Konu: »Kalk Ya Hamza!!! Cuma Şub. 20, 2009 10:27 pm
A. Ali Ural
Bir heykel gibi soluk almadan beklemişti kayanın ardında. Özgürlük heykeli, kölelerine acaba ne vaat etti etti ki hâlâ Bağdat’ın, Beyrut’un, Şam’ın, Gazze’nin üzerinden geçiyor mızrak. Vahşinin mızrağı yüzyıllardır havada. Şekli ve rengi değişse de ıslığı şeytan ıslığı. İnsanları topluyor başına ve onlara diyor ki: “ Lütfen sessizlik!”
Vahşi'nin mızrağı ıslık çalarak devam ediyor yoluna. Zaman tünelinde kara bir yılan. Akıyor ve Vahşi'yi özel isimlikten çıkarıp cins isim yapıyor durmadan. Özgürlük vaadiyle kandırılmıştı Cubeyr bin Mut'im'in kölesi. Bir heykel gibi soluk almadan beklemişti kayanın ardında. Özgürlük heykeli, kölelerine acaba ne vaat etti etti ki hâlâ Bağdat'ın, Beyrut'un, Şam'ın, Gazze'nin üzerinden geçiyor mızrak. Altında parçalanmış ciğerler, oyulmuş gözler, kesilmiş kulaklar ve koparılmış burunlar var. Vahşinin mızrağı yüzyıllardır havada. Şekli ve rengi değişse de ıslığı şeytan ıslığı. İnsanları topluyor başına ve onlara diyor ki: " Lütfen sessizlik!"
Bedir'de iki ordu karşı karşıya geldi. Şeytan'ın üç askeri bir adım öne çıkarak hasım istediler Hakk'ın savaşçılarından. Ensar'dan üç genç fırladıysa da, şeytanın askerleri kibirle reddettiler: " Ey Muhammed! Dengimizi karşımıza çıkar!" Birden sessizlik kapladı meydanı. Birden sadece nefes alıp verişleri duyulur oldu kim varsa Bedir'de. Birden Son Peygamber üç arslanı cenge çağırdı: "Kalk yâ Ubeyde! Kalk yâ Hamza! Kalk yâ Ali!" Üç arslan kükreyerek savurdular yelelerini. Hz. Hamza ve Hz. Ali bir vuruşta hasımlarını yere serdiler. Sonra yardımına koştular ayağı kopmuş Ubeyde'nin. Düşmanını cehenneme gönderip kan kaybeden arkadaşlarını Hz. Peygamber'in yanına taşıdılar. " Ey Allah'ın elçisi şehit miyim ben?" diye sordu Ubeyde. "Evet, şehitsin!" dedi Hz. Peygamber ve onu Firdevs Cenneti'yle müjdeledi. Ubeyde'nin yüzü aydınlandı sevinçle. Hz. Hamza göğsünde bir devekuşu kanadı, ölümü işaret ede dursun Allah düşmanlarına, o şehâdet coşkusuyla şiirler okudu savaş boyunca. Bedir dönüşü zafer ilâhileriyle taktı şehitlik tacını. Ve tarihe kayıt düşenler, esirlerden Ümeyye bin Halef'le Abdurrahman bin Avf arasında şu konuşmanın cereyan ettiğini bildirdiler:
Bedir Günü göğsüne devekuşu kanadını nişan olarak takan o adam kimdi?
Hz. Peygamber'in amcası Hamza bin Abdulmuttalib!
Başımıza bu felaketleri getiren işte odur!
Vahşi'nin mızrağı ıslık çalarak devam ediyor yoluna. Her şey bu yolculuk sırasında olup bitiyor. Bedir Günü'nden sekiz sene önce bir av dönüşünde Abdullah bin Cüd'ân'ın hizmetçisiyle karşılaşıyor Hamza. Ondan Hz.Muhammed'in hakarete uğrayıp tartaklandığını haber alıyor. O merhametli yeğeni, sütkardeşi ve dostu Muhammed'e yapılıyor bunlar ha! Ok gibi fırlıyor Hamza haberi duyduğunda. Haberi dinleyip uyumuyor yorgunluğunu atmak için. Ebu Cehil'i bulup öfkeyle indiriyor yayı başına ve haykırıyor: " İşte ben de Muhammed'in dinini benimsiyorum. Cesareti olan varsa gelsin dövüşelim!" O sırada Müslümanlar Hz. Peygamber'le beraber Erkam'ın evindeler. Hamza'nın Müslüman olduğunu duyar duymaz tekbir getiriyorlar. Bu kahramana kim karşı çıkabilir! Bir kardeş gerekiyor artık ona Mekke'de. Rasulullah Zeyd b. Hârise'yle kardeş olduğunu ilan ediyor. Ne güzel bir kardeşlik! Savaşa giderken Zeyd'i mirasçı kılıyor malına Hamza. Elinde Peygamber'in sancağı, Otuz kişilik bir kuvvetle, Kureyş Kervanı'nı koruyan üç yüz kişilik süvari birliğine korku salıyor. Sîfulbahr Seferi'ni Ebvâ ve Züluşeyre seferleri izliyor. Hz. Peygamber'in sancağı hep Hamza'nın elinde.
Vahşi'nin mızrağı ıslık çalarak devam ediyor yoluna. Bedir güneşi gözlerini alıyor Yahudilerin. " Siz savaştan anlamayan adamlarla çarpıştınız!"diyorlar, değişen dengelerden rahatsız. Fırsat arıyorlar Müslümanlarla savaşmak için. Halbuki anlaşmaları var. Hz. Muhammed Medine'ye gelir gelmez bir anlaşma yapmıştı onlarla. O halde kışkırtılmalı Müslümanlar. Nasıl mı? Kaynuka Pazarı'nda alışveriş eden bir Müslüman kadın kurban seçilerek. İşte Yahudi kuyumcu dükkanına gelen Müslüman kadının eteğini açıyor. İşte tacize uğrayan kadın yardım istiyor çığlıklar atıp. İşte oradan geçen bir Müslüman imdada koşup Yahudiyi öldürüyor. İşte Yahudiler yardıma gelen Müslümanı öldürüyorlar. İşte öldürülen Müslümanın akrabaları Hz. Peygamber'den yardım istiyor. İşte Allah'ın elçisi, Yahudileri anlaşmayı yenilemeye çağırıyor. İşte Yahudiler Hz. Peygamber'in isteğini Müslümanların güçsüzlüğüne yorup reddediyorlar. İşte Son Peygamber beyaz sancağını veriyor Hz. Hamza'ya. İşte Hamza Yahudileri teslim alıyor.
Vahşi'nin mızrağı ıslık çalarak devam ediyor yoluna. Uhud Savaşı öncesi tartışıyor Müslümanlar. Savunma mı yapmalı Medine'de, savaşmalı mı şehirden çıkıp? Hz. Hamza Allah'ın elçisine ikinci şıkkı tercih ettiğini söylüyor. Ve tercihini cesaretiyle süslüyor sonra. Bir, iki, üç, dört, beş... otuz; Hamza kafirleri avlıyor. Bir, iki, üç, dört, beş... Otuz; Hamza kâfirleri biçiyor. Fakat fecri kâzip yanıltıyor Müslüman okçuları. Güneşin doğduğunu sanıp yerlerini terk ediyorlar. Hz. Peygamber'in uyarısını unutup ganimet peşine düşüyorlar. Ve birden değişiyor dengesi harbin. Baskına uğruyor Müslümanlar. Tepelere doğru dağılmaya başlıyorlar. Olanlar karşısında yakarıyor rabbine Hz. Hamza: "Ben Allah ve Rasûlü'nin arslanıyım! Müslümanların şu hallerinden dolayı sana sığınırım Allah'ım, affet!" Bozgunda bile pes etmiyor. Bir, iki, üç, dört, beş... Otuz; yaklaştırmıyor kimseyi yanına.
Vahşi'nin mızrağı ıslık çalarak devam ediyor yoluna. Yoluna devam eden biri daha var: Hz. Hamza. Sonunda iki yol kesişiyor. Allah'ım ne manzara! Mızrak göğsünü deliyor Hamza'nın. Kendisine özgürlük vaat edilen köle ciğerini söküyor arslanın ve Hind'e veriyor çiğnemesi için. Hind doymuyor. Arslan kulağından bir kolye takmak istiyor boynuna, arslan burnundan bir bilezik, arslan gözlerinden halhal. Ah! Manzarayı gördüğünde yüreği dayanmıyor Rasulullah'ın! Gözyaşları süzülürken: " Hiç kimse senin kadar musibete uğramamıştır ve uğramayacaktır. Benim için bundan daha büyük bir musibet olamaz. Ey Rasululllah'ın amcası Hamza! Ey Allah ve Rasûlü'nün arslanı Hamza! Ey Hayırlar işleyen Hamza! Ey Rasulullah'ın koruyucusu Hamza! Allah sana rahmet etsin! Eğer yas tutmak gerekseydi, sana yas tutardım!"diyor. O sırada uzaktan bir kadının tozu dumana katarak yaklaştığını görüyor Nebî. Hz. Hamza'nın kızkardeşi Safiyye bu! "Annene söyle geri dönsün. Kardeşinin cesedini görmesin!" diyor, Zübeyr b. Avvam'a. Zübeyr yolunu kesiyor annesinin. Safiyye, razı olmuyor. "Onun başına gelenler Allah yolunda başına gelmiştir. Biz Allah yolunda bundan daha beterine de razıyız. Sevabını Allah'tan bekleyeceğiz. İnşallah sabredip katlanacağız." Safiyye, Hz. Hamza'nın başına geldi. Ağabeyini gözyaşlarının arkasından seyretti son kez. "İnna lillah ve inna ileyhi râciûn" sözleri döküldü dudağından. Sonra sessizce ağlamaya devam etti. Onu gören Hz. Peygamber ve Hz. Fâtıma da gözyaşlarıyla katıldılar hıçkırıklara. Bu öyle bir tabloydu ki çok geçmeden bir melek dahil oldu içine: Cebrail Aleyhisselam. Bir haber getirdi o büyük melek. Göklerde, " ALLAH VE RESÛLÜ'NÜN ARSLANI HAMZA!" yazdığını bildirdi Hz. Peygamber'e.
Vahşi'nin mızrağı ıslık çalarak devam ediyor yoluna. Hz. Peygamber sesleniyor Medine'den: " EY HAMZA KALK!"