müdafasını temin için, Aço ve Temrek mevkıileri-ne birer kale yaptırarak, ayrıca Kılburnu kalesini de, tahkim ettirerek, kara'ya dönük tedbirlerin alınabileceği kadarını ye­rine getirmiş oldu. Aço ve Temrek mevkıilerinde yapılacak kalelerin işçileri, İstanbuidan çektiri ile görütürüldü. Bu çekti-riler silah, cephane ve diğer malzemeleride taşımaktaydı. Sekiz çektiri Aço ve Temrek kalelerine, yedi çektiri ise, Kıl-burnu kalesine malzeme getirdi. Bu çektirilerin kaptanlarını üçyüzyıl önce bu millete hizmet eden reislerin, isimlerini Os­manlı Târihi kitabımıza dere etmek bir kadirbilirliktir diye dü­şünüyorum ve bu adları buraya kayd ediyorum. "Memi Pa-şaoğlu Ahmed Paşa, Abdülkadir Paşaoğlu Ömer Bey, Haznedar İbrahim Bey, Deli Mehmed Paşaoğlu Ömer Bey, Köse Hasan Paşa oğlu Mustafa Bey, Maryol Oğlu Ali Bey, Kap-tanpaşa yedek çektîrisi, Memioğlu Abdurrahman Paşa, Ebubekir paşaoğiu Salih Paşa, Memioğlu Kasım Beş, Meh-med Paşaoğlu Mustafa Bey, Eğribozlu Mustafaoğlu Ahmed Bey, Yaryol oğlu Mustafa Bey, Tersane kâhyası Recep Bey­lerdi." O dönemde; savaş ve ticaret gemilerine, özel İsimler takmak adet olmadığından, gemiler kendisini kullanan reis­lerin adıyla anılırlardı. Bu arada; Akdenizde, Fransızlar hare­ketlenmeye başlamışlar ve Sakız Adasındaki Ermeni Patiriği-ni, ada'daki katoliklere iyi muamele etmiyor diye, Fransaya götürmüşlerdi. Patriğin iadesini defaatle isteyen Osmanlı Devleti, Fransa'ya bu sözünü dinletememişti. Ancak; Meza­morta Paşa, çıktığı Akdeniz seferinde, Fransız korsan gemi­lerini yakalayıp, İstanbul'a getirmiştir. Ne çâre ki 21/tem-muz/1701'de Mezamorta Hüseyin Paşa vefat etdi; denizlerde artık adımız zor okunur oldu.

Onun yerine Abdülfettah Paşa 17 ay, Ahçs Mehmed Paşa 12 ay, Küçük Osman Paşa 11 ay, Baltacı Mehmed Paşa 2 ay kapdan-ı deryalık yaptılarsa da, Mezamorta Hüseyin Paşa­dan boşalan makamı dolduramadılar. Yine mühim deniz sa­vaşlarımızdan sayılan 1714/1718 yıllan arasında vukubulan Osmanh-Venedik deniz savaşına vede bu gerginliğin genel yapısına bir atfu nazar edelim. Mora; Venedik senatosunun yönetiminde, 16. yılını doldurmaktaydı ki, bu yönetimi yarı­mada ahalisi asla benimsemedi, onlar Osmanlı'daki adil bir sistemi, her devlet yapar zannındaydılar ve felâket bir halde yanıldılar. Mora ahalisinin Ortodoks mezhebinde olup, Vene-dik'in Katolik olması geçimsizliği tırmandırıyordu ve orto-doks Mora ahalisi İstanbul'a gizlice gönderdiği temsilciler va­sıtasıyla halas edilmelerini taleb ediyorlardı. Bu müracaatları bir kenara yazan divân, Venediklilerin denizlerdeki ticaret gemilerimizi çapul ediyorlar, yol emniyetini ihlâl ediyorlar, Os­manlı ticarî dünyasını hayli zarara uğratıyorlardı. Silahtar Ali Paşa; her şeyi hesab etdikten sonra, bir stratejide karar kıldı. Edirne'den yola çıkacak kara ordusu, Mora yarımadasını he­def alacak donanmay-ı hümayunsa, deniz üzerinden Vene­diklilerin Mora'daki limanlan olan, Tinos Adası ve Girid Ada­sındaki Suda limanını istirdat edecekti. Bu arada Venedikliler bir sulha tâlib olmazlarsa, kapdan-ı derya sefere devam ede­rek Korfu Adasına varıp orayı ele geçirdikten sonra, Yunan denizindeki adaları da Osmanlı sancağına râm edecekti. Bü­tün bunlar olduğu takdirde, Ortaakdeniz ve Ege denizide es­ki durumuna kavuşmuş olacaktı.

Takvimler;l/nisan/1715'i gösterirken, Silahdar Ali Paşa Mora üzerine yürümeğe başladı. Yarımadanın kuzeytarafi he-mencik bizim oldu. Navarin, Modon ve Koron limanlarıda güney cihetde olup, hemen işgal edilmeliydi. 7/hazi-ran/1715'de Canım Hoca'nın; kapdan-ı deryalığındaki, do­nanma pek kolay bir şekilde Tinos Adasını ele geçirdi. Ege denizinde hükümferma olan korsanların, merkez üs'sü diye bir şey bırakmayan kapdan-ı derya çapulculuğunda önünü kesmiş oluyordu. Kara ordusu da, Mora'yı işgale muvaffak olmuştu. Osmanlı devletinin karşısındaki durumu ezik ve ye­nik bir hâle gelen Venedik yıkılmak üzereydi çünkü Osmanlı karşısında yalnız kalmıştı.

Ali Paşa çok iyi takip ettiği avrupa siyasi ahvali gereğince, Venedik'in yıkılmanın eşiğinde olduğunu pekâla bilmekteydi. Savaşı da zaten bunu bilerek açmıştı. 21/eylül/1715'de, Os­manlı donanması Suda limanının işgalini tamamladığında Venedik, doğuakdeniz ve Ege deniziyle alakası böylece tamamiyle kesilmiş oldu.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI - Sayfa 2 Vide
MesajKonu: Pasarofçaya Doğru! OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Ocak 27, 2009 9:23 am

Pasarofçaya Doğru!


Takvimler 1617'yi gösterirken sadrıazam Silahdar Ali Pa­şayı; Korfu Adasını almaya hazırlanırken görüyoruz. Ne var ki; Venedik Avusturya'ya müracaatla, bir savunma ve saldırı antlaşmasının imza edilmesini temine muvaffak oldu. Bu antlaşmanın peşinden, Avusturya'nın Osmanlı divân'ına, Karlofça antlaşmasını çiğniyorsun bâbunda sesi ulaşdı. Di­vân; bu sesi duyunca kendini bir yokladı. Karlofça antlaşma­sına mugayir hiç bir hareketin içinde olmadığını gördükten sonra, durumu tezekkür ettirdi ve istihbar ettiği Venedik-Avusturya antlaşmasının Avusturya'yı böyle bir ses yüksel-temeye ittiğini anladı. Bahane basitti. Çünkü Karlofça antlaş­ması, Venedik ile alakası olmayan bir hususdu. Mora üzerine yapılan Osmanlı istirdat harekâtı Venedik'le alakalı bir ope­rasyon olmakla beraber, Avusturya'nın Venediği koruma ar­zusuna yoruldu. Bunun üzerine divân bu mesele üzerin de müzakere açdı. Görülen manzara; Osmanlı deniz yollarının herhangi bir ülkenin denetimi veya tasallutuna açık olduğun­da bu vaziyet Avusturya'nın işine gelirdi. Bu bakımdan Mora yarımadası üzerindeki Osmanlı stratejik saldırısı her ne ka­dar doğrudan Venedik'i alakadar ediyorsa da, yukarıdaki an­layışa göre Avusturya'nın bu istirdat harekâtını tasvibe niyeti yoktu. Divana karşı yükselen sesin bir cümlesi şunları hâ­viydi: "Mora Yarımadasındaki toprakları işgal etmekle Karlof­ça Antlaşması hükümlerini yırttınız.. Osmanlı ordusu Mo-ra'dan çekilmeli.. Yaptığı haksız işgal için Venedik'e savaş tazminatı vermeli. " Divan; bu sesden iki ayrı tavır çıkardı. İl­ki; bu ihtarın akıbetini göz önüne alıp toprak iadesini yerine getirmek, diğeriyse, savaşmak dahi göze alınıp, iddiayı ve talebi reddetmek. İlk görüşe katılanlar ülkenin iç olaylarının gösterdiği duruma bakmakta vede mâli buhranların içinde yüzüldüğünün idrâki içinde zaman kazanıp, durumu İslaha çalışıp Mora yerinde durduğuna göre şimdilik Avusturya'yı tatmin edip, ilk fırsatta işe kaldığı yerden devamı öngörüyor­du. İçlerinde sadrazamında bulunduğu gurup ise, böyle bir teklifi kabul elden yeni çıkmış Mora'nın istirdatına girişme­mek oradakileri ihmâl demek olacağı gibi düşmanın teklifini kabulün peşinden, nice tekliflerin gelebilecek olabileceğiydi. Bu bakımdan; bu gurup asla bu tavizi vermemeyi ısrarla be­lirtiyordu.

Padişah 3. Ahmed bu gurubun tarafında yeraldığında, sa­vaşmakta olunan Venedik yanında Avusturya'da yeraldı. Fa­kat; bu düşman kuvvetinin çoğaldığı bir savaşı yapacak kud­rette olmayan devlet, bir maceraya girişmiş bulunuyordu. Bilhassa; denizyollarımızın emniyet bakımından yetersizliği pek açık olarak ortadaydı ve destekleme de yetersiz kalma­sını önleyecek bir tedbirimiz maalesef yoktu. Bilfiil değilse de, 24/nisan/1716'da Venediklilerin müttefik devleti olarak Avusturya, kâğıt üzerinde artık karşımızdaydı. 5/ağus-tos/1716'da Petervaradin'de bozguna uğrayan kara kuvvet­lerimiz, 20/ekim/1716'da Tamışvarı elinden kaptırdı. Silah-dar Ali Paşa'nın Petervaradin'de vukubulan şehadeti akıbeti­mizi daha da kötü hâle getirdi. Aradan bir sene geçmediki 18/ağustos/1717'de Belgrad'ı kaybettik. Bu sırada makam-ı sadarete geçen Dâmad Nevşehirli İbrahim Paşa 21/tem-muz/1718'de-Tuna Nehri kıyısındaki, Pasarofça kasabasında imzalandığı yerin adı olan Pasarofça antlaşması yapıldı. Su­da limanının Osmanlı devletine geçmesi, Dalmaçya, Hersek-ve Arnavutluk kıyılarındaki kalelerin, bizde kalması gerçek­leşirken, Belgrad, Semendire ve Sırbistan topraklarını Avus­turya'ya bırakıyorduk. Amiral Afif Büyüktuğrul; Pasarof-ça'daki kaybımız Karlofça'dakinden pek fazlaydı demekten kendini alamaz. Silahdar Ali Paşadan sonra, sadarete gelen,

Nevşehirli İbrahim Paşa; devletin, uzun zaman sürmesi gere­ken bir sulh dönemine ve ıslah çalışmalarına girmesi icâb et­tiğinin, idrâki içinde hemen bu çalışmalara koyuldu. Esef edilir ki; bu kadar reformatik ve çağı iyi okuyabilen bir insan olarak, İbrahim Paşa, deniz kuvvetlerinin ehemmiyetini İd­râkten, yoksun bir adam olmadığından donanmay-ı hüma­yuna bir el atabilme şansı bulsaydıki dünyanın çehresini de­ğiştirecek bir donanmayı, vücuda getirebilirdi. Bu hem yapıl­ması şart olandı ve Nevşehirli bunu yapacak kapasite ve ka­biliyetteydi.

Sultan 3. Ahmed; aynı zamanda Damad olan bu sadrıaza-ma yardımcı olmaktan hiç geri kalmıyordu. Bütün iş, deniz­lerde güçlü olmak, ticaret filomuzu bu caydırıcı güç sayesin­de dünya denizlerinde emniyet içinde geşt-ü güzarını sağla­maktı. Üstelik bunun üç aşıra dayanan tersane ve denizci alt yapısı mevcuttu. Bir savaşın unsurlarını teşkil eden; Kara, Hava ve Deniz kuvvetlerinin, ilk ikisi benzin vecephane veri­lirse savaşır. Bu sebebden bunlara Tüketim Kuvveti denir. Deniz kuvvetiyse, savaşlar da ekonomi kudretini muhafaza edebildiği için, kendi parasını kendisi çıkarır. Bundan ötürü de deniz kuvveti bir üretim kuvvetidir diyen Amiral Fioravan-za, bu ifadelerle ne kadar haklıdır bilemem amma, yelken, kürek dönemi için yukarıdaki beyanın da yanlış bir ifade kul­lanmış olmuyor.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com

OSMANLI TARIHI SULTAN 3. AHMED DONEMI

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
2 sayfadaki 2 sayfası Sayfaya git : Önceki  1, 2

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
islammektebi :: İslami Genel Konular :: Tarih :: Osmanlı Tarihi -
Forum kurma | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar