Gidiyorsun Sana tutkun, sana meftûn, sana vurgun bu yürekleri sensizliğin zindanlarına terk ediyorsun Gidiyorsun Kalan yine yalnız, yalnızlık oluyor Yalnızlığın yalınlığında, yanılışların yanlışında kalıyor her şey Sen gidiyorsun Yaşananlar kırık dökük, yaşanacaklar sönük; yaşayanlar yorgun, yaşayacak olanlar suskun Sen gidiyorsun; kalan yine yalnız, yalnızlık oluyor Efendim Gidişinin depremlerine müteakip gelişinin mimarları vardı senin Bekleyenlerin muradına nâil olduğu geceye muhteşem bir musıki gibi yayıldı sesin Hani tasvir ettiği gibi şâirin :
‘Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden Ulaşır intizârın yaldızlı sabahına Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin Sükütu yâr, sevinci dualar kadar derin’
Sen geldin…Çığlık kokan sedalarımızın tam ortasına kutlu bir vav düştü Seninle yüreğimize koca bir sevdâ düştü Sen geldin sevgili…Sinemizi nârın yaktı, içimize nûrun aktı Artık adını anan nefesimiz beste beste…Sen de dinledin mi? Gelişinle ilâhiler döküldü dudaklardan: ‘Talaa’l bedrü aleynâ min seniyyâti’l–Veda’ ‘Ay doğdu üzerimize, Veda tepelerinden’ dedi diller Ve gönüller…Gönüller sıcak bir selâm arz etti sana: Merhaba!
‘Merhaba ey andelib-bağ-ı Elest Aşkın-i ey cümle alem oldu mest’
Hatırlar mısın efendim?Bülbüller şeydâlanmaz olmuştu aşk iklimimizde Güller peydâlanmaz olmuştu gönül bahçemizde Mazmunlar bile mahzun kalmıştı Ve sen geldin Gelişinle güller açıldı bataklıklar içinde Ve dedi ki şâirler:
‘Gül fasl-ı ganimettir, bülbül sana nimettir Bil kadr-i dem-i vaslı, güller gibi ol hande’
Güle öyle âşıktı ki gönüller, Gül uğruna güle güle öldüler ‘Gül Devri’ dendi bu zamana Ve Asr-ı Saadet, damgasını vurdu dünyaya Yıllar yılları kovaladı ve şâir haklıydı:
‘Zaman o gül gibi gül görmedi zaman olalı Gülün güzelliği dillere dâsitan olalı’
Şimdi seninle sensizlik yaşanıyor gönül diyârında Senin yasını tutuyor dostun da ağyârın da Nehirleri kurudu şehrin Şiir gözlü Şirinler için dağları delenler yasını tutuyor senin Çöllerde Leylâ’yı, aslında Aslı’yı arayanlar artık seni arar oldu Herkesin hiç kimsesi, aslında herkesin her şeyi iken gittin Gittin de yokluğunla soluksuz kalan sol yanımızı ateşlere ittin Yokluğunda gözler doldu, gönüller soldu Gökyüzüne uzanan ellerin canları yeryüzünün cânânına hasret
Naatların, kasîdelerin sesi kısık; suratlar hayli asık Sevgili, zor geliyor ayrılık Ey Sevgili! Aşkından yananlara yazık Kız çocuklarının çığlıkları geliyordur kulağına Ki ecelden değil, sensizlik düşüncesindendir Divâneyse âşıklar, bîçâreyse mâşuklar ve avâreyse tüm aşklar yokluğunun boşluğundandır sevgili ‘Oku!’ diyen kitap okunmaz olduysa ve diller küfür doluysa pervaneler yönünü kaybetmiş demektir, ey nebi!
Gel Sevgili! Gel ki, gül yüzünü görünce gülsün ezilenler Haksızlıklar, hırsızlıklar, hayâsızlıklar küle dönsün Dünya seninle güle dönsün Sen aşkın yarasına yârsın, gül yüzlü! Çaresizlerin melce’i, beş vaktin baş sesi, tekinin yeki, herkesin her şeyisin Gel! Sen gel ki, yeniden kendine gelsin her şey Ya sürgünlükleri kaldır, yanına aldır; ya da kendine gelsin diye dünya, kendin gel Sen yeter ki gel Gel ey!
Senem Gezeroğlu - Berceste Dergisi __________________