islammektebi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

islammektebi

islami paylaşım platformu
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
İslamMektebi Son Konular
Konu Yazan GöndermeTarihi
C.tesi Ara. 17, 2016 12:19 pm
C.tesi Ara. 17, 2016 12:18 pm
C.tesi Ara. 17, 2016 12:17 pm
C.tesi Ara. 17, 2016 12:14 pm
Salı Mart 25, 2014 9:20 pm
Salı Mart 25, 2014 9:18 pm
Salı Mart 25, 2014 9:08 pm
C.tesi Ara. 28, 2013 7:58 am
Salı Ara. 17, 2013 12:28 am
Salı Ara. 17, 2013 12:25 am

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
Yazar Mesaj
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 9:50 pm

SULTAN ABDÜLAZÎZ


Babası: Sultan II. Mahmûd Han

Annesi: Pertevniyâl Vâlide Sultan

Doğum Tarihi: 1830

Vefat Tarihi: 1876

Saltanat Müd.: 1861-1876

Türbesi Istanbul Çemberlitaş



H. 1277-M. 1861 senesinde Osmanlı tahtına cülus etmiş­tir. 24 yaşlanndaydı. Sultan 2. Mahmud'un oğlu olup, Abdüi-me.Cid han merhumun küçük kardeşidir. Taht'a geçen Abdü-laziz han, makamı sadarette, Kıbrıslı Mehmed Paşa'yı bul-muştu. Şeyhülislam Saadeddin efendi idi. Hasan Rıza Pasa ise seraskerlik makamında oturmaktaydı. Devlet içinde vazi­fe yapmakta bulunanlar çıkartılan bir ferman ile bulundukları yerlerde vazifelerinedevamları bildirilirken, bahse konu fer­manda Tanzimat-ı Hayriyenin tasvibe şayan olduğu açıkça görülmekteydi. H. 1272/m. 1856 fermanını kapsadığı gibi. Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa'nın 1270/1854 yılında vermiş bulunduğu lâyihanın üzerine kurulduğu metinden kolaylıkla anlaşılır.

Fermanı aşağıya alıyoruz. "Vezir-i meâl-i semirim Mehmed Emin Paşa. Bu defa Cenab-ı malikül mülkün, irade-i lemye-zeliyesiyle ecda-d-ı İzamımızın taht'ı saaded-i bahtına, cülu­sumuz vukubulmuş olup senin mücerreb olan dirayet ve sa­dakatin cihetiyle hutubcesim-i sadareti uhde-i rüyetinde ifa vesair vükela ve memurlar da yerlerinde bırakılmıştır. Dev-let-i âliyemizin bimennihi Teâla ikmal-i saaded-i hâl ve bila­istisna bilcümlei teb'ai-yi saltanat-ı seniyemizin istihsali refa-hu saadetleri azim emelimiz olduğunu ve bu emniye-i hayri­yenin husulü ve kâffe-i sekene-i memalik-i mahrusemizin (temin-i can ve arazi ve malları zımnında) tesis olunmuş olan kavanin-i esasiye-i adüye tarafı bizden tamamen tekiyd ve te'yid kılındığını cümleye ilân ederim. Saltanat-ı seniye­mizin medarı te'yid vasais-i şevketi olan şeriat-ı şerife ki. adalet-i mahzadır. Onun ahkâm-ı menfaası cümlemize delü'1

k-i selâmet olduğu cihetle umur-u seri7 yeye ziyadesiyle rfkkat olunması matlub-u katiyemizdir. Her devletin bais-i devam-ı ve tezyid-i şevket-i ve asayişi kanunu mevzuaya herkes tarafından tamamiyle mutavaat olunmak ve kibar-i jr ve kübera cümleten hakk ve vazifesi dairesini tecavüz tmemekle olacağından bu yolda hareket edenier tarafımca mazhar-i mükâfat olacakları misillü, hilafında bulunanların­da mücazatını görmeleri muhakkaktır.

Binaenaleyh umur-u mütenevia devlet-i âliyemizde bil­cümle daiyan ve bendegân ve memurin'in istikametle hizmet ve sadıkane ifa-i vazaifle memuriyet etmeleri cümle evamir-j müekkide-i şahanemizdendir. Muazzamatı mesalih-i düveliye hazreti muvafıkul umurun tevfik-ı ve erkân-ı devletin akdem ve ittifakıile kârin-i hasen netice olageldiği müsellemettandır. Devlet-i âliyemizin umur-u mülkiye ve maiiye işleri derece-i matlube-i intizam ve mazbutiyete isali, işte şu kaidei müsel-lemeye kemâli tevesülîe, yâni cümle tarafından halisane ve müstakımane ihtimam ve gayrete menut olup tarafım dan ol babda her türlü, nezaret ve ihtimam olunacağını ve bir müd­detten beri, esbab-ı muhteiifeden nâşi, mesalihe arız olan. müşkülâtın biavn-i Tealâ kariben defi hakkında masruf ola­cak himem-i mahsusai şahanemize her daire ve idare cani­binden hakkıyla ve tamamiyle ittiba olunarak ve zâtımızca, devletimizin iade ve tezyid-i maliyesinden ve teba'mızın refa­hından başka fikir ve emel olmadığı bilinen emval-i devletin istihsali ve sarfında tasarrufat-ı kâmiley-i ve beyhude telefat ve sarfdan vikayesini mucib olacak ıslahatın peyderpey tara­fımıza arzolunmasi ve devleti âliyemizin ahd-ı esbab-ı şevke­ti olan asakirberriye ve bahriyemizin dahi her hal ve mahalde muhafaza-i ni zam ve intizamı İle refahlarına dikkat edilmesi Ve saltanat-ı seniyemizin dost, müttefik olan düveli ecnebi-Vede câri bulunan münasebatı müvalatkâranesinin anbean tekid'ine sarfı mec'hud ve muadehat-ı münakide ahkâmına müstemirren riayet kılınması, velhasıl idarei devletin her ci­het ve fur'unda vazaif-i vaza-if-i nazaifî istikametle, iffet sa­dakat ve gayreti cümlenin kendisine esas hareket ve bais-i felahı selâmet bilmesi irade-i katiyemizdendir.

Şurasını dahi ilan ve ilave ederimkİ, (tebeam'ın asayiş ve refahı hakkında olan arzuyu şahanem istisna kabul etmeye­ceğinden edyan-i akvamı muhtelifeden bulunanları dahi cümleten tarafı hümayunumdan adalet ve himmet ile temin-i hasen halleri emrinde dikkat-i mütesaviye göreceklerdir.) ve Cenab-ı Hakk'ın mülkümüze ihsan buyurmuş olduğu esbab-ı azimeyi servet ve sâman'in tevessü-ü tedriciyesiki, saye-i makderi tevaihi saltanatımızda cümlenin saadet-i halini mucib olacak, terakkiyat-ı sahihedir. Onların ve devleti âliyemi-zin istiklâl hâli kaziye-i mühimmesinin indimizde itirafkâr ol­duğunu dahi tekrar ederim. Hazreti Feyyaz-ı mutlak, Habibi Ekremi hürmetine cümlemizi muvaffak buyura. Amin. fi/23/zilhicce/1277-m. 1861 Görülüyorki, 1277/1861 senesi nihayetinde devletin, siyaset ve dahili idaresi programı yuka­rıdaki satırlarda mevzu edilen maksaddan ibaretti. Hakikaten mali buhran sıkıntıyı son derece çoğaltmış, Karadağ mesele­si büyümüş, Hersek ayaklanmış, avrupada müdehale etme­ye bütün bütün niyetlenmişti. Bilhassa Sırp, Kara dağ sözleri pek kuvvetli olarak ortalıkta konuşuluyordu. Tarih-i Lütfi, Rı­za Paşanın seraskerlikden azliyle ve Namık Paşanın tayini, Valide Sultana bin kese maaş tahsisini ve şehzadelerin hazi-ne-i hassa'dan 419 bin kuruş aylık maaşiarı, sutanlann ma­aşları gibi hazine-i maliyeye naklini yeni yapılacak işierin bi­rincisi olarak gösteriyor.

Abdülaziz Han, tahta çıkışının 3. günü Eyyüb Sultan Ca­miinde kılıç kuşanma merasim ve alayını yerine getirdi. Tah­ta geçmeğe 3 sene kala 1274/1858'de dünyaya gelen vaktin sulu icabı gizli tutulan şehzade İzzeddin efendinin doğum tarihi hatt-ı hümayun ile ilan edildi. Abdülaziz Han, tahta ge-ceCeği zamana kadar, Mekke Mollası Ali Satı Efendizâde Kadri Beyin, Eyübsultandaki evinde gizlenmişti. Hariciye ne­zareti, âli mecalis-i tanzimat, meclis-i vâla İle birleştirilerek, ahkâmı adliye eski adıyla reisliğe Şam'da bulunan hariciye nâzın Dr. Mehmed Fuad paşalara ihale olundu. Ahkâmı adli­ye meclisi, biri mülkiye idaresine ve diğeri tezakir-i ve tanzi­mi kavanin ve nizamata, üçüncüsü ise, hemenceilan olunan cinayet divanları nizamı gereğince, havale olunması ait mah­kemelere mahsus olmak üzere üç kısma ayrıldı. Vakanüvis (resmi devlet tarihçisi) tanzimat meclisinin Damad Mehmed Ali paşa ile sarraf Cezayirlioğlu Mıgırdiç arasındaki, mühür meselesi denilen olaydan münakaşalara vesile olup, dava lâ­zım gelen şekilde hal olundu.

Bundan böyle de adı geçen meclis'in kaldırılmasına lüzum görüldüğünü beyan edip, ilave etmekte olduğu satırlarda di-yorki: Tanzimat meclisinin lağvı ile reisliğine ait 71275 kuruş ile meclisi vâla reisliğinin 60 bin 209 kuruş ve hariciye neza­retinin 67 bin 675 kuruş ve ticaret nezaretinin 49 bin 675 kuruş maaşları birleştirilerek aylık 248 bin 884 kuruşun, 75 bin kuruşu hariciye ve 70 bin kuruşu meclis-i ahkâmı adliye başkanlığına ve 35 bin kuruşu ticaret nezaretinde bulunan Safvet efendiye tahsis olundu. Hazîneye 68 bin 884 kuruş

kaldı. Sultan Abdülmecid merhumun, israf ve mest-i müdam ol­maya yatkın eğiliminden, kâğıd kaymenin meydana getirdiği zararları yüzünden, husule gelen emniyet ve güven eksikliği­nin sonundan dolayı kendisi hakkında ahalinin şikayetleri Çoğalmıştı. Yeni padişahın mizacı, geleneğe, dine bağlılık gösterecek ümidini vermişti. Milletin hakimiyeti adına Os­manlının ilk devir idare usulüne bağlı olacağını ümid etmek

isterken, böyle bir hatt-ı hümayunun okunacağını zannede-miyordu. Bu sırada Londra'da bir borç alım antlaşması imza­lanmıştı. 1862 borçlanması adıyla meşhur olan bu borçlan­ma, Meyres istikrazının (borçlanmasının) başarısızlığını ka­pamak, problem olan kaymeyi ortadan kaldırmak arzusuna dayalıydı. Şam ve Karadağınhadiseleriyse kaymenin kaldırıl­masını değil, fazlalaştırılmasını gerektiriyordu. Kaymenin miktarı 250 milyon frank olarak sanılıyordu.

Nakit olarak ödenebilmesi için 500 milyon franklık, yeni bir borçlanmaya girmek icab etmekteydi. Ancak bunu'yapa bilmek, adeta gayri kabildi. Vaziyet böyle olduğundan dola­yı, %40 nakit ve %60 yeni eshamyani senetlerle değiştirilmek üzere yıllık %6 faiz ve %2 anapara emvartismaniı 200 milyon franklık borç antlaşması yapılıptütün, tuz, damga, patent ge­lirlerinden senelik 16 milyon frank ayrılması gerçekleştirildi. Hazinenin darlığa düşmesi şu kadar had safhaya gelmiştiki, borçların faizlerini ve maaşlarını öde yebilmek mümkün ola­mıyordu. Bu yüzden evrakı nakdiyeye müracat ediliyordu.

Padişahın ihtiyat hazinesinde para olduğu 1277/1861 tari­hine aid taviz olayı meselesi denen, şöyle bir vaka cereyan etmiş:

1278/1861-62 yılı vakaları içinde Ali paşanın 4. defa ol­mak üzere makamı sadarete getirilmesi önem taşır. Kıbrıslı Mehmed paşa aklı gidip gelen, dürüst cesur fakat sinirli bir kimse olması hasebiyle görevden alınmıştı. Hariciye nezare-- e Şam'da bulunan Fuad paşa, meclisi vâla reisliğine Ka­mil paŞa tayin ve nasb olundular. Yine bu sene nişan-i Os-mani ihdas ve 23 bendi ve 5 fasıldan ibaret olan nizamna­mesi yayımlandı. Mali işlerin yeniden düzenlenmesine dair makam-i sadarete gönderilen padişah tezkeresinde: beyan olunmuştur.

Deniz kuvvetlerimizin mükemmelliğini temin için tahsisatı­na ayda 4 bin kese ilave edilmiştir. Bu devrin tenkihatı (me­mur ücretleri ve maaşlarında indirim) daha sonra yine mali­ye hazinesinden ve rilmek üzere erbabı havale devri yahud az sonra yine aid oldu ğu yere iade muamelesiydi> Bu za­manlarda vekillerin ve memurlar ile kalem memurlarının ta­yınları vardı. Hatta fetva makamının elimize geçen tayınat pusulası şöyledir: <1500 okka ekmek, 350 okka pirinç, 210 okka ot, 300 kilo arpa, 150 kantar saman, 90 çeki kömür, 2700 okka kömür> ki o zamanın fiyatıyla 500 lira tutuyordu. Cemiyeti tabiyyenin kurulması, yeni kurulmuş bulunan İtalya Krallığının tasdiki ve İngiliz Fransız, İtalya devletleriylen, tica­ri antlaşmalar imzalandı. Ticaret nizamnamesinin uygulama alanına sokulması, hatta Ali paşanın azledilip, Fuad paşanın sadarete tayini, bütçe usulünün tesisi, divan-ı muhasebat ku­rumunun faaliyete geçirilmesi bu seneye ait vakalardandır. Kavaim-i nakdiye hakkında deniliyor ki; UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Geri: OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 9:50 pm

Memleketeynin birleşmesi gerçekleşti. Kuze Bey'in yöneti­minde olan bu birleşme harekatı, prens 1. Aleksandr Jan adıyla kurulan imaret sandalyesine oturması, CJlah ve Buğ­dan parlamentolarıyla kabinelerinin, tek pa-şamento ve tek kabine şekline dönüşmesi merkezi hükümet n Yaşşehrinden, Bükreş şehrine naklide gerçekleşti. Yunan Meselesi: Tebamiz olan Yunanistan çok büyük bir isyan ve ihtilal karşısında kal­ma emareleri gösteriyordu. Bu sebeble ihtiyatlı olmak bakı­mından tedbirlere baş vurmak icab etti. Rumeli ordusu ko­mutanı Abdi paşa ve Yenişehir'de bulunan ferik Piri paşanın kumandalarında hududa asker yığmayı yerine getirdik. Yu­nanların yeni tarihçilerinden biri diyorkİ:

Yunanlılar 1854 yılında Çar Nikola'nın memurları tarafından Türkler aleyhine yaptıkları haçlı teşviklerinin oyu­nuna gelerek sonu yanlış bitecek bir hesab yapmışlardı. Fa­kat avrupada, kavimcilik anlayışı politikasının geçerli hale gelmiş olması, o devrede onlarında emel ve arzularının ay­nen İtalyan arzula-rına tetabuk etmekteydi. İngilizlerin dü­zenlediği tertip ve iğfalatın sonunda 600 kişilik vatanseverini Kral Oton'un aleyhine kışkırtan partinin reisi Aleksandır Mavro Kordato 1848'de hürriyet düşüncesi ve kavmiyetçilik anlayışında olarak Yunanlılar için bir program düzenleyip ya­yımlamıştı. Bu programlar genişleme ve katılım yani iltihak meselesiniihtiva etmekteydi. Çünkü bu programda Yunanistan

n hangi memleket ve diyarları kendine katabilmesi Ümkündür sorusuvardi. Kısmen dahi olsa yunanlıları bir hükümet altında toplayabilmek için, hükümetin Yunan ırkına it çoğunluğun bulunmakta olduğu Teselya, Makedonya, Foir ve Girit adası gibi ilk adım atacağı yerler olarak göster­mekteydi. Mavro Kordato İngiltere başvekili Lord Palmers-ton'un müttefik ve ortağıdüşünceler taşıdığından bu sayılan memleketlere Cezayir-i sebayı koymamıştı. Yunanistanın di-öer hülyası ise ancak Bizans devketi zamanında toplayıp bir­leştirdiği gözönüne alınırsa İstanbul'a doğru bakmağa başla­dıkları görülür.

Nasıl ki; İtalyanlar Roma'ya göz dikmişlerse... İşte kral Oton da 1855 senesinde Osmanlılar aleyhinde harekete geç­meye bu fikir sebebinden dolayı kalkıştı. Pire'yi üç sene İngi­liz ve Fransız askerlerinin işgalinde bulundurmasına göz yumdu. Paris antlaşması Yunanlıların kabahatlerini ortadan kaldırdıysada Yunanlılar kral Otton'u affetmediler.

1272/1856'da yayımlanan ferman ile müslüman olmayan tebanın can, mal ve ırzı nadesi bütün bütün kızmalarına se­bep oldu. Müslümanlarla müslüman olmayanların barışması yunanlıların ümit bağladığı düşünce tarzına büyük bir darbe olmuş, onları büyük bir mağlubiyete düşürmüştü. Bu yüzden hırslarını zaten az akıllı ve hükümet işinden bıkmış olan kral­larından aldılar. Esasında Otton yunan emellerine lakayıt kalmayıp hissen ve siyaseten onları teşvik edip, yardımcı oluyordu. Ancak onu anlayamayıp hesab edemediler. Kana-r's, Bulgaris gibi Yunan istiklâline emek vermiş kah ramanla-nn kral Otton aleyhine yürüttükleri muhalefet hareketleri bü­tün partiler tarafından desteklendi. Yunanistanda krallık sar­sıntı geçirdi.

1254/1839 senesinden beri, İngiltere devleti Oton'un mensub olduğu Bavyera krallığı sülalesini, Yunanistandan

söküp atmak düşüncesini taşımaktaydı. İtalya kralı Wiktor Emanuel de buna onay vermekteydi. Çünkü Emanuei'in kardeşi Dük Dojen bu işe İngilizler tarafından uygun bulunup ileri sürülmüştü. Ancak bu durum Kont Kavur tarafından müsbet karşilanmayıp net bir tarz içinde red olundu. Diğer taraftan kra!, İngiltereden gördüğü sıkıntı dolu tehditlere, yu­nanlılardan maruz kaldığı hakaretlere 1277/1861 senesinde İtalyan Garibaldi, Kra! Oton arasındaki bir takım müzakereler yapılıp, bundan maksad Yunanlıların kıyamı karşısında, su-küneti temin için ihtilal ordusu getirmek yolunu bulmaktı.

Wiktor Emanuel buna da evet demişti. İş olup bitmek üze­reyken Atapoli ile Şiyre'de bulunan Yunan askerleri ih tiİal hareketini başlattılar. Ruslar ise kral Oton'dan memnun de­ğildiler. Hatta onun yerine 1. Nikola'nın torunu DÖlehtenburg ikame olunmak isteniyordu. Bu vaziyet karşısında her taraf­tan yapılan hücumlar karşısında yardıma muhtaç hale geien kral Ot on, bütün vilayetleri dolaşarak kendisine taraftar top­lamak ve kuvvetlenmeyi esas almıştı. Atina'dan ayrılır ayrıl­maz 1862 yılının Ekim ayında bazı vilayetler halkının, apan­sız payitahta saldıracakları haberleri Atina'da dolaşmaya ve kulaktan kulağa yayılmaya başlandı. Her ne kadar bu husus­ta askerlerin muhalefeti zararlı görülmüş isede, ahalinin kral aleyhine anlaşmış bulunduklarını deklare etti.

Böylece askerler iîe halkın arasında çok hafif, dostlar kav­ga görsün misalinden olarak bir müsademeden sonra kucak­laşma oldu. Vakit geçirmeden meclis azalarından Buigaris, bahriye nazır vekili Kanaris ile sabık vekillerden Rufo'dan meydana gelen, geçici bir hükümet kuruldu. Bu hükümet kral Oton'un tahttan indirilmesine, eşinin ve hanedanının her hangi bir azasının, Yunan hükümeti üzerinde bir hakları kal­madığını ilan vazifesinide yerine getirdi. Kral bu duruma an­cak dönüş esnasında muttali oldu. Atina'ya bir iki saat me-

afede bulunan Pire limanında içinde bulunmuş olduğu Emili simli Yunan gemisinden inip İngiliz gemilerinden olan Sekil adlı savaş gemisine binerek avrupaya gitme yolunu seçti. İn-

|izler Rusların bulduğu INikola'nın torunundan endişeli ol­duklarından, Danimarka kralının oğlu prens Yorgi'yi teklife ve Cezayir-i seba'yı Yunanistana katmaya rıza gösterdiler.

Sözkonusu adalar 1815 yılından beri İngilterenin idaresin-deydi. Perns Jorj; 1863 senesi mart ayının 30. günü kral ila-nolundu. Bu netice Yunan arzu ve emellerine adeta bir bahşi-soldu. Yunanlıların megalo ideallerine hazırlanmış bulunan Girid'e el atmaları, söz konusu gelişmelerden sonra başla­mıştır. Dünyada hemen hemen dünkü tebamsz üzerinde boy le hesaplarla planlamalar yapılıp kuvveden fiile çıkarılırken, bizler neleri gerçekleştiriyorduk? Söyleyelim: esasen 4. veya 5. dereceden meşguliyetten sayılabilecek işlerden olan, usul-u teşrifatiye'ye ait düzenlemeyi, hayli zaman ve şiddet içinde şekle bağlamaya muvaffak olmuştuk.

İşte bu çalışmanın neticesinide aşağıya alalım: Rütbe-i müşiri vezaret, Sudur-u rumeli ve anadolu payesi, rütbe-i bâ­lâ ricali, İstanbul payesi, feriklik rütbesi, rütbe-iula sınıfı ev­veli, Rumeli beylerbeyliği payesi, Mirlivalık rüt-besi, Mirmi-tanlık rütbesi, Rütbeiûla sınıfı sânisi, bilâd-ı hamse mevleviy-yeti, miralaylık, rütbe-i sâniye-i sınıf-ı evvel mütemayizi, mahreç mevleviyyeti, rütbe-i sânii sınıf-ı sânisi, kaymakam­lık, Istablİ amire müdürlüğü payesi, Kİbar-ı Müderrisinler bin­başılık rütbesi, rütbe-i sâlise, Kapıcıbaşılık, Muvassalai ouleymaniye madununda bulunan müderrisler, Alay eminli-gi, Rütbe-i râbi, kolağalık, hocalık, yüzbaşılık.

Dar-ı şurâi askeri reisliği lakab bakımından balâ sırasında olup, mertebece rütbe-i balâ üzerinde, yani o zaman maariftaretinin alt tarafındaydı. Subaylara ve komutanlara, lakabıresmi tahsis kılındı. Osmanlı nişanı (madalya)'nın verilme alanları genişetildi. Hatta bazı kimselere verilen dört kıta mu­rassa Osmanlı nişanlarına 980 bin 475 kuruş sarf olunmuş­tur.

Genç ve yeni padişah Abdülaziz han, Bursa'ya bir seya­hatte bulunarak, devletin kurucusu ve dedelerinin dedesi, Osman Gazinin türbesini ziyaret ederek dualar eda ettikten sonra, İstanbula avdet etmiştir. Galatada Rizeli Sofu baba adı ile tanınmış birinin çırağığı olan, ancak kaderin icabından saraya damad olmuş nice mühim ce makamlara geldiği gibi, bu arada da makam-ı sadarete gelen, Mehmed Ali paşa, üzerinde mabeyn müşirliği olduğu halde defaetler serasker­lik, kaptan-ı deryalık, Tophane ve Sıhhiye nazırlıklarına ve bunların üzerine de hazine-i hassa nezareti verilmesi gibi ga-rib bir saltanat sergilendi. Paşa kanaat sahibi bir zat olduğu için, yalnız kaptanı deryalık maaşını almış ve hazineye bu yüzdende her sene 2500 kese yani 12500 lira istifade etme şansı vermiş bulunmaktadır.

Öte yandan Karadağ savaşı şiddetlenmiş ve Abdül Mecid han merhumun son zamanlarında Bağdad ıslahatına vazife­lendirilen Serdar-ı ekrem Ömer paşa geri gelmiş ve 2. defa olarak Karadağ'ın terbiyesine görevlendirilmişti. 1852'de ya­ni on sene evvel meydana gelen cezalandırma da 4500 şe-hid ve 5 bin yaralı vermiştik. 30 şu kadar milyon kuruş sar-fetmiş ve Avusturyanın verdiği ültimatom üzerine işi yüzüstü bırakmıştık. Fakat bu seferde meydana gelen Garahova sa­vaşında Hersek'te bulunan slav gayreti uyandırılmıştı. Bura­ya gelince bir miktar islav, panslavizmden yani ıslavların bir­leşmesinden bahsedelim. Bu birleşmenin gayesi, ictihadla olmazsa kuvvetle ortodoks mezhebinin bütün gücü ile dini fikr yoluyla birleşmiş olan cinsiyet fikri ile şark dünyasının Rusya niyabeti altında yeniden kurulmasıdır.

1274/1856 senesinde Moskova üniversitesi kurucu ve ko­yucusu Bahmatyef in reisliğinde Poğodin ile Popof'un yar-. mıarı ile slavlar lehine olarak bir yardım komitesi kurul­uştu. Hükümet tarafından da tahsisatla desteklenen Sırplar •ıe Bulgarlar arasında pek muazzam faaliyet göstermiş bulu-an bu komite, on sene sonra üniversitenin yüzüncü yıldönü­mü hasebiyle toplanan Moskova kongresinde takdis oluna­rak Slavların birleşmesi hususundaki nazariyeyi kabul ettirdi. İşte Rusyanın, Hersek taraflarında açdığı isyan bayrağı, bu panislavizmin tesiriyledir. Hersekliler Mostar'daki ecnebi dev­letler konsolosluklarına verdikleri dilekçede
Hükümet Hersek'te kopan patırdıları teskin için serdar-ı ekrem Ömer paşayı yollamıştı. Bu sırada ise Karadağ, Mirko yâni, Garahova galibinin idaresinde bulunuyordu. Eşkiya çe­teleri hududu tecavüz edip, Hersekli asilere yardıma başladı­lar. Sotirina, Nakşik gibi mevkiler ellerine geçti. Osmanlı as-keriyse hudud boyunca bir güvenlik kuşağını tesis etmişti. Donanmamızın gemileri bunların limanlarını ablukaya almış­tı- Karadağ prensi de bu ablukayı protesto etti. Fakat Ömer paşa yeter miktardaki askeriyle Hersek'e gelmişti. Eşkiya C>oga boğazında Diyobu'da başarılı olup toplandılar. Biyava denilen bölgede Ömer paşa'yı beklediler. Ancak; Ömer paşa °unlan pek feci bir hezimete uğrattı. Karadağ beyi, hâlâ bitaraflığmı muhafaza ettiğini ilan ediyordu. Diğer taraftanda as­ker toplamaktaydı. Bu vaziyet karşısında babıâli, askerini dağıtması hususunda ihtarda bulundu ve red ile karşılaşınca bütün sının abluka altına aldı. Tarihler 1278/1861-62 senesi­ni gösterirken, Serdar-i ekrem 60 bin kişilik kuvveti ile yürü­yüşe geçti. Tarih-i Osmani yazarı, Dö La jönkiyere göre:
Fakat, Karadağlılar, Osmanlı askerlerinden esir düşenlere reva görüp uyguladıkları vahşet, nefretleri toplayacak bir haldeydi. Burunlarını, kulaklarını kesip salıveriyorlardı. Yara­lılar bu vahşet veren görüntü yüzünden İstanbul hastaneleri­ne getirilmeyip, Kale-i Sultaniye yâni Çanakkalede bulu-nan hastanelere yatırıldılar. Tedaviden sonra İstanbula gönderil-meyip memleketlerine sevk olundular, bunun için peşlerin­den cerrah bile yollanmıştır. Avrupa devlet ve hükümetlerinin hiç birinden ne bir ses nede bîr soluk işitiliyordu. Yalnız Papa 9. Pi, Arnavutlukta bulunan katolik piskoposlarına bir beyan­name göndererek katoliklerin Türklere yardımda bulunmalarını emr eyledi. Zaten Ömer paşa plânını değiştirmişti.

Cernoviçka ile Rika boyunca çıkarak, Rika'da meşhur Mirkopek feci bir mağlubiyete uğrattı. Çetine üzerine yürüyü-Vaziyet bu şekle bürününce, avrupa diplomasisi kendini duyurmaya başladı. Sulh yapılmasına karar verildi. Osmanlı ordusu yapılan sulh sebebi yüzünden Çetine'ye gi­remedi. Kumandan Ömer paşanın ortaya koyduğu şartlar Karadağ'ın devamlı olarak Osmanlı tabiyetinde ka imasını temin eden şartlardandı. Mirko'nun Karadağ'da ikamet ede­memesi, Karadağdcjn geçip, İşkodra'dan Hersek'e giden yol üzerinde Blakhavzlar inşası şartlan müzakerenin başhcala-rından idi. Karadağın kılıcı olduğu söylenen Mirko'nun uzak­laşması şartı, daha sonra ortadan kaldırıldı. Çünkü tenezzül edilmez bir şartidi.

2. şarta Ruslar itiraz ettilersede, hükümet hemen Karadağ toprağı üzerinde bir bina inşa ettirdi. Avusturya ile Fransa yı­kılmasını istediler. Müzakereler sonunda yolun açık kalması meydana gelecek yolcu kaybının, Karadağ tarafından tazmin edilmesi kararı alındı. Yapılmış bulunan ve adına blokhavz denen binanın yıkılmasında anlaştılar. Ancak hudud boyuna böyle binalardan epeyi sayıda inşa edilerek Karadağ kontrol altına alınmış oldu. Karadağın teskini, Hersek'ıe uç veren ih­tilalin teskin olunmasmıda sağladı. Ancak panslavizmin tes­kini artık mümkün olmayacak dereceye varmıştı. Hatta beş ay sonra çıkan Girid isyanı sırasında balkanlarda şu mealde bir nağme-i ittihad yani birleşme türküleri dolaşmaktaydı:
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Sırbiye:Bosna-Hersek OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 9:51 pm

Sırbiye:Bosna-Hersek


meydana çıkan ihtilal ile Karadağ savaşları, Sırplarda bir­birlerine yaklaşma istikametinde tahrik vazifesi görmüştü. Bu bakımdan Sırbistan hududunada asker gönderilmesi yolu­na gidildi. Bu askerin çoğunluğunu başıbozuklar teşkil et­mekteydi. Sırbistanda kurulmuş olan Obranoviç sülalesi, sırp hükümetinin kaidelerine büyük saygı duymakla beraber is-tiklal-i tammeye çalışıyordu. Diğer taraftan Belgrad, Semen-dire, Sokod Oviça, Sabaç kalelerinde Osmanlı askeri bulu­nuyordu.

Çünkü 1830 senesinde imzalanan bir mukavele mucibince müslüman halka bu, altı tane kale dışında ikamet etmek ya­sak, bu altı yerden başka yerlerde, Sırpların kanunları geçerli idi. Ecnebi tarihlerin söylediklerine bakarsak: "Osmanlı hü­kümeti yazılı mukavelelere riayet etmiyor, hatta Belgradda bulunan muhafız paşa bu memleketin işlerine müdaheie etti­ği gibi müslüman ahaliyede hristi yanlarla dolu şehirde, bir mahalle kurdurtmuştu. Bundan ayrıda köylerde bulunan Os­manlı halkı sırp kanunlarını takmıyordu. Sırbistan prensliği islav karışıklıklarından istifade edip, Obranoviç hanedanını halkın vanında daha makbul hale getirmek düşüncesiyle ve bu şikayeti için İstanbula Garaşinin'İ saldı. Babıâli bir karma komisyon kurarak tahkikata başladı. Ele geçense; baştan avma bir cevabla iktifa oldu. 1861 senesi aralık ayının 21. nünü Âlî paşa, Sait efendi isimli birinin komiser tayin edildi-öini bildirdiysede, adı geçen zat Sırbistanın prenslik müdür-lüaünden Ristiç'in ısrarına rağmen İstanbul'dan yola çıkma­ya bile lüzum görmedi. Bununla beraber Sırpların durumu her aeçen gün vahim vaziyete eğilim gösteriyordu. Sırplarla, müslüman ahali arasında her an münakaşa ve büyümeyen itiş kakış oluyordu. Bu sırada 1 O/haziran 1862 günü Belgrad civarında bulunan, Topçudere isimli yerden, bir Osmanlı as­keri çeşmeden su almak için gittiğinde sebebsiz çıkan ani bir kavga esnasında bir Sırplıyı öldürdü. Katili yakalamak için koşmakta bulunan jandarmanın üzerine Osmanlı karakolun dakiler tarafından ateş açıldı. Bu ateşin sonucunda polis ter­cümanı bir Sırplıda vuruldu. Belgradlılar olayın duyulmasıyla silaha sarılıp Osmanlı karakollarına hücuma geçtiler. Bazı karakolları da zorla ele geçirdiler. Garaşnin, ahaliyi teskine, çalışarak esir edilen Osmanlı askerlerini ve sırp askeri müf­rezesi koruyuculuğunda olarak kaleye yolladı. Fakat bu as­ker kale önüne geldiğinde kendilerini tehlikede görerek, Sırp müfrezesi üzerine ateş açtılar. Bu vaka Belgrad halkını ayağa kaldırdı. Şehirden kalenin kapılarına kadar sipere girdiler. Sırp idaresi müdürü ile Osmanlı kale muhafızı paşanın arası­nı ecnebi konsolosların yardımıyla cereyan eden müzakere­ler neticesinde şehrin Osmanlı askeri tarafından tahliyesiyle bulmaları kabil oldu. *

Graşanin; Osmanlı askerinin kale içine girene kadar, taar­ruza uğramayacaklarını ve müslüman halkın, can, mal ve nnülklerininde emniyet altında bulunacağının teminatını ver­di- Ancak askerler ahali kaleye sığınınca Belgrad şehrini to-pa tuttular. Tabii ki bu hadise avrupaya dehşetli mübalağa ile duyuruldu. Fransa hükümeti yani 3. Napolyon, Rus çarı 2.Aleksandr'a hulus çakmak niyetiyle İstanbul'da bir konfe­rans toplanmasını teklif etti.

Osmanlı hükümeti, Belgrad hadisesi tahkikatına ecnebi konsoloslarınında katılması teklifini istiklalinin aleyhinde gö­rerek kabul etmeyip red eyledi. İstanbul konferansın da Avusturyanın, Belgrad konsolosu mösyö Wasich'in muhafız paşayı şehri bombar dımana teşvik ettiğini öne süren şüphe­ler dile getirildi. Avusturya zaten Sırpların aleyhinde bulun­maktaydı. Hatta İstanbul sefiri Sir Hanrî Bulver, on madde­den meydana gelmiş bizim bakış açımızdan gayet uygun bir layiha ile tekliflerde bulunduki, bunda hükümetin, Belgrad şehrini bombardıman etemekte haklı olduğunu ileri sürüp, tasdik ettiğini açıklıyordu. Fransa elçisi mösyö Muster ise, bağlı bulunduğu hükümeti adına Belgrad ka leşinin Türkler tarafından terk edilmesini kabul ettiremedi. Velhasıl 1862 se­nesi Eylül ayının 8. günü düzenlenen protokolde Sokot ve Oviça kalelerinin Sırplara bırakılması müslümanların kale içine çekilmesi, Belgrad dahilinde bulunan karakolların kal­dırılması Osmanlı muhafız askerleri tarafından işgali, karma bir komisyon tarafından tensib edilecek yerlerde Osmanlı hükümeti tarafından yaptırılacak istihkamların inşaatında, kullanılacak emlak, sahipleriyle anlaşmak için Sırbistan hü­kümetiyle antlaşma yapılması, dîni maksatlar için kullanılan binalara dokunulrnaması karar altına alındı.

Siyasi vakalar olduğunda görüldüğü gibi Osmanlı hükü­meti 3 sene sonra kale dışında bulunan bütün emlak ve bi­naları aldığı nakdi tazminat karşılığında Sırbistana terk etme yoluna gitmiştir.

İç meselelere gelince: Sultan Abdülaziz han, askeri işlere ve ticarete çok önem vermekteydi. İzmit'te inşa olunmakta olan ve tamamlanmış bulunan Rehber-i Nusret gemisinin de­nize indirilmesinde yanında Mısır valisi Said paşa olduğu hal hazır bulunmuştur. Tarih-i Lütfi bu münasebetle diyorki: Rasim Beyden 2. alıntıma Mısır seyahati olup şöyle: <29/şevvalinin cuma se­lamlığının ifasından sonra, sarayı hümayunda toplanan ve­killer ve memurlar padişahın iltifatlarına nailiyete ererek bü­yük sevinç içinde ve yanlarında genç şehzadelerde bulundu­ğu halde, serasker Mehmed Fuad paşa ve padişah hocası
Kese Küsur umumi gelir:

3.010.539 335 '*

2.969004 492

41.534.843

41534 843 A. Rasim Bey üstad merhumun bir izahatı vardır ki aynen alıyoruz.

"Tarafı padisahiden Fransa imparatoruna yazılan cevabi mektupda: avrupanın hali hazır durumundan bahisle duru­mu tanzim ve istikbali temin için gerekecek tedbirlerin te­dariki hususunda beraberce müzakere ederek seçilmesi için kongre şeklinde toplanma lüzumunu belirten halisanemize göndermiş olduğunuz name-i fahametnamelerini sefirleri elinden aldım. Bu vesile ile hakkımda izhar buyrulan efkâr-ı hahsa-i vedadiyelerinden dolayı zatı haşmet simat fehima-nelerine ansamimi ülbâl teşekkür ederim Bu babda efkârı halisanemizin temame-i tekabülüne ve uzun zamanlardan beri iki devletin arasında kurulmuş bulunan rabıta-i kadime-i vedadiyenin teyid ve tahkimin ne derece gerekli bulundu­ğunu ispat etmekliğim emel ve arzum bulunduğuna inan­malarını rica ederim. Menfaatler ve saadetler başlıca hal olarak da sulhun devamı ve muhafazasıyla mümkün ve merbuttur. Bu gayelere bağlı bir devletin padişahı bulundu­ğum cihetle, sulhun bir esas-ı kavi ve sebat üstüne kurul­muş bulunduğunu görmekle hakikaten çok sevinç duyaca­ğım şüphesizdir. Cenab-i haşmeti imparatorlarının teklifi hakkında bilinen düşünceme gelince, bu hususda büyük el-çileriyle vukubulmuş olan sohbetimizden cenab-i fahimane-lerinde bulunan büyük elçimizi devleti fahimanelerine icrası­na memur etmiş olduğum tebligat-ı dostaneye müracaat eder, fahameti celbi imparatorilerine olan muvalaat-ı halise-min kabulünü dilerim.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Diğer İşler OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 9:52 pm

Diğer İşler


Bunu müteakip akçaları ceb-i hümayundan verilmek üze­re tersane-i amire için avrupadan defalarla zırhlı gemiler si­pariş ediîdi. Tesisat-ı medeniye namına, cemiyet-i tedrisiye-i islamiyenin kurulmasıyla Örücüler civarında açılan mektepte talebelerin bedava okuyup, yazmaya, tarih, coğrafya, hesap qibi lazım gelen ilmin öğretilmeye başlanması, maarif-i umu­miye nezaretince bazı ıslahatlara başlanılmış olması, darülfü­nun (üniversite)'de dahi herkes için hikmet-i tabiye ve hen­dese gibi diğer ilimlere aid dersler verilmeye başlanması çok sevindiricidir. Şişhane!! tüfeklerden Londra'ya sipariş edilen 7 bin tanesi gelerek bunlardan Tophane'de imaline ve büyük toplar dökümüne Akdeniz boğazının büyük istihkamlarına ilaveler yapılarak inşaasına ait peşpeşe iradeler çıkmaktaydı.

Bizce en önemli olay, Mithad paşanın hatıralarında yazılı bulunan satırlardaki şu hülasadır. "Prizren eyaletindeki ihti­lal, Midhat paşanın akıllı çalışma ve gayretleri ile bertaraf o-lunmuştur. Emniyet ve asayiş son derece düzelmiş, Niş eya­leti üç sene içinde önemli ilerlemeler göstermişti. Halende bir çok kişinin takdir ve güzelliklerin olduğunu söylediği görül­mektedir. Önceki zamanlarda ecnebiler tarafından ve bilhas­sa Sırbistan tarafından tahrik edici hareketlerin şikayet vesi­lesi olmak üzere kullanılan sözlerin tabiiki arkası kesilme-mişse de, Vidin ve Silistre eyaletlerinin hali ve idareleri uy­gun gitmiyordu. Bu iki eyalette ve bilhassa balkan tarafların­da bulunan Bulgarların mağduriyet ve mazlumiyetine dair Rusların avrupaya duyurmaya çalıştıkları vilayet usulüne. 'nıthad paşanın Niş eyaletinde meydana gelen icraatının çok büyük kısmını iyi bulmuş olduklarından bu düşüncenin kara-nnın birlikte müzakeresi 1280/1864 senesinde Midhat paşa acilen İstanbul'a davet olunan Midhat paşanın İstanbula gel­mesi üzerine sadrazam Fuad paşa tarafından kabul edilip görüşmede sadrazamın vermiş olduğu izahata göre Silistre Vidin ve Niş eyaletleri birleştirilerek ve bu birleştirilen bölge­ye mahsus olmak üzere yeni bir düzenleme yapılıp bunun is­tikametinde bir idare tarzı gerçekleştirilecektir. Bu vilayetin ismine Tuna vilayeti adı verilecekmiş. Eğer burada yapılan yeni düzenlemeler takdire mazhar olursa, diğer eyaletlerde bu düzenleme örnek alınarak tatbike konup, teşmil olunaca­ğı söylenmiş. Fuad paşa; Midhat paşa hakkın da vekillerle yapmış olduğu istişare neticesinde Tuna vilatleri valiliği vazi­fesini genel istek istikametinde Mİthad paşanın uhdesine ve­rilmesi kararı aldığını tebliğ eder. Bu hususda padişahdan da irade-İ seniyenin alındığını beyan eder. Şu kayıtta en çok dikkat çeken, Alî ve Fuad paşaların mebuslar meclisine giriş olacak hazırlıkları sergilemeleridir.

Yeni kurulacak vilayete esas olacak olan bu usul, devletin İlk idari taksimatı olan sancak ve beylerbeyliği usulünden ibaret bulunan eyalet sistenminden, yâni bir kaç sancağın birleştirilmesinden meydana gelen şekli gayri sabitin, ıslahiy-la avrupa tipi idari taksimata uyan bir taklidçilik idi. Nahiye, kaza, sancaktan meydana gelen ve her bir kısmında genel­likle azalarını hariç bırakmak üzere Âli paşa ile müstakil ve me'sul bir hey'eti vükela kurmaya muvaffak olamazsa, çe­kilmeğe karar verdi. Mustafa Fazıl paşaya emri altında bu­lunmak üzere Paris'de bir nevi idare-i merkeziye kurmuş olan yabancı ülkelerde ikamette olan Genç Türkiye fırkası, itimada şayan görülmüyordu. Bu fırkanın en delice bir icra­ata teşebbüs edeceğine hatta hürriyet severlikleri dahi şüp­heli görünmekteydi. Abdülaziz han 1863'de olduğu gibi (bu tarihte Âli ve Fuad paşalar çekilmek istemişlerdi) mutaasıbardan veya statükocu olanlardan eskiden beri mesai birliği jki vezir ıslahatperveri tercih etmek mecburiyetinde yap*31

kaldı.

Sonunda Fuad ve Âli paşalar galib geldiler. İşte bu şekilde ktidara gelebilen tutarlı heyeti vükela ıslahata başlayabildi. Birlik ve güçten mahrum bir hükümet yerine daha azimkar ve usullere daha fazla riayet eden bir idare gelme şansı elde edildi. 1283 ramazan/1867 ocak ayında Fransa tarafından 1856 hatt-ı hümayununa dair babıâliye bir nota verildi ki, bu notada 16 maddeden ibaret ıslahat talebi yer alıyordu.

Bu vesikanın hemen baş tarafında maarif-i umumiyeden bahs ediliyordu. Bilhassa hristiyanların dahi kabul edebile­cekleri müslüman mektepleri veşubeleri kurulması, müslü-manlar yanında tahsil~i iptidaiyenin yayılması için Öğret­menler yetiştirilmesi, fen, tarih, idare usulü, hukuk tahsili için bir üniversite ile çeşitli mesleklerdeçıkış verebilecek yüksek mektebler kurulmasına, umumi kütübhaneler açılmasına, işaret olunuyordu. Fransa hükümetinin en büyük ümidi ma­arifi umuminin yayılıp ileri bir seviyeye gelmesi idi. Herşey-den evvel terbiye meselesini ortaya seriyor, diğermeselelerin tamamını buna bağlı olarak ve muhtaç olduğunu söylüyor­lardı. İşte mekteb-i sultani'nin açılması bu maksada istinad eder. Artık ülkede eğitim ve Öğretim için arzular hareket ha­line gelmişti.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Cemiyet-İ Tedrisiye-İ İslamiye OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 9:52 pm

Cemiyet-İ Tedrisiye-İ İslamiye


Sultan Selim'deki Darüşşafakanın esasını kurmuş, babıse-raskeri tarafında bulunan eski matba-i amire darulmuallimin yani Öğretmen okulu olarak seçilmiştir. Bükreş'de ise Bulgar komitesi adlı bir kuruluş bu zamanın meşguliyetinden bilisti­fade faaliyetlerine başladı. 1856 fermanında var olan ancak bu güne kadar tatbik alanına konulmayan ecnebilerin Osmanlı topraklarında mallarını kullanmayı bildiren karar bir ferman ile ilan olundu. Bu kanunu beş madde teşkil etmişti Sonradan tebaiiyyet değişikliği yapmış olanlar müstesna ol­mak üzere Osmanlı tebasının tabii oldukları teklif ve rüsum­ları ifa etmek, kanun ve zabıta nizamına ve belediyeye uy­mak, emlak ve ona bağlı davalarda, iflas halinde mahiyeten venizam bakımından borcuna karşılık olması mecaz olan emlakin; satılması hususunda devletin mahkemesine müra­caat etmek vasiyet ve hibe selahiyetini haiz olmak üzere Hi­caz arazisinden başka Osmanlı topraklarının her tarafında emlakini kullanma hukukundan istifade edebilecekleri yazı­lıydı.

Bu kanun yardımıyla, Âli paşa eski antlaşmanın ecnebiler­le alakalı olan madde fıkralarında bazılarını değiştirme şansı­nı elde edebilmişti. Mesela konsoloslukların bulunduğu şehir­den 9 saat veya daha fazla uzak bölgelere mahalli hüküme­tin daveti üzerine ihtiyar meclisi azasından üç kişinin bunun İle konsoloshane memuru hazır bulunmadan çok acil ve Önemli hallerde ve bazı belli suçluların aranmasına ve tahki­katına bağlı olmak ve icab edecek usuli dairesinde tutulacak zabıtname hiç vakit geçirilmeden en yakın kosoloshaneye gönderilmekşarti ile bir ecnebinin ikametgahına girmeye izinli olmaları, yine böyle uzak yerlerde bin kuruşu aşmayan davalarla en yüksek haddi olarak 500 kuruş nakdi cezayı gerektiren kabahatlerde ecnebilerin kaza mahkemeleri tara­fından davalarına bakılmalarına, fakat hükmün tercünman bulunduğu halde Liva mahkemelerinde yeniden bakılmasına izin verildi.

Ecnebi tebalıların her yerde dava vekaleti etmeleri ve ter­cümanları ecnebilere bağlı davalarda hazır bulunmaları esa­sı, teyid olunmak üzere konuldu aynı zamanda arazi-i emiri-ye ve mevkufe hakkında kararlaşmış olan tapu usulünün gede kararlaştırıldı. Mısır valisi İsmail paşanın talebkin olmak ve miras olan hükümetinin şanına uygun olmak üzere devlet tarafından kendisine bir unvan verifmesiy-

H' Hatta İstanbul'da bu meseleyimüzakere etmek üzere Mısır yabancı işler dairesi müdürü ermeni Nubar paşa gelmiş bu­lunuyordu. Abdülaziz; Hidiv-i Mısır' unvanını ihsan etti. Nu­bar paşa Mısır sahillerinden Mahruse adlı vapura binerek İs-tanbula geldi. Fevkalade iltifatlara nail edildi.

Devle Jonkiyer yazdığı tarihinde diyorki: Osmanlı devle­tinin düşmüş olduğu mali sıkıntılardan istifade ile her gün peşin para ile yeni yeni imtiyazlar eide ediyordu. 1867 se nesinde hemen hemen hükümdarlık sayılacak bir unvan olan Hıdiv unvanını aldı. Hidiv bunları borç olarak alıyor, bu tarafa veriyordu. Bu defaki İstanbula gidişinde İngiliz ban­kalarından 8 milyon liralık bir borç daha almıştı. Zırhlı ge­miler alıyor, Süveyş kanalının açılışına yakın zamanda kendi adına yabancı hükümdarları davet, Kahire'de de bir meclis heyeti kuruyordu
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Sultan Abdülaziz Han'ın Avrupa Seyahati OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 9:53 pm

Sultan Abdülaziz Han'ın Avrupa Seyahati


Padişah, 3. Napolyon'un vaki daveti üzerine ilk defa ol­mak üzere bir Osmanlı padişahı sıfatıyla avrupayı ziyaret et­ti. Bunu İngiltere sefirinin Londra'ya daveti takip etti. 18/se-fer/128422/haziran/1867 cuma selamlığından sonra, bera­berinde veliahdşehzade Sultan Murad, onun küçüğü şehzade Abdülhamid, büyükoğluşehzade Yusuf İzzeddin efendi ile ha­riciye nazın Dr. Büyük Mehmed Fuad paşa, padişah hocası Akşehirli Hasan efendi, diğer memurlar vardı.

Ayrıca Fransa sefiri ile İngiliz sefareti baştercümanıda yan­ların da bulunmaktaydı. Dersaadet'ten yola çıkılmış Âli pasa ise saltanat naibi olarak kalmıştı. Fransız donanması derhal karşılama için Seddülbahir açıklarında bulunuyordu. Padişa­hın içinde bulunduğu vapur, Malta, Napoli yolu ile 9. günü Tulon limanına varmıştı. Fransız donanması askeri törenle padişahı selamlamıştı. Parisde İmparator tarafından beklen­mesi gereken bölgede karşılanmış, Elize sarayı ikametine tahsis olunmuştur. Fransızlar padişaha büyük misafirperver­lik gösterdiler. Avusturya ve Prusya sefirleri, hükümdarlarının padişahı Berlin ve Viyana'ya teşrif dileklerini bildirdiler. Lon­dra'da Bukinham sarayında ikamet olundu. Koblenç'de Prusya kralı tarafından karşılanarak, Viyana'da hakkında fevkalade ikram ve izaz gösterildi. Seyahatin 30. günü Viyana'dan hareketle Varna yolu ile Istanbula dönüldü. Padişahın payitahta gelmesiyle üçgün üç gece şenlikler yapıldı. Seya­hatin tamamı 47 gün sürmüş oldu. Padişah bu münasebetle çıkarmış olduğu bir hattı hümayunda demektedirki:



Panslavizm harekatından yalnız biz değil Avusturya da çok fazla mutazarrırdı. Rusya politikası bir kâbus gibi Avus­turya'nın üzerine çökmüştü. Çünkü panslavizm saklanacak hiç bir harekette bulunmuyordu. Doğrudan doğruya vaziyete tesir etmedeydi. Öyle bir halde ki , Avusturyanın iki tarafı,

Avusturya/Macaristan bölümü bu tesirin altında kalmaktay-a Slav ırkına men-sup olan Çekler, Viyanadaki Rayşart'a mebuslarını göndermediler. İmparator Fransuva Jozef ta Prakadar giderek Çeklerin gayrımemnunlarını itidale davete mecbur oldu.

Aynı zamanda Galiçya eyaletide Macarlar gibi bir heyet, vükela, parlementolu bir muhtariyet idaresi talebinde bulun­mağa başladılar. Bohemya'dakilerde aynı sazı çalmaya baş­ladılar. Liyabah'da, fliryalılarda, Karniyol, İstirya, Karati, hat­ta Dalmaçya da içlerinde olmak üzere bir Eskolavan krallığı kurmak fikrini ileri sürmeye başladılar. Etrafa serpilmiş olan bu çeşit tahrik unsurlarından tabiatıyla bizde hariç kalamaz­dık. Sırbistanda Karayorgiviç ve Obronoviç hanedanları ara­sındaki mücadele bu sıralarda en üst seviye ve had safhaya gelmişti. Kara Yorgi.yeviçin taraftarları prens Mihal bey'i, 1868 senesi haziran ayının içinde öldürdüler. Yeğeni olup, 14 yaşlarında bulunan prens Milan henüz, Paris'de Lui lögaran lisesinde tahsildeydi. Mihal beyin yerine geçti. Hariciye mek-tupçumuz Kâmil bey, menşurunu götürüp, teslim etti. Diğer taraftan panslavizmin reisi bu sırada jstanbulda bulunmak­taydı.

Bu zat slav ittihadının, panslavizm görüş ve düşüncesinin en kurnaz ve ehliyet sahibi reisiydi. 1285/1868'de bu ittihad, bu bir araya gelme hareketlerinin başında general İgnatiyef vardı. Ve bu zat bu sıralarda f^usyanın babıali nezdindeki bü­yük elçisiydi. Slavlar bu adama ve Ruslara büyük güven i-çindeydiler. Hatta Eflak'ta bulunan Bulgar komitesi, doksan kişilik bir haydut gurubu sevk ederek, Tuna vilayetinin asayi­şini bozmaya teşebbüs ettirdi. Aynı zaman dilimi içinde de Romanyada dahi, bazı hususi şekilde hazırlanmış hareketlere olundu. Romanya prensliği Bulgar fesat ve iğfal ha-rekatını himayeden geri durmuyordu.

Reis-i müdiran Bratyano ordunun halihazırda 78 bin, harb halinde ise 174 bin kişiye çıkartılmasına dair her iki meclise de birer layiha verdi. Babıâli bu teşebbüsve müracaat cesa­retinden irkildi . Sadrazam Âiî paşa bu davranış aleyhinde Romanya'ya tebligatta bulunmak zorunda kaldı. Fakat Brat­yano gayetle hükmedici bir tavırla cevap verdi. Prens; Prus­ya ve Fransa'nın göstermekte oldukları teveccüh dolu haller­den dolayı, kendilerini müstakil bir devletin .sahibi olarak görmeğe başlamışlardı. Bu sırada Dr. Büyük Mehmed Fuad paşa , sıhhati bozulmuş olduğundan dolayı, avrupaya tedavi­ye gitmek mecburiyetinde kalmıştı. Ancak fazla bir vakit geçmemiştiki; nefes sayısı tükendi, emaneti sahibine iade et­ti .

Naşı İstanbul'a getirtildi. O gün memurlar resmi devairi ta­tile sokarak merhuma hürmetlerini gösterme fırsatı bulurlar­ken, makamı hükümet mesulleri bu tatile girişe isabet dolu ve kadir bilme gözü ile bakmayı bildiler.

Hüseyin Avni paşanın seraskerliğe, Şirvanizade Rüşdü pa­şayı hazine-i hassa nezareti üzerinde kalma şartıyla yeniden tanzim olunan dahiliye nezaretine, şura-ı devlet reisi Midhat asanın Bağdad vilayetine tayini de bu, sene meydana gelen değişikliklerdendir. 1285/1868

Midhat paşa hatıratında diyorki: Midhat paşa Bağdad'a vardığında yakın yerlerdeki arazi ve bahçelerden elde edilen mahsulattan şer'i olan öşürü almak istedi. Zaten burada yeni vilayet idaresi usulünü yerleştirmeye kararlıydı.

Hükümet iltizam şekliyle maktu olarak havale edilmiş olan aracıyı mukattaindan çıkararak sancakların kaidesine uygun halde kurdu. O zamana kadar da Irak ahalisinden askere kimse alınmamaktaydı. İlk Önce kura usulünü, Bağdatta uy­gulamaya kalktı. Ancak ahalinin tepkileri bir ihtilal alâmetleri gösterme şeklini aldı. Yeni bir Şam vakası husul bulmasın di­ye, derhal tesirli tedbirlere başvuruldu.

Tedbirlerin alınmasından sonra da, kura usulü ahalisi ko­nar geçer olan Mümtefik, Deliym, Ammara gibi yerler hariç , her tarafta tatbike kondu. Bütün İrak'a yaymak kabil oldu. Değara hadisesi adı ile anılan (bedevilerden vergi toplanmak maksadıyla yapılan askeri sevkiyata karşılık bunların kala­balık bir halde hücum ve çatışmasından ibaret büyük olay, alınan özel tertibatlar sayesinde iyi bir netice verdi. Reisler­den bazılarının idamını yerine getirmekle beraber, oralarda da hükümetin kuvveti gösterilip, devletin nüfuzu kabul ettiril­di. Mithad paşa bu vakada işi tatlıya vardırınca gözünü arazii hariciyeden olan tasarruf-u hukukiyesi adeta emlak-i saire ve miri çiftlikleri gibi devlete aid ve içinde bulunan ziraatci aileler, çiftlik hademesi, ortalıkçı, yarıcı kabilinden olan der­vişlerin ıslahına çevirdi. Çünkü buranın ziraat yapmaya uy­gun olan arazisi mukattaat adıyla değişik kıtalara bölünmüş­tü.

Miri (devlet) yalnız tohumu verip, ahaliye ektirir mahsûlün 3 de 2sini alır, üçde biri fellahlara kalırdı. Anlaşılıyorki, ahali burada bir karış yere sahip olmayıp, mültezimlerle, şeyhlerin zulmü altında inlemekteydi. Bu bakımdan ev yapmak, hay­van beslemek, ağaç dikip yetiştirmek işi onları hiç enterese etmiyordu. Bu sebebden de, sefil ve avare olan bu insanlar her türlü ifsad ve iğfalata açık bir haldeydiler.

Mithad paşa, bir memleket ahalisinin o memleketin sahibi ve bütün medeni hukukundan istifadesi ve tasarrufu elinde olursamemleketin menfaatlerini ve ileriye gitmesini temin ve muhafaza gayretinde olur kaidesine uygun olarak, mevcud miri araziyi tapu vererek dağıtma usulünü bütün teferruatıyla tatbik etti. İlk senesinde 100 bin liradan fazla bir gelir elde etti. Diğer tarafdan ahali arazi sahibi olarak, elindekini imara çalıştığı gibi diğer taraftanda, memlekette asayiş düzelmeye başladı. Eskiden 8-10 bin kese gelir ile mültezimlere verilen mukattaa hindiyye rnukattaasi meselesini de hazine hissesini %50'ye (evvelce %66 idi) düşürerek bir takım aidatlarla masrafı kaldırarak, değiştirmek suretiyle, hal yoluna koydu. Değare meselesinde en çok hindiyelilerden korkulurken, bunlar 15 bin eli silah tutan kimseler olmasına rağmen yerle­rinden kımıldamadılar. O sene en verimli senelere kıyasla 6 milyon kıyye pirinç (7. 680. 000 kg.) hasılatı elde edildi. Dicle'de 8 vapurdan meydana gelen bir vapur işletmesi ku­rulduğu gibi, Süveyş kanalının açılması münasebetiyle, Bas­ra körfezi ile CImman ve Necid sahillerinde ve Kızıl denizde islemek üzere Babil, Ninova, Necid, Asur isimlerinde büyük­lü küçüklü 4 vapurdan meydana gelen bir Osmanlı vapur kumpanyası da kuruldu.

Bunlardan başka, bir emniyet sandığı, hastane, islahhane, memleket bahçesi, su makinesi, pirinç fabrikası, Kâzimiye tramvayını kurduğu gibi gaz madeni açılışı (petrol kuyusu olacak herhalde) teşebbüsünde bulunarak, Müntefik'te Önce iskan yeri olmak üzere Iİasıriye isimli bir kasaba kurdu. Şim­diki halde, İngiltere ile kavgalı olan Kuveyt'i, devlet-i âlîye adına düzeltip sancağ-ı Osmanî'yi çektirdi.

Velhasıl; Arab yarımadasını istila eden Şimar aşireti reis ve şeyhilmeşayihi Abdülkerim'i Diyanbekir valisi Kurt İsmail paşa ve Müntefik mutasarrıfı Nasır paşanın yardımlarıyla so­nu gelmez sanılan mücadelede, yaralı olarak yakalamaya muvaffak olarak nihayete erdirdi. Adı geçeni istanbul'a sev-ketmişse de, Musul'da idam edilmiştir. Bundan sonrada Ne-cid'in ıslahına başladı. Necid seyahati esnasında ise, Suud'u tenkil ettirip, İhsa livasını kurup, bunu da Katar topraklarını kattı. Lübnan ve İskenderiye korvetlerine binerek Bahreyne kadar gitti. Midhat paşanın bu seyahatinde İngilizlerin bir bahriye müfrezesi takipetmişse de, paşa Bahreyn hakimi şeyh Isa ile görüşerek, mülakat neticesinde şeyh, limanda kömür mağazası ve teferruatı için istenilen yeri hiç bir bedel almadan vermiştir. Paşanın Necid'de gösterdiği bu başarı ba-bıâli tarafından takdir olunarak kendisine gayet kıymetli taş­larla tezyin olunmuş bir kılıç hediyeolundu.

Tunus: Vilayetlerin iç ve dış borçlarının birleştirilerek %5 faiz verilmesine karar alınması, fakat faiz ile ödeme dine gö­re, seçilecek tedbir ve teşebbüslerin Tunusda bulunan ecnebi devletler konsoloslarının kontrolü altında olarak yapmak yönü kararlaştırıldı. Fransa, İngiltere, Avusturya devletleriyle anlaşılarak Tunus ve Fransız memurlarından meydana gelen bir komisyon kuruldu. Fransa kraliçesi Ojeni Süveyş kanalı­nın açılışını müteakip, İstanbul'a geldi. Avusturya imparatoru Fransuva Jozef de iadei ziyaret münasebetiyle gelmişti.

Mecelle cemiyeti bu sene faaliyete geçti. Bu cemiyet top­lantılarını babıâlide yapmaktaydı. Ne varki; şeyhülislam Ha­san Efendi (Kezubi Hasan efendi) itirazlarda bulunmuş ve cemiyetin reisi Cevded paşa, anadolu ve rumelideki çeşitli vilayetlere gönderildi. Tabii bu görevlere gönderilirken, me­celle heyeti reisliğinden azledilmişti. Yine bu sıralardaydı ki, Âlî paşa Mısır Hıdivi İsmail paşanın imtiyazlarından kaynak­lanan israflarına ve dışa dönük gösterişlerine son vermek için ferman almasının gerektiği- kanaatine varıp, tatbik etme ameliyesine başladı. Sururi efendi isimli bir memurla düşün­celerini duyurdu. Bu fermanda yazılanlar, Hıdiv İsmail paşa­ya yazılmış bir ültimatomu andırmaktaydı. Şiddetle ihtiyaç olmadıkça yeni bir vergi alınmaması, babıâli müsaade etme­dikçe avrupadan borç alınmaması, anlatıldı. Mısır hidivliğide kendine almış olduğu İbrahimiye, Muzafferiye, Hayriye isim­leri verilmiş zırhlı harp gemilerini padişaha terke mecbur kal­dı. Hidivin bu tarz harekat ve davranışını bir kayıt altına al­mış bulunan Âlî paşaya sultan Aziz 20 binlira mükafat verdi. Ertesi sene yani 1285/1868 senesinde mahkemelerin usullerini tanzim meselesi ortaya çıktı. Devletler arası müza­kereler yapıldı. Bunların neticesinde anılan mahkemeler baş-kanlıklarıyla yarı azasının mahalli ahaliden ve diğer yarısının ecnebilerden tayin edilmesi kararlaştırıldı. Mısır hattının se­nelik geliri 7 milyon 347 bin liraya yükselmişti. 5miİyon 899 bin 55 lira masrafı düşülüp 1 milyon 500 bin liraya yakın fazlalıkta gelir bulunmuştu.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Avrupa'ya Bir Nazar OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 9:54 pm

Avrupa'ya Bir Nazar


Gerek batı gerekse avrupanin ortasında harp alametleri kendini göstermeye başlamıştı. Bunu gözlemekte olan Bis­mark, Kuzeyalmanya birliğini gerçekleştirdi. İlk Önce Hes-Kasil ve Frankfurt'un iltihak ettirilmesiyle Prusya'nın birleş­mesi tamamlandı. Vakti zamanında İngiltere krallığı sülalesi­ne aid olan Hanover krallığını alarak, hükümeti Rusya hudu­dundan Fransa hududuna kadar genişletti. Genel seçim usu­lünü kabul ederek, Almanmilli hislerini arkasına alarak hem birleşmeyi sağladı hemde istiklallerinin yok olmasından do­layı vehm eden küçük hükümetleri tatmin eylediğinden top­lanan heyet Berlin'de rayiştag denen meclisle ortaya çıkmış oldu. Diğer taraftan Alman prensleri ve bilhassa Prusya kra-lı'nın vekillerinden meydana getirilen bir Bundeşrat meclisi kuruldu ki rayştag meclisinin teşebbüslerine karşı bir dizgin mesabesindeydi. Bismark, bu iki meclisin tesirine kapılma­dan ve adeta onlardan bağımsız bir halde, yalnız kralın ya­nında mesul olmak üzere birleşik heyet şansölyesi (başvekil­lik gibi) idi.

3. Napolyon bu birleşmiş heyeti iyi gözle seyretmedi, Ren nehri ikliminde meydana gelen bu kavi hükümet, İtalya hü­kümetine benzemiyordu. Kuvvetler dengesi bozulmuştu. O yüzden İtalya'dan Alp dağlan hududundaki Savoa ve Miş'i aldığı gibi bir taraftan da kaybettiği bir şeye karşı bir şey ka­zanmak istediysede Bismark red cevabı ile yetindi. Bunun üzerine Hollanda kralına müracaat ederek Lüksenburg bü­yük dukalığını para karşılığında satın almak arzusunda bu­lundu. Anlaşma mümkün oldu. Pazarlık edildi. Feragat ve in­tikal senedi imzalanırken Bismark, heylulet, yani araya girerek işi bozdu. Fransa, Meksika seferinin hatasından dolayı

yıpranmıştı. Paris Bismark'ın muhalif elini kıramadı. Lüksen-burg dukalığının bitaraflığını ilanıyla gördüğü hakareti çiğne­di. Askeri bakımdan kuvvetlenip teşkilatlanmaya kuvvet ver­di . Bir fransız tarihi diyorki:
Bu aralık İspanyollar, kraliçe 2. İzabellayı tahttan indirmiş­ler, daha çok hürriyet sever ve verir bir hükümdar aramaya çıkmışlardı. Geçici hükümet reisi görevi deruhde eden mare­şal Pirim, İspanya krallığı tacını Prusya kralının yeğenlerin­den Leopold dö Hohenzollerne teklif etti. Fransa hükümeti bunu protesto etti. 4/temmuz/1870 tarihinde Prusya hükü­metinin nezdindeki sefiri mösyö Benedetti'yi Ems şehrinde Prusya kralı 1. Gilyoma yolladı. Vazifesi, akrabasından bulu­nan Leopold dö Hohenzolleri İspanya kralığını kabul etme­mesini sağlamak için, yardımlarını istemekti. Kral uygun davrandı. Prens itaat etti. Böylece Fransa büyük ve önemli diplomatik bir başarı göstermiş olmakla avunmaktaydı. Fa­kat Fransada var olan savaş taraftarları Prusyanın pek daha çok güçlendiğini görmek istiyorlardı.

Fransa hariciye nazırı mösyö dö Garamot, sefir Benedet­ti'yi, prensin İspanya krallığı teklifine göstermiş olduğu çe­kinmeden vazgeçerek bir daha evvelki fikre dönmemesi hakkında kraldan taahhüt almasını istedi. Kral bu sefer red cevabı vermeyi uygun gördü. Prens Bismark bu olan bitenle­ri telgraflarla haber almakta idi. Fransızlara göre Bismark, Prusyanın Fransadan daha kuvvetli ve hazır olduğunu bildibinden fırsatı kaybetmemek için, kralın telgrafını değiştire­rek gazetelere:

Fransa ahalisi ayaklandı. Durumun sabırla metanetle madde, madde tetkik edilmesini ve mecliste olayın müzake­resinin yapılmasını tavsiye eden meşhur Tiyers'i hain ve Prusyalı diye tahkir edip adamın camlarını taşladılar. Sokak­larda, Berline! Berline! diye bağırıştılar. O gece meclisi me-busan ilanı harbi tasdik etti. Bismark Fransız hükümetinin hatasından istifadeyi bilmişti. Fransa müşkül bir duruma düşmüştü. Avusturya, Rusların tehdidi yüzünden kımıldıya-miyordu bile. Fransa ile anlaşarak müşterek bir hareket yap­ma arzusunu taşıdığı halde tehdidlerden dolayı, bir şeye te­şebbüs edemedi.

İtalya, 3. Napolyondan Roma'nın kendisine verilmesini te­min hususunda talepte bulundu. Napolyon razı olamadı. İn­giltere ise, Fransanın küçülmesinden dolayı her halde bir üzüntüye kapılacak değildi. Savaş, 3. Napolyon'un ummakta olduğu neticeyi vermedi. Meç ve Sedan mağlubiyetlerini Pa-ns'in muhasaraya maruz kalması takip etti. Sonunda Pa-ris'de düştü. lO/mayıs/1871'de Frankfurt şehrinde yapılan anlaşma gereğince Fransa; beşmilyar frank savaş tazminatı Ödemeğe ve Arsas-Loren'i terke evet demek durumuna razı oldu. imparatorun Sedanda esir düşmesi üzerine Fransızlar 4/eyIü!'de müdafaİ milliye hükümeti idaresinde olarak cum­huriyet ilan etme yolunu seçtiler. Meç Prusyalıların eline düşmek üzereyken, Rusların hariciye nazırı Gorçakof, büyük devletler kabinelerine, Rusya'nın Pariste yapılan sulh karar­larını yok sayarak Karadeniz'deki hukuku hükümranisini ye­niden tanzime karar verdiğini bildiren, genel bir layiha gön­derdi. 29/ekim/1870'de yazılan bu layiha avrupanın tama­mında büyük heyecanlar duyulmasına sebeb oldu.

Fransa, bunu bir kahpelik olarak kabul etti. BabıâÜyi ise, müthiş bir telaş sardı. Bunlar olmaktayken Osmanlı devleti­nin içişleri ve siyasiyesi de şu durumdaydı: On senedenberi maliyenin vaziyeti vahim durumunu devam ettirmekteydi. 1287/1870'de muntazam borçların yekünü 1 milyar franka yükselmişti. Âlî paşanın vefatı sırasında hazinenin 130 mil­yon lira borcu olduğunu Lütfi tarihi yazmaktadır. 1869'da ya­pılan; büyükborç (mazinin hesapları) temizlenmeden vede istikbal teminat altına alınmadan sarfetmeye devam ediliyor­du. Memurlar ve müstahdemler maaşlarını zorlukla alabili­yorlardı. Mal sandıklarında para bulunmuyor, hatta hazine tahvilleri dahi ödenememekteydi.

Bu hal hükümetin iflasının pek yakın olduğunun gösterge­siydi. Vergi koyma ve toplama düzeni şekillerinin ıslah edil­mesi hâlâ düşünce planında kalmakta idi. Düşünülen tedbir­lerin en belirgini, gerek kara gerekse deniz askerinin sayısı­nın azaltılmasından ibaretti.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Ordu'nun Durumu OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 9:55 pm

Ordu'nun Durumu


1286/1870'de silah altında bulunan asker miktarı 160 bin kişi civarındaydı. Bunlar hassa askerleri ile beraber 6 orduya taksim edilmişti. Bu altı ordu, 36 tane piyade nizamiye alayı­nı teşkil etmişti. Bu hesaba göre piyade asker yekünü 120 bin civarında olmaktaydı. Her ordunun 6 alay piyadesi vardı. 4 alay süvarisi, 1 alayda topçusu, 5 batarya topu mevcud olup, iki fırkadan meydana geliyordu. Bu 6 ordudan başka

f rka daha vardı ki, biri 10 bin kişiden mürekkep olduğu İde Girid'de, 5 bin kişilik başka bir fırka Trablusgarb'da,

_ 5 bin kişilik firkaysa da Tunus'da bulunmaktaydı. Bunlardan başka Beyoğlu kışlasıyla Çanakkalede, Tuna sahilin-

Venedik körfeziyle Bozcaada, Midilli ve anadolunun bazı kalelerinde 5 bin asker daha vardı.

Kura ile asker almak icab ettiğinde asker veren eyaletler şunlardı: Arnavutluk, 10 bin-Bosna, 30 bin-Sırbiye, 20 bin-Memleketeyn (Romanya), 7 bin-Mısır, 20 bin-Tunus ve Trab­lus 10 bin-genel yekûn ise 97 bin kişiyi buluyordu. Bunlar­dan başka gerektiğinde başıbozuk adı verilen gönüllü asker toplanmaktaydı. 1870 sonlarında Asir taraflarında asayişte mini için, 7. ordu adıyla bir ordu düzenlenmesine girişildi.

Asir emiri Mehmed bin Ayd, Tihameye kadar yürümüş, hatta Hadide'yi basmış. Bu sebeble Yemen olsun, Mekke ta­rafları olsun birtakım sıkıntılara düşmüştü. Ferik Redif paşa komutasında Yemene 18 tabur ve Mısırdan 20 bin asker sevk olunmuştu. Bunun sonucunda Asir meselesinin kapan­dığı görüldü. Yeniden bir Yemen vilayeti kurulmasına girişildi. Girid ihtilali sırasında ordu İle donanmanın noksanları ortaya çıktı. Tarih-i Lütfide; donanmanın 4 kıta zırhlı kapak ile bir kapaktan başka 8 firkateyn, 9 korvet, 13 aviz Ö, 4 duba, 28 nakliye vapurundan meydana gelmekteydi, yani 66 par­çadan ibaretti ve 1700 topu ve bunlardan başka biri kapak, biri firkateyn 15 adet korvet olarak 63 tane yelkenli gemi vardı dedikten sonra biraz a'şağida, 94 parça harp gemisi mevcud olup, bunların yekünü 5 bin bu kadar beygir kuvve­tinde idi. Bunlardan başka, biri taş tezgahında hemen yapı-"P ve diğeri Tiriyeste'den hazırlanıp gönderilen 5yüzer bey­gir kuvvetinde iki zırhlı daha mevcud olup, sefine yani gemi bulunduğu, devamlı 12500 tüfeklininhazır olduğu o zama­nın evraklarında görülmüştür. Diyor.

Fethi Bülend'de bu sene gelmiştir. Hüseyin Avni paşanın yaptığı tensikat yani, orduda mevcudu azaltma hareketinden sonra, askeri kuvvet 4 sene nizamiye, 1 sene ihtiyat ile redif sınıfı Öncesi, redif sınıfı sonrası ve başıbozuklarla yerli asker­lerden ibaret olup, tahminen yekünü 792 bin nefere varır. İş­te bu teşkilat üzerine rumeli şebeke-i hudududiyesinin kurul­ması meydan buldu. Rumeli kumpanyası dediğimiz Baron Hirş kumpanyası (şirketi) bu sırada imtiyazlar elde etmek suretiyle bir taraftan İstanbul üzerinden, diğer tarafdan Dede-ağaç cihetinden ve Selanik yönünden inşaata başladı. '

Ziraat ilerleyememiş, köylüler için çok ağır olan yol bedeli parası valilerin menfaatine yaramaktan başka bir şey değildi. Maden ve maden ocakları kanunu karışık bir tarzda tanzim edilmesi gerçekleştirilmiş, içdeki gümrükler iç ticaret ve sa­nayii sektelere uğratmış, maliye de intizam ve düzen yeter­sizliğinden mahvolmuştu. Aşar meselesi ahalinin başına bir bela kesilmiş, vergi alım ve hesaplamaları iyice bozulmuştu.

Fransa ile Almanya arasındaki savaşın sonucu ve onun getirdiği siyaset havası Osmanlı hükümetini de, alakadar ha­le koyup Prusya-Rusya-Avusturya arasında yakınlaşma baş­laması, Fransızların mağlubiyeti, babıâiiyi düşüncelere sal­mıştı. Bizde, vekiller heyetinde sıkı bir merkeziyetçilik politi­kası seçilme yolu tatbike itina gösterilmeye başlandı. Zaten bunun neticesindendirkİ, Alî paşa Mısır Hidivi'nin serbest bir tarzda yaptığıişlemleri tahdid ile durdurmuş ve elindeki zırh­lıları ve diğer malzemeleri İstanbul'a getirtmiş, Mısır üzerinde tatbike konulan bu muamele, Tunus ile Trablusgarb bölge­sinde bir ders-i ibret, niyetine oralardakilerde hisselendi.

Öte taraftan, Balkan yarımadasında, Atina-Bükreş-Belg-rad arasında devamlı bir haberleşme gözlemleniyordu. Avru­palıların vaziyetleride son tahminlere göre şu durumdaydı: Cermanya Almanlar birleşmesi sağlanmış, 2. veya daha aâı derecede bulunmakta olan bazı Alman hükümetine fak muhtariyetler verilmiştir. Ancak meydana gelen yeni hükümet, askerlik bakımından bir atfınazar yapılırsa sulandı­rılmış bir Almanya idi. Gerek askeri görünüşü gerekse siya­set dünyasına getirdiği tesir ile en birinci imparatorluk oldu-âunu göstermekteydi. İtalya tabii ki, Almanya'ya tutkundu. O da, milli tekamülünü sağlamak üzereydi. Arzu etmiş oldu-qu payitaht Roma'yı elde etmişti. Sadova savaşı akabinde Venedik'i, Fransa savaşı neticesinde Roma'yı aldı. Şunun bu­nun felaketi üzerine kurulmuş bir hükümet ortaya çıktı. Hatta Fransa'ya düşman kesildi. Donanmasını çekememeye baş­ladı. Avusturya'nın varlığına rağmen, Petrevil ve İstirya vila­yetlerine göz dikti. Avusturya menfaatini gözetmek için itaat­li bakışlarını Berlin'e çevirmişti. Rusya'ya karşı, dikkatli, do­ğuya bakarken Almanların hususi himayeleri içinde, müte­caviz bir vaziyet sergiliyordu.

Şimdi, üçlü ittifakın başlangıcı bu siyasi vaziyettendir. Fransa; büyükçe bir cumhuriyet şekline girdiğinden Alman­ya için, tek hükümet şeklinde bulunan her hükümet için şüp­heli bir komşu sayısına katılmış oldu. Rusya ise oda başlı ba­şına bir tehlike kesilmişti. Paris antlaşmasını kendi eliyle yırt­tı. Ancak istediğine tamamen sahipotamamıştı. Prusya'ya savaş esnasında göstermiş olduğu anlayışlı tavrının hakketti­ği mükafatı görememişti.

2. Aleksandr ile 1. Gilyom abasında gayet büyük bir gizlilik içinde yürütülmekte olan dostluk görüldü. Böyle olmakla be­raber Çar, doğuya aid tasavvurlarındaki sebatı saklamıyordu. İngiltere 1870 savaşında adeta dilini yutmuş gibi hiç ses et-memişti. Bunların başında bulunan lord Gladaston, iç işlerde 'slahata dalmış, barıştan başka bir şey onu cezbetmiyordu. ^ynca, İngilterenin Ruslara muhalefeti her zaman için Fran­sa'nın yardımını hemen yanı başında bulmasına bağlıydı.

Fransa ise kanadı kırık bir hal içinde çabalamaktaydı. Rus­ya'nın arzu ve niyetlerine doğrudan doğruya Avusturya'da pek karşılık veremezdi. Çünkü sırtındaki İtalya da onun ayrı bir sıkıntısıydı. Bu vaziyet karşısında Osmanlı devleti için ufuklar pek aydınlık değil, bilakis karanlıktı. Hakikaten 4 se­ne sonra büyük bir fırtına çıkması neticesinde Berlin antlaş­ması hükümlerine boyun eğmek mecburiyeti doğdu. Rusya hariciye nazırı Gorçakof'un yazısı Paris antlaşmasına bundan evvel indirilmiş darbelerin tamamlayıcısıydı.

Bundan evvel, Eflak ve Buğdan'ın birleşmesi de yazılı ant­laşmanın hükmünün kaldırılmasına bir giriş dense yeridir. Özellikle avrupa 1272/1856 ıslahat fermanının yerine getiril­memiş olduğuna kani idi. Hatta o zaman adı geçen ferman hakkında ve içinde yazılanlara göre İngiltere, Fransa, Rusya hatta devlet-i âliye taraflarından yapılan tetkikler, neti-cede şöyle bir hükme varmak kabil olmuştu: "Tanzimat cedve-lînde ihmal edilen vaadler, elde edilen ilerlemelere nazaran tesbit kabul etmez derecede çoktur." Bu hüküm 1868 sene­sinde verilmişti. Fuad paşanın hariciye nazın bulunduğu sıra­da 25 bendden meydana gelmiş 1868'de Londra, Paris, Vi­yana, Berlin, Petersburg ve Floransa da bulunan, Osmanlı elçilerine gönderilmiş layihada bu tarafı pek çok örtülü bir şekilde itiraf edilmiştir, "resmi yazışma muharrerat-ı resmi­ye sh. 90-102" Gorçakofun yazısı üzerine İngiltere şiddetli bir protesto çekti. "İngiliz hariciye nazın tarafından yazılan cevapda: anlaşmış devletlerden hiç birinin rey ve rızası alın­madan fesh etmeye kalkışmak, İngiltere devletinin uygun görmeyeceği hususattandır. Şeklinde olan bilgiyi veren İngili-z elçisine Rus başvekili Gorçakof, bahsolunan eski maddeyi-feshetmeye kesin kararlı olduklarını söyleyerek eğer, Os­manlı devlet adamları buna muhalefet edecek olurlarsa Rus­ya devleti ordularını bir tek kişi ilave etmeden himayesi altında görünmekte olan doğu hristiyanlanna bir işaretle dalgalar halindeisyan hareketlerine girişeceklerini ifade etmişti. (Mirat-ı hakikat) Versay'da yani Paris'de bulunan prens Bismark ile haberleşmeye girişti. Rusya'ya karşı harp ilan etmeyi ta­lep etti. Avusturya da söz konusu yazıdan dolayı pek üzüidü. Bismark, Avusturya-nın Fransa ile birleşmemeleri için Rus­ya'ya eğilim göstermeğe muhtaç olduğundan epeyi sıkıldı. Diğer tarafdan, Fransanın lehinde olmak ihtimali bulunan İn-giltereyi de kırmak istemiyordu. Paris antlaşmasına imza koymuş bulunan büyük devletlerin, yeni bir konferans toplu-yarak, vaziyeti tetkik etme teklifinde bulundular. Bu teklif hem Petersburg'da hem de Londra'da kabul olundu.

Londra konferansında, 1856 antlaşmasının söylemekte ol­duğu Tuna nehrindeki gemilerin serbest şekilde dolaşmaları­nın açılmasıyla devlet-i âliyenin boğazları açıp-kapamak hakkını yeniden tasdik etmekle beraber, Karadeniz'in taraf­sızlığını temine muvaffak olamadı. Rusya'nında istediği buy­du. Osmanlı devletine ait deniz gücü dünyada 2. derecede bir donanma olma vaziyetine ulaşırken, 20 den fazla zırhlı gemisi 80-100 kadar da ahşabtan da olsa harb gemisine sa­hipti.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: MAHMUD NEDİM PAŞA'NIN SADARETİ OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 9:56 pm

MAHMÜD NEDİM PAŞA'NIN SADARETİ

Ali paşa, 1288 cemaziyelahirinin 21. /8/eylül/1871'de Be-bek'deki yalısında vefat etti. J3u vefatın neticesi Büyük Mus­tafa Reşid Paşa ekolünün sona ermesi demekti. Buna karşı­lık istibdad kapısı sonuna kadar açılmış oldu. Padişah ne hikmet ise, Ali paşadan çekinirdi. Hatta yakın ve sevdiklerin­den birisine birdefasında: "Şu kanapeyi görüyormusun? Âlî Paşa, bana nice geceyi bunun üzerinde sabahlattirdi." De­miştir. Alî paşadan sonrada sadarete Mahmud Nedim paşa geldi. Hariciye nazırlığı Sururi paşaya verildi.

Sultan Abdülaziz, Âlî paşanın vefatı üzerine geniş bir nefes aldığı halde, devletin içişleri yeni bir sıkıntı ile karşılaştı. Mahmud Nedim paşa sadrazam olunca Âlî paşa ekibi de bi­rer birer iktidar mevkiinden sükut etmeğe başladı. İşlerimiz i-daresinde bir sağdan geri dönüş görülmeye başlandı. Haki­katte padişah, sadaret fermanını takip etmek bir dereceye kadarda göz boyamak fikriyle: "CIygun gördüğümüz ıslaha­tında tamamının yerine getirilmesi, hukuk-u umumiyenin muhafazasının temini, bütün ahalinin adaletin en mükem­meli ile yönetilmeleri hususuna büyük bir dikkat ve itina gösterilmesiyle beraber yinede, bütün şer'i mahkemelerde ehliyet ve iffet sahibi istikametleri sağlam kimselerin bulun­ması, nizamiye mahkemelerine havale olunan işlerin de, sa­hih adalete uygun ve hakiki hukukiyeye tevsiki.." Mealinde bir yazıyı göndermişti. Fakat Tarihi Lütfi diyorki: <Bir müd­det sonra anadolu ve rumeli taraflarında, şimendi-fer(tren)ler yapımına başlandı. Nehirler vasıtasıyla da mu­amelelerde kolaylık, ticari ve sanayi bakımdan mahallerin yaygın şekilde istifadesine dikkat olunmasını beyan eden bir tezkere-i seniyye babıâliye gönderildi ve bu da ilan olun­dum Azbir müddet geçtikten sonra padişahın dama oynama düşkünlüğünüanmak için; "valiler dama taşına döndü!" söz­leri işitilmeye başlandı.

Mahmud Nedim paşa, sadaretinin başlangıcında, valilerin değiştirilmesini uygulamaya koydu. Mevkiini sağlamlaştır­mak için, Şura-ı devlet reisi Kâmil paşanın, maaşını 25 bin­den, 75 bine yükseltti. Rüsumat emanetine; 10, bahriye neza­retine 75 bin, nafıa ve ticaret nezaretine 50 bin kuruş zam, hariciye ve maliyenezaretlerine de birer müşir tayin ettirdi, iç işlerde meydana gelen olayları takip edecek olursak, işlerin idare tarzının dabaşka bir kalıba döküldüğünü müşahede edebiliriz. Rus sefiri İgnatiyef de, Âlî paşanın vefatından sonda, geniş bir nefes almış, artık icraatının gücünü sergile­yebilirdi-
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Tunus OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 9:58 pm

Tunus


Önem taşıyıp çok alaka çekici bir olayda Tunus mesele-siydi Tunus valisi Sadık paşa tarafından özel bir vazife ile Floransa'da Hayreddin paşa bulundurulmaktaydı. Paşa, ital­ya ile yapılmış istikraz yani borç meselesinin çekişmelerini, babıâli'ye anlatmak için İstanbul'a gelmişti. Dönüşü sırasın­da Tunus valiliğine dair bir fermanı da götürdü. Bu ferman da, Tunus eyaletinin (imtiyazlı veraset) ile verilmesi ihalesi beyan edildiktensonra deniyorki: O sıralarda bü ferman Tunus'un ecnebi devletler poitikasına karşı, hu-kuk-u padişahı ile onun himayesi altına girmiş olduğunu ve verasetin icabatından valilerin istiklali olduğunu kuvvetlendi-ren bir husus olarak telakki edildi. Tebeddülat yani değişiklik, tevcihat, tenkihat, tasarrufat, birbirini takip etti. Tenkihat ve tasrifat komisyonunun 50 bin 200 kese (25 milyon 100 bin kuruş) masraf düşürdüğü ilan edildi.

Tarih diyorki: <Önceleri her gün bir türlü duyulan icraat ve düşüncelerin deliceleri, akıllı kimseleri şaşırtır hayretlere düşürürdü. Hele Istanbulda basılan ve avrupadan gelen ga­zetelerde yazılan icraatlar alaycı düşüncelerle çok ayıplanı­yordu! > Hatta bu karışıklık arasında ilanı yapılan vekiller he­yeti programı, birincisi kara ve deniz kuvvetleri, 2. maliye, 3. adliye 4. maarif, 5. zabıta idaresi, 6. da vilayet idaresi usulü olmakla ne var ki, hariciye unutulmuştur.

Abdülaziz han'ın, Mahmud Nedim paşaya yaptırdığı ilk iş ve emri belki de başhcası, otuzbeş senedir devlet idaresinde devam etmekte olan ve tanzimat-ı hayriyenin esasını teşkil eden can, mal ve ırz emniyeti maddesini baltalayan sürgün ve uzaklaştırma emirlerini verebilmesidir. Keyfi idare, şahsî garaz devletin geleceğini mahv etmekteydi.

Bu cümleden olmak üzere serasker Hüseyin Avni paşa as­keri masraflar dolaysıyla doğum yeri olan İsparta'ya, İşkodra valisi müşir davetçi İsmail paşa Trabzon'a sürgün yollanarak maliye eski nazırı Şirvani Rüşdü paşa, veliahd şehzade Mu-rad efendiye kendini yarandırmak için Kurbağalıdere cadde­sini düzeltmekleri itham ve şehremini Haydar efendi, ma-beyn başkatibi Emin bey, zabıta nazırı Hüsnü paşada çeşitli yerlere sürgüne gönderildi. Bu işlere ait yazılan tezkerelerde­ki: Yapılmış bulunan tahkikatta ve tetkikatta bundan böyle ortaya çıkacak vaziyete göre cezalarının şiddetlendirileceği şimdi halde tahakkuk eden, kötü idare ve kullanımdan dola­yı uzaklaştırdıkları.. Satırları şeklindeydi ki, bu tarz daha sonra keyfi sürgünleri usulü olmuştur. Bu sürgün meselesin­den Bağdad valisi Midhat paşa da nasibini almıştı. Paşa Bağ-dad'da ortaya koyduğu ıslah, terakki dolayısıyla o vilayetten devlet hazinesine para göndermek ve emsalinde karşılaşıi-madıgı halde, senede 250 bin lirayı göndermeyi taahhüd et­mişti- Ancak Mahmud Nedim paşanın ıslahat komisyonu işin bu tarafını göz önüne almıyarak, vilayetin genel masrafından 24 bin kese tenzilat yaparak, nakit olarak istemiş ve bunun üzerine paşa istifa yolunu seçmiştir.

Yolculuğunda Sivas'a tayinini haber aldı. Hayat-ı Siyasi-ye'de deniyor ki: "Vaziyete göre Mahmud Nedim paşa, Rus­ya politikası tarafdarından olduğu için sadaret makamına aelmesiyle birlikte elçi general İgnatiyef in tavsiyesiyle Bul­garların rum patrikliğinin otoritesinden ayrılarak müstakil Exsharzhk idaresi kuruldu. Bu da, devleti başka bir idare şekline koymak niyetiyle geçmiş dönemde yapılan her şeyin tamamını bozmaktı. Evelce yapılmış bulunan demiryolları mukavelesini feshetmişti. Vilayetler nizamlarını değiştirip, küçük, küçük valilikler kurmaya kalkışıp, bu yeni düzenin gereğinden olmak üzere, Sofya'yı Tuna vilayetinden ve Şar-kikarahisarı, Trabzon'dan, Maraş'i, Adanadan ayırıp başka başka valilikler teşkil etmiş olduğu gibi, Bosna'nın öbür ucunda olan Hersek sancağını, daha yakında olan Yenipazar ile birleştirip orayı da bir valilik yapmış ve bütün vilayetlerin tahsis ve masraflarında hesapsız ve ölçüsüz indirim ve yük­seltmeler yapmış olmasıyla, her mahallin idaresi bundan menfi olarak etkilenmişti. Bu etkilenme sonucu, memurla­rın suistimalleri, zabıta ve vergi memurlarının her birinden şikayetler başlamıştı." En tşarib karşılanı da payitaht dışın­daki memurların çoğunluğunu belkide tamamı ya azil ya da yerlerinden başka mahallere nakil olunmasıydı. Devlet böy-!ece adeta bir müteharrik kitle haline gelmişti... Mithad paşa Sivas'a gitmedi. Tayini Edirne valisi olarak yapıldı.

Çok dikkat çekici idari tedbirlerinden biri de, jurnalci me­murların ihdasıdır. Bu memurların işi babıâiiye durmadan tetkik için evrak göndermeleriydi. Mahmud Nedim paşa bu sırada tanzim etmiş olduğu bütçede üçmilyon lira fazla gelir göstermekteydi. Öte yandan da, maliyeyi Galata sarrafların­dan 1 milyon 100 bin lira borç almış olarak ilan ediyordu. Eski bir cedvele göre harici ve dahili genel devlet borcu 138 milyon 674 bin 780 ve her iki borcun faizi senede 8 milyon 457 bin 485 lira idi.

1288/1872 bütçesinin dengesine göre umumi gelir: 20 milyon 700 bin lirayı aşmış olduğu görülüyor idi. 1289/1272 senesi, Bulgar eksharzliğınm kuruluş tarihidir. Eksharzh"ın İs­tanbul'da oturmasına karar verildi. Hatta huzura çıkarak bir teşekkür konuşması yaptı. Padişah da, bu nutka uygun bir nutukla cevap verdi. 1286/1869 senesinde Âlî paşa daha sadrazamken düzenlenmiş bulunan fermanda Eksharzhın icab ettikçe Fener semtinde bulunan Bulgar papashanesinde ikamet etmeye izinlidir açıklaması yer almıştı.

Mahmud paşa vilayetlerin tahsisatını keserek, elde nakit bulundurmak için, görünüşde %10 esasda %20 faiz ile Küçü-koğlu Agop isimli birinin vasıtasıyla tezelden 10 milyon lira­lık borç antlaşması yapmıştı. Burada Rasimbey'den bir not aklıma geldi. Takdim ediyorum, Rus sefiri ignatiyef gerek sa­raya gerekse sadrazama kendini kabul ettirmişti. Fransa ve İngiltere ile hem bizimle iyi ilişkiler kurarak mesleği dolay-sıyla babıâliyi ele almıştı. Sureti hakdan görünüp de nice hile ve ifsatlar ve nice suistimaller ile tanzim-i usulü ihlal edici yollar açmıştı. Âli paşa tarafından tehiri yapılan Bulgar eks-harzhlığı beratını, Mahmud Nedim paşa Rus sefirin talep ve teklif etmesiyle birlikte hemen vermişti. Böylece Bulgaristan da Rusların tesir ve nüfuzunun fevkalade kuvvetlenip de ge­nişlemesine müsaade etmiş oldu.

Rumeli demiryol hattının yapılmış olması Rusyanın işine, gelen bir husus değildi. Tabii, Önlemeye çalışacaktı. Rus elçisinin tavsiyeleri neticesi adını andığımız demir yollarının Yapılması müteaahid Baron Hirş'len yapılmış mukavele ça-lısma masrafının ve imtiyaz müddetinin uzunluğu vesile edi­lerek değişikliğe uğratıldı. 2300 km. lik inşaata mahsus 1. 980 bin hisse senedi o vakte kadar bitmiş olan yarısı kadar imalata ve imtiyaz bakımından indirilmeye matuf müddete karşılık, Baron Hirş'e terk edilerek yüzbinlerce liralık irtikap yapıldı. (Mirat-ı Hakikat)

Bu parayı saraya yetiştiriyordu. Paşa, bahriye nazırlığında bulunduğu sıralarda bile, padişahın hoşlandığı hususlarda bilgi sahibi olmuş bütün lezzet ve iştahını genişletmeye çalı­şıp bir hayli hizmetler etmiş olduğu gibi, sadrazamlığında da­hi, saraydan akla gelen ne olur ve istenirse hiç bir engel çı­karmadan yapmaya başlamıştır. Bir zamanlar resmi çalışma ve muamelesinde babıâlinin imtiyaz kuvvetine ve nizam ile kanunu devletin hükümlerine riayet etmeyi seçen padişah, bundan sonra bu şekil davranıştan vaz geçti.

Bir sene içinde Sultan Abdülaziz, tamamen değişmişti. Bu sıralarda da Hanri Martin tüfeklerinin ordu tarafından kabulü bu sene içinde gerçekleşmiştir. Padişah, sadrazam M. Nedim paşanın ahali arasında çoğalmakta bulunan itibarsızlığını kö­tü idaresini haber almaktan uzak kalmıyordu. Hatta çok geç­meden azlederek yerine Edirne valisi Mithad paşayı sadaret makamına getirdi. Şimdi burada A. Rasim bey iki ayrı müta­laa vermiş onları nakledelim:
arzusuna düşürmüş olduğundan Âli paşa irtihal-i dan beka eyledikte, Mahmud Nedim paşa sadarete gelince Sultan Abdülaziz'i talim ettiği yola sevk etti. Yine: Sultan Abdüla-ziz tarafından M. Nedim paşanın açtığı yoldan aldığı lezzed-den, bir taraftan da icraatların bırakmış olduğu kötü tesir­lerin neticesinden çekinmiş olduğundan genel bir hosnud-suzluk karşısında bir özür, bir tarziye makamında olmak üzere Nedim paşayı geçici olarakda olsa feda edip, gerek ahali gerekse ecnebilerin nazarında ona mesuliyet yükledi. Hüseyin Avni paşa gîbi sözü geçen kimsenin kin ve düş­manlıklarından gelecekte de nefsini koruyabilmek tedbirine başvurarak, Midhat paşanın Bağdad valiliğinden dönüşün­de, Edirne valiliği ile İstanbul'dan uzaklaştırılması için, M. Nedim paşanın İsrar ettiği bir fikri seçmesi garazkârlıkla tefsir edip Midhat paşayı sadaret makamına getirip, Mah­mud Nedim paşayı da, görünüşte ikbal makamından indirip, uzaklaştırmakla efkarı umumiyeyi taraftar saydığı birişie tatmin etti zannma kapıldı.

Lütfi tarihi diyorki: Mirat-ı Hakikat diyorki: UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Hersek İhtilâli OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 9:59 pm

Hersek İhtilâli


Padişah, "NedinV'siz olamıyordu. Sultan Abdülmecidin saltanatının sonlarına doğru 25 milyon derecesindeki Os­manlı borçları 12 senede 250 milyona vardı. Sultan Abdüla-ziz elan Mahmud Nedim paşa'nın sadaretini özlemekteydi. Onun azlettikten sonra Mithad paşa ve büyük Rüşdü pasa, Şirvanizade Rüşdü paşa hatta Hü-seyin Avni paşa sırasıyla sadrazam oldukları halde, iktidarda fazla kalamamışlardı. Ef­karı umumiye ise, Mahmud Nedim paşanın adamakılli aley­hinde idi. Efkarı umumiye yalnız bunun aleyhinde olmayıp, Paris antlaşmasından sonra diğer devletlerin kefaleti altına alınmış olan Osmanlı mülkünün tamme-i istiklali, Romanya, Sırbiya, hatta Karadağ muhtariyet idareleriyle bozulmuş, Londra konferansı bunlara tüy dikmişti.

Avrupanın müdehalesi yüzünden ortaya çıkan ıslahat fikri­nin de hristiyan reayayı itidal ölçüsünden çıkarmasından da memnun değildi. Şirvanizâdenin sadrazamlığı esnasında meydana gelen bir hadiseyi buraya yazmadan geçemedik. Bu hadise 1291/1874 tarihli, bir mebuslar meclisi kurulma­sına aiddir.

Rüşdü paşa yalısında, toplanan adliye nazırı Midhat paşa ile beraber bir kaç vekilden ibaret bulunan özel bir encümen devletin halini ahvalini ortaya koyup meydana çıkan kötü vaziyeti mümkün mertebe önlemek ve tanzime başlangıç ol­mak için, bir layiha kaleme alınmasına karar vermiş ise de, Şirvanizade huzurda, mebuslar, kanunca sözlerinin meydana getireceği tehlikeyi anlayamadığından, böyle bir layiha hazır­lığından bahsederek, Midhat paşanın Selanik valiliği ile uzak­laştırılmasına, biraz sonra da kendisinin Halep valiliğine tayin ile sadaretten düşmesine sebeb olmuştur. Midhat paşa tara­fından kaleme alınmış bu layihanın bir kısmında o zamanın rlüsünce-i umumiyesindeki şu anlayış: Deniliyor.

Görülüyorki, ecnebilerde, hemşehrilerde devlete ıslahat yapmasını tekrar tekrar talep ve tavsiye etmekteydiler. Anla-şılıyorki, burada devlet bir maneviyat-ı mazlume, yâni lâzım gelen, ıslahat ve tensikatın yani düzenleme ve hafifletme işi­nin son şekil ve tesir derecesini bilemeyen bir kitİe-i kötülük­tü, işte bundan biraz sonraydı ki, Panslavizm propogandass, Hersek ve Bosna'da çok önem taşıyan bir ihtilali uyandırı­yordu. Avrupalıların dedikleri gibi Osmanlı hükümetinin du-Çar olduğu ve ödemesi gereken derd, günden güne daha da ağırlaşıyordu. Her 15-20 senede bir şiddetli bir sıkıntıya tutu­larak, avrupayıda sarsmaktaydı.

2. Aleksandr'da, Çar Nikola gibi, kendisine bir tabii koru­yucu bakan milyonlarca ortodoksu korumayı mukaddes bir vazife gibi sayıyordu. Londra konferansının da söylemediği Paris antlaşmasının hakaretinin acısını çıkarmak arzusunu taşımakta olup, yine bu tarihlerin anlattığına göre Gorçakof, Almanya başvekili Bismark'ın sahip olduğu başarıyı çeke­mediği için, siyasi hayatına şanlı bir netice koymak arzu ve emeliyle çırpınıyor, Bismark'ın şan ve şerefi çaresiz Gorça-kofa gözünü yumdurtmuyordu.

Diğer tarafdan panslavizm neşriyatı dinsel siyasetin, neti­ceye verdiği başarı ile hergün büyüyor, Romanya, Sırbiya, Karadağı harekat merkezi seçmiş, buralardan adalara yaptı­ğı teşviklerle Bosna ve Hersek'i Bulgaristanı hercü merç edi­yordu. Eyalet ve akalimi Yunaniye panslavizmin gözünden düşmüştü. Panslavizm, büyük yunan devleti fikrini, maksadı­na uygun görmüyor, Viyana kabinesinin Belgrad ve Bükreş üzerinde tesis etmiş olduğu baskıdan kuşkulanıyordu.

Avusturya 1291/1874de Sırbiya ve Romanya İle ticaret antlaşması yapmıştı. 1292/1875 senesinde Rus memurları güney Tuna'da faaliyetlerini arttırarak kendilerini gösterme­ye başladılar. Bu arada Es'ad paşa sadarete, Derviş paşa Bosna-Hersek valiliğine getirildi. Babıâli her tesirden uzak, saray ise devletin idaresini ele almıştı. Ancak bu idare tarzı son derece keyfi olmaktaydı. Mirat-ı Hakikat ihtilal öncesini şöyle anlatıyor: <...Görünen sebeb odurkî: Hersek sancağı­na katılmış bulunan Nevesin kazası hristiyanlarından 160 kişi koyun vergisinin çokluğundan, zabıtaların zulmünden dolayı, Karadağa geçerek şikayet etme mecburiyetinde kal­dıklarından Karadağ prensi Nikola vakayı anlatışınızı Rusya devletinin İstanbul sefirine yazarım. Şikayet ettiğiniz Öde­melerin tahakkuku hususunda Osmanlı devletinden, özel bir memur gönderilmesini iltimas ettiririm.> der. Şikayetçi­ler ise, "Karadağ'a sığınmamızdan dolayı Osmanlı devleti bizi azarlar" cevabı vererek köye dönüşte tereddüd gösterdiklerinden Balkan kavimlerinin isyanları daima ya vergilerin tahsilindeki suistimallerden yahud umumi tekliflerin, eşit bir şekilde taksim edilememesinden veya vergi bahanesiyle zu­lüm yapılmasından ortaya çıkmıştır.

prensde Rusya elçisi general İgnatiyef e vaziyeti bildir­mekle beraber bunların uzun zaman iaşe ve ibatelerini, Ka­radağ'ın kaldıracağı yükten değildir. Osmanlı devleti tarafın­dan biran evvel yerlerine dönmelerini sağlamalarını elde edi­niz, şeklinde ricada bulunmuş imiş.

Esad paşa bu fesadın içinde Rusların tahriklerinin bulun­duğunu ve nice senelerden beri gerçekleştirilmeye çalışılan­ların, Bulgaristanda yapılmaya çalışılan ifsat hareketlerinin, Sırbistan ve Karadağ yardımları ile Bosna tarafından meyda­na getirilmek için yapılan, bir planın başlangıcı bulunduğunu anladığından ürküp, şaşırmış vede herhangi bir şeyi yapma­ğa iktidarı olmadığından, tereddütler içinde kalmış, vaktin geçmesi hadisenin büyümesini sağlayıp vehametin artmasını getirmiştir.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: İsyanlar OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 9:59 pm

İsyanlar


Sadrazam ve serasker Saip paşanın Derviş paşa ile arası açıktı. Firarilerin tahkikatını ona havale etti. Esasen ihtilalin tertipçisi olan rus elçisi ignatiyef, padişah ile Esad paşaya is­yanın teskini hususunda kan dökülmeyip, gerek Rus gerekse diğer devletler konsoloslarına tahkikatın havale edilmesini tavsiye ve kabul ettirdi. Namus ve istiklali devlete kendi elle­ri ile bir darbe indirtmeye muvaffak oldu. Çünkü daha evvel böyle büyük işlerin kararlan kimseye sorulmadan mabeyni hümayuna bağlı ve oraya aid işlerdendi.

Nevesinliler, Karadağdan zafer kazanmış olarak dönünce mültezimlerin zulumlanndan ve vergilerinin servet ve iktidarlan derecatıyla mütenasip uygunlukta olmadığından, emlak senetlerinin değişmesi, karşılığında Osmanlı hükümetinin hazine iç- in vergi almak gibi teşebbüslerinden dolayı hem-şehrileriyle bir cemiyet-i ihtilaliye kurarak müdürü tehdit ederek firara mecbur kıldılar. Üzerlerine giden zabıtaları da öldürdüler. Bu arada Bosna valisi hâla babıâlinin reyini sor­maktaydı. Eşkiya ise Nevesin caddesine siperler yapıp en­gelleri ortadan kaldırıyorlardı. Hatta nasihat etmeye giden mirliva Hüseyin paşa ile Kostan efendiyi de koğdular. Babıâli sert ve şiddetli muamele yapmaktan ve Karadağlıların -harp etmeye olan eyilimlerinin bir ecnebi müdehaleye sebeb vere­ceği endişesi taşımaktaydı. Bu yüzden gösterilmesinin tavsi­ye olunduğu yumuşak tavır, vilayet tarafından yapılan kötü ve yanlış hareket üzerine, ihtilal ateşi Lapoşka'dan Gabele-ye, Mostardan, Avusturya hududuna kadar yayılacaktı. Bazi-yac, Banal ve Piyeveh nahiyelerinin asilerince Karadağ ve Dalrnaçya taraflarından ihtilale katılımlar çoğaldı. Avustur­yalılar, Dalmaçya'ya girecek haydutların silahlarını almak, katılacak olanlara engel olmak bahanesiyle Mitokaviçeye as­ker topladılar.

Maksadları Hersek voyvodalarına Rusyadan yardım müm­kün olmadığını anlatmaktı. Ancak Rusyada yayımlanan ga­zetelerin yazılarının bu planı bozduğu görüldü. Gerek Avus-turyanin gerekse Karadağın bitaraflık ilanları Osmanlı devle­tini oyalama düşün cesinin neticesiydi. Çünkü isyanın Sırbis­tan, Bulgaristan ile Karadağa bulaşması onların hesabına uy­gun sayılırdı. Hakikaten isyan Hersek'den Bosna'ya sıçradı. Banaluka sancağında Kuzara'Garadşika, Rebke sancağında-ki Peridor taraftarıyla Gaçika, İstolçe Beyleke, Terebin kaza­ları kazaları köylerini de sardı. Müslüman hanelerini yakıp geçti. Ferik Selim paşa ricat etmeye mecbur oldu. Eşkiya Karadağ hududuna yakın ve Raguza ile Klaik, Lobeyn, SileL-e yollarının birleştiği noktada bulunan Trebeyni muhasara ettiler. Bundan başka Raguza yolundaki Çarina, Zeviçe, Is-toryine kaleleriyle istolçe, Lobin zapt olunup, Nakşik kalesini de kuşatmak ameliyesine başladılar. Vâli'nin gerek veziri­azam gerekse serasker ile arasında olan küskünlük cevap alamaması gibi aklın alamayacağı bir durumla karşılaşıyor­du. Daha sonra da vali azledildi. Yerine tayin olunan Ahmed Hamdi paşa, harekatı idare etmekten aciz bir kimseydi. Bu sırada ise, Hersek'de ıslahat yapılması hususunda ecnebi devletler tarafından ortak bir tebliğ yayımlamış bulunuyorlar­dı.

Rusya, Avusturya, Almanya (Bismark'ın Osmanlı devleti aleyhinde bu işde teşebbüsleri görülmüştür.) Bir tarafdan, İn­giltere diğer tarafdan ıslah niyetlerini ve konsoloslarına ver­dikleri talimatta Herseklilerin şikayetlerini Osmanlı devleti fevkalade komiseri tayin edilen şura-i devlet reisi Sururi pa­şaya arz etmelerini bildiriyorlardı. Sururi paşa Mostara gitti. Hersek'de 30 tabur piyade 4 bölük süvari askeriyle bunlara karşılık 8-10 bin haydut vardı. Çarpışmaların devam ettiği görülüyordu. Duga boğazı eşkiya elinde bulunduğundan Nakşik'de muhasara altına alınmış bulunuyordu. Peküpolo-viç Levi, Byratiç, Lazarso ve Behke bölgelerinde Noverin, Mesaronoviç, Buğdan Simvoniç isimlerindeki haydut reisle­riyle Rauf paşa kumandasındaki Şevket ve Osman paşa uğ­raşmaktaydılar. Rauf paşanın rahatsızlığı yüzünden Ahmed Muhtar paşa Bosna- Hersek baş komutanlığına tayin edildi.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Mahmud Nedim Paşa Siyaseti OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:00 pm

Mahmud Nedim Paşa Siyaseti


Hükümeti keyfiyeyi Aziziye iflasa, isyanların genişlemesi ve devam etmesi azim bir sıkıntıya gidileceğini göstermek­teydi. Mali ve siyaseti dahiliye ile harici münasebetler nokta-j nazarından en müthiş çukurlara körü körüne düşen bu hükü­met Mahmud Nedim paşanın ihtiraslı elleriyle idare olun­maktaydı. Padişah Esad paşayı azil, Atina valiliği görevinde bulunan Mahmud paşayı sadarete getirmek için 1292/1875de Mahmud paşayı Şura-ı devlet riyasetine getir­di. Üçüncü günü de sadaret makamına getirdi. Mithad paşa­yı adliye'ye, Sururi paşayı Şuray-ı devlete, Hüseyin Avni pa~ sayıda serasker olarak tayin eyledi. O zaman yaptığı siyaset­te İgnatiyef meramını anlatabiliyordu. Hersek isyanının Sır-bistana ve Karadağ'a bilhassa Bulgaristana sıçradığı yağlı paçavralar icab eden işgal kuvvetlerine sahipti. Mahmud pa­şa tutuşmaya hazır olan bu maddelere bir kibrit çakmak ka­bilinden olmak üzere ilk önce mali vaziyeti ıslahen garib bir teşebbüsde bulundu. 1291/1874 sene-i maliyesi bütçe den­gesinde Smilyon lira açık vardı: <devletin dış borcu ve de­miryolları tahvilatı ve bütün senetlerin bedeli ikiyüz ve halkın elinde bulunan bütün senetlerin kıymetide, 106 milyon lira civarında idi. Böyle büyük bir yeküne varan muntazam bor­cun senede avrupaya 14 milyon lira faiz ve ana para ödeme­si mecburiyetinde kalınmıştı. M. Nedim paşa bu 5 milyon açığı kapamak için bu 14 milyonu yarıya indirdiğini ilan etti. Bu ilanın hemen arkasından gerek dışda gerekse içde büyük bir buhran şikayetini ortaya çıkardı.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: İç Buhran OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:00 pm

İç Buhran


Kelimenin tam anlamıyla-malını mülkünü satarak elde et-tiâini ayda bir liraya bir kuruş getiren sened-i umumiye ve demiryolları senetlerine yatırmak gafletinde bulunan Osman­lı tebasının bir çoğu elleri boyunlarında kalmasından bu ka-Öıtlarla yapılan evkaf ile eytam (yetim) akçalarını havaya eritmekten, dış buhran ise, avrupalıların gözünde zaten, bor­cu borç ile ödemek gibi kötü bir mali leke ile yaşadığımızdan böyle hakiki iflasdan bir sonuç çıkıyordu.

Fransa ve İngilterede bulunan senet sahipleri, elçilerimizi hakarete tabi tuttukları gibi gazeteleri dahi: Mealinde şiddetli başlıklarla donatılmış yazılar yazdılar. İşte bu sırada ünlü Gladeston hakkımızda aleyhimizde olmak üzere nutuklar at­maktaydı. Mali siyasetimiz tamamen mahvolmuştu. Bu se-bebler yüzünden içde hükümet aleyhine mühim ve çok kuv­vetli memnuniyetsizlik doğdu. Dünyada yapılan siyasi politi­kada muhibbimiz olduğunu sandığımız Fransa ve İngiltere kaybedildi. Fakat Ruslar, kazanıyordu.

Diğer taraftanda Bulgaristan da alıp vermekteydi. Genç Bulgar kitleler büyük göçler gerçekleştiriyorlardı. Rusya ve Sırplardan silah almaktaydılar. Rus konsolosluklarının Kızan­lık, Eski Zağra, Çırpan, Hasköy kazalarında Filibe ile Rus-cuk'da yapmış oldukları ihtilal* teşvikkârlığı nihayetinde ihti­lal komiteleri kurulmuştu. Zağra ve Kızanlık memurlarının şarta bağlı çalışmaları sayesinde fesatçılar yakalanıp, hapse­dildiler. Bulgarların ihtilallerini yapmak üzere oldukları anla­şıldı.

Rus sefiri İgnatiyef M. Nedim paşayı tehdid ile Edirne vali-si Hurşid paşayı azil, Filibe mutasarrıfı ile Zağra ve Kızanlık kaimmakamlarını değiştirip, hapisde bulunan Bulgarları salı­verdirdi. Gösterilen bu zaaf Bulgarlara ne duruyorsunuz? Ars ileri komutası yerine geçmişti. Bu kumanda İgnatiyef tarafın­dan Sırplarada adeta ve- rilmiş gibi bir hal zuhur etti. Hüse­yin Avni paşa bir taraftan Bosna ve Hersek'e ihtilalci ihraç eden, diğer yandan da, Bulgaristana saldın adımları atmak düşünce ve hareketlerinde olan Sırpların yapacakları muhte­mel harekatlarına karşı, Niş, Vidin kalelerinde önemli miktar­da asker toplamaya muvaffak olmuştu. İgnatiyef buna da iti­raz ederek, Hüseyin Avni paşayı azlettirdi. Padişah yazdığı­mız kuvvetin geri çekilmesini emretti. Ancak yeni serasker Namık paşa bir mazbata yazarak, söz konusu emri engelle­meye muvaffak oldu. Hakikaten prens Milan geniş bir Slav hareketinin başında bulunmak istiyordu. Rus generallerinden Çerniyef, Sırbistanın hizmetine girdi. İlk işi sınır istihkâmları­nı teftiş etmek oldu. Bu sırada idiki Berlin'de toplanmış olan üç kuzey devlet baş vekillerinden Avusturya ve Macaristan başkanı Kont Andiraşinin bir layihası öne çıktı. Bu layiha şu mealde idi:

1-Hristiyan ahalinin ayinlerini serbestçe yapabilmeleri. 2-Iltizam usûlünün kaldırılması.

3-Ziraat arazisinin kullanılabilmesi bakımından İslah du­rumları.

4-Azaları müslim ve gayrımüslüm kişilerden meydana gelmek üzere bölgesel bir kontrol meclisi kurmak.

5-Vergilerin mahalli ihtiyaçlar için sarfı. Bu teklif henüz tebliğ edilmemişken Midhat Paşa adliye nezaretinden çekil­miş olduğu gibi Mahmud Nedim Paşa da yazılı layihaya kar­şılık adalet fermanı adıyla bir ferman yayımladı ki şunlar vardı: "Bosna ve Hersek taraflarında en çok şikayet edilen husus arazi bölüşümü ve vergi toplama usulü gibi madde leİslahına ve tanzimine başlanarak 1272/1856 ferman münderacatından olan serbestliği bütün din ve mezheplerin hür olma teyyidi, hristiyanlardan alman askerlik bedelinin azaltılması, değiştirilmesi ve bazı mahkemelerce bazı düzelt­melerin yapılacağına, gerek meclis gerek mahkeme azaları seçim hakkının genişletilmesine, memuriyet vazifelerini kötü yönde kullananlar hakkında ahalinin şikayet etme selahiyet-leri olmasına ve bazı şeylere dairdi.

Bu fermanın maddelerinin izahını tetkik için bir de icraat meclisi kurulduğu gibi adliye nazırı Cevdet Paşayla bu işleri tanzim üzre Sofya'ya yolladı. Fakat adalet fermanına kimse inanmadı.

Kont Andraşi layihası Bâbaaliye sözlü olarak tebliğ olun­du. Bâbaali kendi içinde yaptığı müzakere neticesinde şöyie böyle söz konusu layihanın dört maddesini kabul etti. Vergi­nin mahalli ihtiyaçlar için sarf edilmesi maddesini "Devletçe fayda sağlayıcı işler için müsait meblağın elverdiği imkanda miktarının arttırılabileceği" düşüncesi hoş görüldü. Halbuki layihanın girişindeki: "Hristiyanların gerek fiilen gerekse hu­kuken İslam dini ile tamamen eşit tutularak müsaade şekline vermek değil mazhar-ı tastık ve riayet olması" kaydı devlet­lerin hristiyan teba haklarında apaçık özel bir bir cümle ile himaye edici bulunduklarını, Rusların hristiyan tebanın esir gibi yaşadıklarına dair olan önceki ifadelerine uygunluk gös­termekte idi. İcraat meclisi dikkat nazarlarını bu yöne çevire­medi. Yine bu sırada Rusya sefiri general İgnatiyef'e nahiye­lerin idaresi hakkında bir teklifte bulundu. Bu layiha Mithad Paşanın hatıratında yazıldığına göre: "Rumelide bulunan ka­baların müslim ve gayrımüslüm ahalisinden hangi sınıf yani hangi taraf çoğunlukta ise o kazanın Hâkim ve Kadısı onlar­dan olmak, Bulgarlardan milis askeri yapılmak, Çerkezleri Anadoluya sevketmek. Devletin gelirinin belli bir suretle, bel-

li yüzde miktarıyle hazineye alınıp kalanı milis askerine sarf edilmek üzere mahallinde bırakılmak yoluna gidilmesi başka yerlerde de nizami asker bulundurulmamak gibi mühim şart­lar bulunmaktaydı. Bu layihanın birinci maddesi tetkik olun­duğu takdirde çıkan netice Rumelinin Bulgarlara tamamen teslim edilmesini zaruri kılmasıydı. Babıali böyle körükörüne uğraşmakta ve Avusturya layihasının kabulü yüzünden Her­sek ihtilalinin sönmesini beklemekte iken, Karadağlıların Do­ğa boğazındaki Osmanlı askerini kuşatma altına almış oldu­ğu haberi erişti.

Ahmet Muhtar Paşa kışın büyük şiddeti yüzünden Nak-şik'e zahire gönderemediyse de ilkbaharda iki koldan hare­kete geçerek eşkıyayı dağıtmak yoluna gitti. Pıraşika mevki-ne dönüldüğünde ve Nevezere'de karşılaştığı eşkiyayı bir de­fa daha bozdu. Bunların kalabalıklığına göre Karadağlıların da iltihak etmiş oldukları manası anlaşıldı. Bunun üzerine padişah İşkodrada kuvvetli bir askeri alayın bulundurulması­na ve eski serasker Rıza Paşanın seraskerliğe yani başkomu­tanlığa getirilmesini emreyledi. Osmanlı devleti Hersek ihtila­linin ileri gelenleri ile Sırbistan ve Kardağa karşı 148 tabur asker bulundurmakta iken Hersek'e 10 İşkodra'ya da 20 ta­bur asker şevkini kararlaştırdı Mirat-ı Hakikat diyor ki: "Bu taburların çoğu 2-3 yüz erden mürekkep olmakla ortalama hesapla yekûn 70000 kişi olup silahlı askeri 50000 kişiye, erişmiş erişmemiş gibiydi.

Yalnız Hersek isyanı, 30 bin Hersekli, Sjrbistanın kuvvey-i askeriyesi 80. 000 ve Karadağlılarında 40000 den aşağı ol­madığı itibariyle o günkü günde savaşmak üzere bulunan şu üç yönün 150. 000'i aşan ordularına 50000 kişilik askerle karşı koymak mecburiyetinde kalınmıştı." Diğer taraftan Os­manlı devleti Rusyanin tehditlerinden ve Bulgaristana karşı uyguladığı açık himaye ve sevkiyatından çok şikayetçiydi.

Mahmud Nedim Paşa siyasetteki atağı İgnatiyef in eline kap­tırmıştı.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Otluk Köyü Vakası OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:01 pm

Otluk Köyü Vakası


Kırım savaşında Rusya casusluğuyla itham olunduğundan kaçma yolunu seçen Taydın Kerof isimli bir Bulgar bu sırada Rusların Filibe konsolosluğunda bulunmaktaydı. Bu adam, yerli ahaliden konsolos tayini caiz olmaz kaydının aksine olarak tayin edilmiş ve eline bir de ferman verilmişti. Filibe-de geceli gündüzlü çalışarak Sırbistan ve Viyanadan gelen mektep hocaları, metropolit Panartosun kardeşi Asmas ile birlikte ihtilal hazırlıklarına girişmişti. Böyle bir durumdak; Balkanların eteğinde bulunan Otluk köyü ile Avraialar mevkileri civarı kuvvetli istihkamlarla asker ve cephane ba­kımın dan kuvvetlendirilmişti. İstihkamlara demir çemberler ve katranlı iplerle sarılı ağaç toplar, kadınlar için süngülü so­palar koymak gibi cesaretler gösterilmişti. Resmi şahitlere göre: Derbent ve boğazlar civarında bulunması zararlı olan Bulgar köylerinin kendileri tarafından yakılması, kadınlarla çoluk çocuk ve yaşlı insanların bu köye nakli, eli silah tutan­ların Balkan geçitlerine sevk edilmesi bundan başka Filibeye 16 ve Pazarcık'a 12 yerden ateş verilmesi, bura ahalisi yan­gınlarla meşgulken köylerden hücum edilerek müslümanff-rırı öldürülüp ve mallarının yağma edilmesi, Edirne ile Sof­ya'ya dahi köyler-den adam gönderilerek yakılması komite tarafından kararlaştırılıp 20 Nisan 1876'da işe başlanmıştır.

Hakikaten Bulgarlar; Otluk köyü ve Pazarcıkta en alçakça cinayetleri işlediler. Filibe mutasarrıfı Aziz Paşa önceden ihti­lal hareketlerini haber alıp lazım yerlere bildirmişken maale­sef kaale alınmamıştı. Bu vaka üzerine lazım gelen tedbirlere başvurulduysa da Bulgarlar Pazarcık ve Filibe kazalarına bağlı köyleri dahi yakıp rastgeldikleri erkek olsun kadın ol­sun yeter ki müslüman olsun dediklerini öldürüp, telgraf hat­larıyla köprüleri tahrip edip Balkan geçitlerindeki kaleleri ku­şatma altına aldıkları gibi Beleveh tren İstasyonunu içinde buldukları insanlarla beraber Avratalan nahiyesi müdürüyle onun eş ve çocuklarını, başkatip ve onun zaptiyelerini tama­men idam ettiler. Hatta müdürün kızını katlettikten sonra av­ret yerini keserek bilezik şeklinde teşhir eylediler. Ötede beri­de İslam çocuklarını katranlara bulayıp yaktılar. Mirat-ı Haki­kat sahibi Mahmud Celaleddin Paşa diyor ki: "Sonunda Ot­luk köyünde haydutluk ateşi alev aldı. Aziz Paşa bir tabur ol­sun asker gönderilmesini büyük bir ehemmiyet içinde Bâba-aliye yazmış olmasına rağmen buna Rusya sefaretiyle arizai mahalliye şekli verilerek büyütülmemesi yolunda söyledikleri ihtarıki hasbel memuriye yani memuriyet icabı isyancılarma-lum olmuştur. Ona binaen asker şevkinden birkaç gün kaçı­nılıp isyancıların durdurulması için Edirneye sadece emirler verilmiş olması ihtilal çemberinin genişlemmesiyle Fiiibe ve Pazarcık kazalarında hemen 25 İslam ve hristiyan köylerinin yakılmasını ve bunca canın yok olmasına sebep teşkil etti." Bu sırada Edirne valisi Akif Paşa dikkatli ve harekata hazır davranarak demiryolu köprü ve hatlarını korumak ve redi-faskerinin toplanmasına emirler verdi. İstanbul'dan da beş altı tabur asker ve bir batarya top sevk olundu. Serasker Derviş Pa şa 15. günde azledilip, boşalan mevkiine bahriye nazın Abdi Paşa tayin olundu. Filibe havalisi kumandanı Ha­fız Paşa Otluk Köyü ve Avrat alan köylerinin zapt ve tanzimi­ne vazifelendirilerek 29 Nisanda diğer livanın kumandanı Se-lami Paşa ile ya pılan askeri harekat, altı saat kadar devam etti. Bulgarlar savunmalarında devam edip, ağaçtan yapılma toplarıyla atışlar yaptılar. Otluk Köyü ikîbin hanesi olan bir yerdi. Sağlam olduğu gibi tahkimatla bu sağlamlığı artırılan evlerini bir istihkam gibi kullandılar. Neticede mukavemetleri kırıldı. Bir kısmı aman diliyerek teslim olurken, büyük bir kısmı da balkanlara doğru kaçtılar. Bereket versin, hüküme­tin buraya vaktiyle asker göndermediğini gören müslüman ahali, boş durmamış, Bulgarlardan gelecek bir tehlikeye kar­şı, silahlanma tedbirine başvurmuştu. Bu silahlanma, Bulgar taarruzu karşısında karşılıklı kavga demek olan bir mukate-leye dönüşmüştü. Olay sadece Otluk köyünde değil Yatak köyünde de feci boyutlara varan çatışmalar meydana geldi. Ne çareki avrupaya akseden feryad: "Türkler, hristiyanlan kesiyorlar!" olmuştu. Bu haksız ve yalana dayalı feryadlann akabinde Osmanlı devletini büyük ithamlar altına iten nüma­yişler gerçekleştirildi. Mahmud Nedim Paşa'nm gütmekte oi-duğu siyaset devleti büyük sıkıntılara duçar ediyordu. Avru­palılar senetler meselesinden uğradıkları zararlar sebebiyle Osmanlı devletine bir hayli kızgındılar. Hatta bu kızgınlık o dereceye vardı ki, kendi kendilerine tahkikat memurları gön­derdiler.

Mahmud Nedim Paşa; bu davranışa son derece kısır an­layış içine girdiği gibi, bu tahkikat memurlarının maiyetlerine Babıali'den bazı memurlar tayin ederek büyük bir müsama­ha gösterdi. Ruslarda bu müsamahadan bir hayli istifade edip, onlar da memurlarını bu heyet içine sokma şansı bul­dular. Halin böyle olması yüzünden heyetin verdiği raporlar tabiatıyla Rusların arzu ve emellerine uygun tarzda gelmek­teydi. Bütün dünya maatessüf Bulgarların mağduriyetlerini konuşur olmuştu. Mahmud Medim Paşa; vaziyete hiç bir şe­kilde göz atmıyordu. Devletin bütün borçlarını birleştirerek, beş-on milyon daha sokuşturmak üzere yeniden büyük bir borç antlaşması için avrupa sarrafları vekilleri ile gizli müza-rekeler yapmaya devam ediyordu. Mithad Paşa'nın hatıratın­da kayıt edildiği gibi, bu borçlanmanın kontratosu imzalandığı anda mabeyne bir milyon lira takdim olunması kararlaştı­rılmış hatta Zarifi imzasıyla Sultan Abdülaziz'e verilmiş olan taahhüd senedi, çok zaman geçmeden tatbike konan Abdü-laziz'i hal etme vakasından sonra ortaya çıkmıştır.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Abdülazizin Hal Vakasına Doğru OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:01 pm

Abdülazizin Hal Vakasına Doğru


Sultan Abdülaziz'in hâl'i hakkında en aydınlatıcı malumat­ları târih kitaplarından ziyade, hatıratlardan elde etmek ka­bildir. Ancak; bu hatıratların objektifliğinden ziyade doğrula­rın sözcüsü olması lâzımdır. Kanaatler ve eğilimdeki hassasi­yet doğruları katleden bir sebeb olmamalıdır. Olayın vuku­undan taa günümüze kadar, şehadetmi? İntiharını? Sorusu hâla kesinleşmemiş, ekseriyetin şehid edildiği kanaatına gö­re resmi olan kanaat intihar şeklinde olup, cumhuriyet aydı­nı, takipçileri olduğu hâl kadrosunun ki, bunların başında Midhat Paşa gelmektedir, Askeri mektepler nâzın Süleyman Hüsnü Paşa ilk Türkçülerden olduğundan ve olayı ortaya çı­karmak için seneler sonrası Sultan Abdülhamid'in Yıldiz'da kurduğu fevkalâde mahkemeden çıkan karara muhalefet edenlerde, cumhuriyet kadrosunun takipçisi oldukları gurubu vikaye için bu kararların haksız ve düzme bir mahkemenin kararı olarak kabul etmek suretiyle Abdülhamid'i suçlama trampleni yapmayı tercih etmişlerdir.

Ahmed Cevdet Paşa gibi büyük bir hukukşinas'ın bu he­yetin dışında olmadığını, Gaazi Osman Paşanın ve daha nice anlı şanlı paşaların mahkeme kararlarını tasvip eder tasdik­lerini görmezden gelirler. Eğer; haksız bir idam kararına uy­gulansın hâttâ uygulamazsanız, kötü bir yolun açılmasına sebeb olursunuz sözlerinin sahibi bizzat Gaazi Osman Paşa olduğuna göre bu vaziyet karşısında bu kahraman insanı ya sileceksiniz yahutda infaz isteğinde haklı bulacaksınız! Bu­nun ortası olmaz. Mensup olduğumuz dinin Yüce Resulü (s.a.v) Efendimiz'in "Haksızlık karşısında susan dilsiz, şey­tandır" hadis-i nebevisi muhatap olarak mü'minleri almıştır ve Gaazi Osman Paşa da dahil olmak üzere bu tasdikçilerde, karşı çıkıcılarda bizim gözümüzde müslüman insanlardır. Şimdi burada kendi kanaatlerim yerine, bir balkan çocuğu ve Arnavut kavminden olan ve akraba-i taallukatım gibi İs­tanbul'umuzun Pendik sayfiyesinden olan ve yazmış olduğu Petrol Fırtınası adlı eserin arkasından çok geçmeden bir otel­de vefat etmiş olarak bulunan Râif Karadağ merhumun, "Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar" adlı 1971'de yayımlan­mış baskısının önsözünde yer alan şu satırlarla sayfamızı süslüyor ve kanaati kanaatima uyan bu merhum yazarı da rahmetle ve minnetle anıyor, fatihalar hediyeyi görev addedi­yorum.

"..Sultan Abdülaziz Hân'ın Hâl'i ve katli hadisesini ele al­dık. Zira bu mevzu üzerinde Türk milletinin selahiyetli bildi­ği zevatın hemen hepsinin yazdıkları, birbirlerinin devamı veya teyidi mâhiyetinde olarak dâima bir istikametde geliş­miş ve hepsi bir noktada ittifak etmişlerdir.

Biz, bu iddianın karşısına çıkmış tek insan değiliz, bizden evvel de bu iddianın karşısına çıkmış olanlar bulunmuşve id­dialarını isbat etmek için gayret sarfetmişlerdir. Onların bu gayretleri bir çok vesaikin gün ışığına çıkmasına yardımcı ol­muş, böylece bu vesikaların ışığında yaptığımız tetkikbizi ha­disenin mâhiyetini tamamen değiştiren bir neticeye götür­müştür. Demek suretiyle merhum Karadağ bunun böyle olduğunu ortaya koymak için çok güçlü kaynaklara başvu­rarak beşyüzküsur sayfalık bir eseri ortaya koymuştur. Biz bazen bu eserin münderecatına müracaatla Sultan Aziz dö­neminin klasik bilinenmotifler yerine yaşanmış ve milletten saklanmış motifleri ortaya koymaya ve çalışmamızın: "nihan (saklı) kalmasın hiçbir hakikat bu âlemde" anlayışına hizmet etmesini sağlamış olalım. Aziz okurlarım, tefavuk kelimesi­ne ben şahsen pek önem veririm. Buna bağlı olarak, mahke­melerin ve hâkimlerin adaletin tecellisinin Önemli unsuru ol­duğuna ve şahsi muarefenin yâni tanışıklığın, böyle hallerde bazen sanık lehine bazen de aleyhine netice verdiği bir vakı­adır. Zaten hukuk da redd-i hâkim tâlebininde var olmasın­daki hikmetin, bu yazdığım esbabı mucibenin var olduğu malumdur. Bir ağızdan yapılan telkinler, insanların zaman zaman en doğrular hakkında bile tereddüde düşmesi ben-i beşer'in başına gelmesi muhtemel hâllerdendir. Aynı mevzu­da tez ve anti-tez tetkikinde bulunmuş olanlar, sentezleme-deki, bu halk tabiriyle İkirciğe düşebilir.

O zaman istianede bulunduğu vasıtalardan biri, mevzuun otoritesi veya tefeüldür. Bir Kur'an sahifesinden, bir âyeti hasbel şansla açar ve mânai münife bakar tereddüdünde kaldığı meselede ondan bir çıkış yolu arar insan. Şimdi bende, şu satırları yazarken, Karadağ merhumun, yukarıda adı geçen eserini mevzuun önemli antitezlerinden addetti­ğimden, kitabının rastgele bir sayfasına müracaat ettim. Lüt­fen inanın efendim şu satırlar karşıma çıktı ve sizle paylaşı­yorum: "..Mahkemenin bitaraf olmadığını iddia edenler; Midhat Paşanın oğlu Ali Haydar Midhat'ın Hatıralarım, adlı hatıratını okumak zahmetine katlanabilirlerse bu zâtın, mahkeme reisi Sururi Efendinin, Midhat Paşa ile sevişme­dikleri için, paşanın sorgularında yerini Hristoforidise terk ederek celseden çıktığını okuyabilirler. Böylesine adli bir is­tikamet içinde ve böylesine bitaraflık hissi ile hareket eden bir mahkemeyi itham etmek insafın da, izanın da dışında­dır."

Böylece görüyoruz ki, Midhat Paşanın oğlu Ali Haydar Midhat Bey mahkeme reisinin adetâ, kendi kendini duruş­madaki sorgu safhasında ayrı tuttuğunu belirtmesi, Râif Bey merhumun çıkardığı makbul bir açıklama olmayabilir ve biri çıkıp da ona o kadar düşmandı ki, sorgulanmasına bile kızı­yordu diyebilir fakat şu bir hakikattir ki, her şey Allahûâlem-dir. O her şeyi bilir bizler, zanlar dünyasındaysak da, adalet­ten ayrılmadan tarafgir olmamalıyız. Ben, bahsi geçen hatı-rat'daki ifadeyi Râif Bey merhum gibi telâkki ediyorum.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Girid'den Seraskerliğe OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:02 pm

Girid'den Seraskerliğe


Bir insan devlet hayatında görev olarak aldığı işleri muvaf­fakiyete erdirdiğinde irtikaya yâni mevkiinin, ücretinin yük­seltilmesini ister. İşlerini Allah ve vatan için yapanlar dahi bu imtihanın dışında kalamazlar. Bazen bu yükselme de hayır bulunur, bâzende nefsinin mağlubu olanlar ise kendilerine de, kendilerini yükseltenlere de, milletine de zarar vermekten tevakki edemezler yâni kaçamazlar.

Girid'de, Ömer Paşanın yerine tâyin edilmiş bulunan Hü­seyin Avni Paşa'nın herkes müttefiktirki, geçen bir buçuk yıl zarfında başarıları takdire şayandır. Bu başarıyı takibende 1868 târihinde Girid'de kurduğu iyi idarenin mükâfatı olarak Seraskerlik görevi ile İstanbul'a çekildi. Fakat bu makam da fazla kalamamasına mahiyeti meçhul masrafları ve saray haremine o târihe kadar görülmemiş bir tarzda bakışlar fır­latması şüyu bulunca İsparta'ya ki paşanın memleketidir, oraya sürülmüştür.

İbnül Emin Mahmud Kemâl İnal merhum,bu sürgün hak­kında Abdülaziz Hân hakkında yazmış olduğu eserde şunları dile getirir: "Hüseyin Aoni Paşanın sürgününe bir kaç sebeb gösteriliyor. Müşarünileyh Serasker ue Mahmud Nedim Paşa bahriye nâzın iken iki dâirei askeriye muamelatından dolayı beynlerinde (aralarında) tahaddüs (ortaya çıkan) bürudet( soğukluk) bilahire munkattbi adavet (düşmanlığa dönüşme) oldu.. Hüseyin Auni Paşa Serasker iken, selamlık resminde seyre çıkan harem-i hümayun mensubaündan bazılarına harfendazlıkta (laf atmak) bulunduğu istima (duyulması) olunması ile Valide Sultan Sadnazam Âlî Paşaya bast-ı şek­va ve Hüseyin Avni Paşaya bilvasıta tenbihat-ı müessire icra etmişti " Demekte.

Hemen ilâve edelim ki; sadareti esnasında, Hüseyin Avnİ Paşayı seraskerlikten alıp, İsparta'ya sürgüne gönderen Mahmud Nedim Paşa Üssi İnkılap adlı esere yazdığı matbu olmayan reddiyesinde şöyle demekte: "Hüseyin Avni Paşa­nın nizamiye hazinesince dâire-i hümayun mefruşatından beşbin kese ihtilas ettiğini Es'ad Paşanın mabeyn-i hümayu­na bildirmesi ve sahilhanesi civarında Müteveffa Darbhor Reşit Paşa familyasına aid araziyi gasp eylediğine dâir vere­se canibinden padişaha takdim edilen arzuhal üzerine Hü­seyin Avni Paşanın yazdığı tezkerede şedidül meal sözler is­timal eylemesi sebebi teb'it olduğunu.."
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Hüseyin Avni Paşa Avrupa'da OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:02 pm

Hüseyin Avni Paşa Avrupa'da


Hüseyin Avni Paşa tedavi maksadıyla gitmiş olduğu Av-rupada, bir yandan istirahatinin gereğini yerine getirirken öte yandan da Londra ve Paris başkentlerinin ricali ile gizli ve dostane münasebetler kurmuştu.

Sultan Abdülaziz'İn bir denge politikası ile Rus politik an­layışına sûn'î bir inhimak göstermesinin avrupaca hoş karşı­lanmadığı bir hakikattir. Bu devletlerin avrupayi iki asırdır, Rus tehlikesinden korumuş olan Osmanlı devletine bu tabii vazifeye devamı sağlamak için yardım etmesi gerekirken, padişahı tahttan indirme çalışmalarına hız verdikleri çok açık olarak görünmüyordu, fakat nice Osmanlı devlet adamları

Üzerinde drenaj yaptıkları da daha sonra yayımlanmış gerek hatılı devlet adamlarının hatıratlarında gerekse bizim ricalin birbirlerine düşmeleri esnasında "tencere dibin kara, seninki ben den kara" misalinde olduğu gibi ortaya dökülmeğe baş­lamıştır. Bu drenajların başarı sağladığı şahıslar arasında Midhat Paşa olduğu gibi Hüseyin Avni'ninde bu avrupa se­yahatinde drenaja müsbet yaklaştığını görmek kabildir.

Böylece de, ülkemizde makamı sadarete ve seraskerliğe yükselmiş zevatın, hristiyanlığın, beynelmilel birer teşkilat olan ve yahudi emellerine hizmeti kuruluş sebebi olan ma­sonluğa intisapları, İngilizlerin dünya hükümdarlığı siyasetine yardımcı olan insanımız olmaları bizim için ne kadar kahre­dicidir.

Aziz okurlarım; şu kadroya bir atf-û nazar edelim ve devlet adamlarımızın bu drenajlardan kendini kurtaramamış olan ve hainlik damgasını hak etmişlerin adlarını hafızamıza kazı­yalım ve yerleştirelim, müslümana dâima hüsn-ü zân, fakat ademî itimat içinde olduğumuzu sadece kendimize inandır­mak değil geleceğimizin te'minati olan gençlerimize bunları duyurmanın ve onları bu işlere hassas olmaya sevk etmemiz vazife-i islâmiyye ve vatan-ı muhabbetiyedir. Kadrolara ge­lince: "Midhat Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Askeri mektepler Nâzın Süleyman Hüsnü Paşa, Bahriye Nâzın Kayserili Ahmed Paşa, Ziya Paşa, Namık Kemâl, Ali Suaoi, Çapa­noğlu Agâh Efendi, bunlara inzimamen bütün Yeni Osmanlı teşkilât mensupları ve bunlarbiçeşitli eylemlere imâle edenler olarak da,ülkemizin her şehrinde adetâ mantar biter gibi ço­ğalan ingiliz, Fransız konsolosluklanyla, İstanbul'da daha zi­yade Galata ve Beyoğlu cihetindeki tatlı su frenklerl, Sabate-yıstde denilen Dönmeler, Rum, Ermeni ve Yahudiler ile bütün bunların başı sayılacak olan İngiliz B.elçisi Sır Henri Elli-ot ile Fransız B.elçisi Forniyer den meydana gelmişti. "
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Kadronun Lideri Midhat Paşa OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:03 pm

Kadronun Lideri Midhat Paşa


Gülü tarife hacet yoktur,o kendini bilenlerce malumdur. Midhat Paşa valilik görevi esnasında hayli yeni ve makbul ol­ması gereken işleri yapmış ve takdire mazhar olmuştur. Da­ha sonra kabına sığamayan bu adamın içkiye olan fart-ı mu­habbeti, zaman gelmiş şu hâzin ve hiç bir devlet adamının dile getiremediği şu ifadeyi dillendirmesi, nelere gebe oldu­ğunun bir misâlidir: "Âl-Î Osman gider, Âl-Î Midhat gelir" Sarhoşluk üzerine hayli tıbbi ve içtimai tahlillerin yapıldığı oakı'dir. Bunların içinde biri hukuk mantığı diğeri mânevi hisleri öne çıkaran bir mutasavvıfın beyanlarıdır. İlki İtalyan ceza hukukçusu Gaeotano Moska'dır ve der ki; insanlar şuur altında sakladıklarını içkili oldukları anlarında, sarhoşluk semptomuna sararak dillendirmeyi tercih ederler ki, bu onla­rın en çok kendilerine hâkim oldukları andır" Demektedir.Yi-ne: "Benim çok zaman ellerinden öptüğüm, Karagümrük'de­ki Mureddin Tekkesi ki Cerrahilerin Tekkesidir bu tekkenin türbesinde sırlanıp saklanan şeyhi, Sahhaf Hacı Muzaffer Ozak Efendi hazretleri de şunları söylerdi. Ben sarhoşluğa inanmıyorum. Çünkü kim sarhoşum diyorsa, hep başkası­nın anasına sövüyor. Kendi anasına söuene rastlamadım." Derdi rahmetli.

Bu iki ifade de, bize Midhat Paşanın yukarıdaki beyanla taht için iç dünyasında hissettiklerini sığındığı sarhoşluk ba­hanesiyle dışarı çıkarmış ve ortalığı İskandil etmiştir. Böyle­ce efkâr-ı umumiyenin ciddi saymaması onun en büyük mağlubiyeti olmuştur.

Çünkü; mü'minler hanedan-ı âl-1 Osmandan memnundur. Bu gün bile belki padişahlar suçlanır ve hataları münasebetleriyle târihi şahsiyetler olması hasebiyle ehl-i tahkik ve ehl-i târih olanlar tarafından da bazı iddialara muhatap olmaları mümkündür. Fakat kendini bilen hiç bir kimse hanedan-ı âlî Osmandan şikâyetçi olmamıştır. Maalesef o hanedan arasın­da mason olan çıkmışsa dahi hâin-i vatan zuhur etmemiştir.

Midhat Paşa bu ihanet kadrosunun tabii lideri olduğundan itibaren, İngilizlerin emellerine hizmet eden bir âlet hâline gelmiştir. Bu kadronun bir kolu olan ve mutlaka Midhat Pa­şanın maksad-ı süzgecinden geçmiş 1870'de Cenevre'de in­tişar eden İnkılap gazetesi sadece millet ve devlete değil pa­dişaha da ağır hücumlarda bulunurken,şu ifadeye bir bakın: "Bir hükümetin mahvı zamanı geldiğinde Cenâb-ı Hakk' ev­velâ reisinin aklını alır. Onun için padişah-ı zaman çıldırdı. İşi gücü pehlivan güreştirmek, Zuhuri kolu oynatmak, koç ve horoz döğüştürmek, Cedd-i âlâsının sandukasına aslığı Osmanlı nişanını ki iftihar ve mükafat nişanı olacaktır döğü-şen koçların ve zuhuri kolu maskaralarının boynuna, boy­nuzuna takmak, zavallı deli hainler elinde zulüm ve fesat aleti olmuş, hilafet sakıt ve hâl'i vaciptir... Cülusunda yirmi-milyon lira borcu olan devletin vârisi olduğunu lisan-ı tees­süfle beyan etmişken, padişahlığı daha on seneye varma­mışken ve Kırım savaşı gibi bir savaş çıkmamışken devletin borcunu yüzmilyona çıkardı. Aferin himmetine.." Diye yaz­mıştır.

Şimdi bakın ikibin yıllanndayız dünya'da milletlerin riyya-setini üstlenmiş, ister kral, ister reisicumhur olsun, buz pa­tencilerinden tutunda, en güzel köpek yarışmacısının boynu­na madalyasını takarken, dünya güzellik kraliçesinin yanak­larından öperek mükâfatlarını takdim ediyor, hiç değiise Sul­tan Aziz efkâr-ı umumiye önünde tâifei nisa'ya böyle tekar-rüb etmiyordu. Hani derler ya dinime tân eden bari müsel- olsa! Hesap, halifeliğinin sakıt yâni düşmüş olduğunu iddia eden yazarın encam-ı ne ola? Tabii her zaman olduğu gibi bu sözlerin, bu yazıların bizim insanımızdan çok, milleti­mizin düşmanlarının eline koz verdiğini de söyleyebiliriz.

Nitekim; Fransız akademi azasından olan Mösyö Ernest Rönan bunların cephesine kuvvet temini için pek ünlü risale­si olan "İslâm Dini Terakkiye Mânidir" adlı çalışmayı, hem yayımlamış hem de, seri konferanslar halinde bir çok mahfil­lerde beyana koyulmuştu. Devrin, pozitivist yak laşımları da bu beyanlara güç. katarken, bizim gafillerden Namık Kemâl, aklını başına almış ve Midilli adasında mutasarrıf bulunduğu esnada bu müsteşrikin, bu ajanın sakîm iddialarını çürüten, Renan Müdafaanamesini yazmak suretiyle bazı kimselerin intibaha gelmesine vesile olmuştu.

İhanet kadrosunun diğer bir yöneticisi, İngiltere B.elçisi Sir Henri Elliot yaptığı bütün plânların boşa çıkmasını sağlayan faktörde 5.Murad unvanıyla tahta çıkan padişah, amucası Abdülaziz'in katlinden ve ihtilâlin kararlaştırılan gününden bir gün öncesine alınması buna bağlı olarak daha önce hiç tanı­madığı Süleyman Paşayı da kapısında görünce, plânın öğre­nildiğini ve karşı harekâtın başladığını sanmasının verdiği korkunun, yıprattığı sinirleri, ona düzelmez bir hastalığın ya­pışmasına sebebiyet vermişti. Böyle bir netice Elyot'un he­saplarını allak bulak etmişti. Sultan S.Murad'da, zaten dok­san gün sonra yerini 2.Abdülhamid unvanıyla taht'a çıkacak kardeşine bırakacaktı.

Son devir araştırmacı yazarlarından olan ve Tepedelenli ailesinden geldiğini ileri süren Nizamettin Nazif Bey, tarihçi­lerin çoğunun haber vermediği bir bilgiyi "Sultan 2.Abdülha-mid Hân" adlı kitabının 337.sahifesinde aynen şöyle yaz­maktadır: "Sir Henri Elyot'un Abdülaziz Türkiyesini tenkit et­meğe yeltendiği iş bu 1875 yılında, İngiltere bütçesinin bu faslından, tam yedi milyon İngiliz altunu gelir sağlamış bulunuyordu. Muhterem B.elçinin İstanbul'da muhteşem bir ha-uat sürmek ve hürriyet taraftarları adını taktığı kendi taraf­tarlarını geçindirmek için, bir yandan gizli Karbonari Vantla-rına bir yandan da ileri fikirli dediği bazı softalara el altından dağıtmak için kullandığı pek dolgun tahsisat işte böyle bir bütçeden veriliyordu."

Kimi yazar ve tarihçiler; Osmanlı devletinin Padişah Abdü­laziz dönemindeki düzenin pek berbat olduğunu kaydederler. Bu arızayı gidermek için, otoritenin sertle.ştirildiğini ileri sü­rerler. Halbuki; o sıralardaki hürriyet asıl 1876'dan sonra yok olacaktır. Hakikat şudurki diyen, N.Nazif Tepedelenlioğlu şunları ilâve eder: "..Musa Paşa (köse) ile Kabakçı Musta­fa'nın, 3.Selim'i devirişi, Rus ve İngiliz tahriki idi. Alemdar Paşa'nın 4.Mustafa hân'i deuirişide, Fransa elçisi Sebastiya-ni'nin tahriki eseridir." dedikten sonra da şu hükmü ortaya koyar: tıMidhat Paşa ve Serasker Çete'sinin Abdülaziz hân' ı deuirişi de İngiliz tahriki ile olmuş bir iştir.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Mıdhat Paşa - Elyot Gizli Buluşması OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:03 pm

Mıdhat Paşa - Elyot Gizli Buluşması


İngiliz sarayı diye anılan elçilik binasında bir mülakat tale­bi üzerine Osmanlı devlet adamı Midhat Paşa İle B.elçi ce­napları karşı karşıyadır ve şunlar görüşülmüştür:

-Her vilâyet acınacak bir durumdadır. Rejimin değişmesin­den başka bir çâre görmüyorum! Diyen Midhat Paşa, bu ifa­desiyle Osmanlı asalet ve islâm anlayışı içinde bunu dile ge­tirmesi hasebiyle herhalde doğru bir iş yapmıyordu. Çünkü devletin padişahından, malum arkadaş gurubunun dışında u'kenin hiç bir resmi bölümünde bahse konu olmamış tasav­vurları, bir darbe girişiminden başka bir şey değil de nedir? Ancak; çiftliğindeki gizli toplantılarda çâre diye bulduklarını [ardı bu İngilizler? Maalesef, serasker çetesine aleyhtar olan­ların, farkına varamadıkları ve bundan ötürü de merak ede­medikleri bu izin işi pek önemli idi. Ve bazı harp gemilerinin Haiç'den limandan, Marmara'dan ayrılıp Çanakkale'ye yol­lanmaları da aynı sebebden ileri gelmekte idi. Bu gemiler pa­yitaht sularından kasten uzaklaştırılmakta idi. Ve bu İngiliz uzmanlarda sırf İstanbul'da kalmak için izin alıyorlardı. Da­ha doğrusu kendilerine izinli oldukları bildiriliyordu..."

Evet yukarıdaki satırlarda okuduklarınızı, darbe harekâtı içinde olduğunu daha önce yazdığımız ve daha sonra da, Çerkeş Hasan'ın Midhat Paşanın konağına yapacağı asrın en cesurâne harekâtlarından biri olan baskında yaralanan Kay­serili Ahmet Paşa idi. Bunun Osmanlı hizmetinde olan; İngiliz asıllı Hobart paşada, büzüktaşı olup, uzmanları izin vermek suretiyle seyahatten alıkoymuştu.İstanbul'a o sırada gelmiş bulunan İngiliz Do nanmasının amirali James Drumon'du Ahmet ve Hobart Paşalar günde birkaç defa hoş geldiniz, zi­yareti adı altında Tanabya ile Kasımpaşa arasında bitmez tü­kenmez yolculuk yapıyorlardı.

İstanbul'dan uzaklaştırılan donanmamızın gemilerinin bü­tün personeli, amiralinden, miçosuna kadarı, padişahın do­nanmaya az rastlanılır derecede, muhabbet ve alakasından mütevellit fart-ı sevgiyle padişaha bağlıydılar. Bunlar darbe esnasında merkezde bulundukları takdirde işler hayli karışa­bilir belki de darbecileri bir katliamdan padişahın ricaları bile kurtaramayabilirdi. Nitekim; darbe sonrasından çok geçme­den zuhur eden Çer-kes Hasan Vak'ası, bunun bir nişanesi olarak düşünülse hiç de yanlış bir temmül sayılmaz. Bütün bunlardan sonra serasker çetesi uzun sayılmayacak bir za­man içinde ancak çok seri bir çalışma içinde, darbeyi bilhas­sa Sir Her.ri Elyot'un sağladığı, kolaylıklara istinaden tatbike koymaktan hiç vazgeçmeği düşünmemişlerdir. Abdülaziz ye­rine Osmanlı tahtına seçilen kişi Sultan Mecid oğullarından Vefiahd Şehzade Murad Efendi idi. Londra'ya bu hususu şu söyle rapor ediyordu: "Vakıa Abdülaziz kardeşinin (Abdül-mecid'in) çocuklarını kapayıp hapis altına almışsada, hürri-uet taraftarlarının ileri gelenleri Murad Efendi ile temas kur­mağa muvaffak olmuş ve tahta câlis olduğu vakit, hükümet-i şahsiye yerine meşrut-i bir hükümet usûlünü kabul edece­ğine dâir Murad'tan vaad almışlardı. "Görülüyor ki,bu vaad alma işi Osmanlı taraftaran-ı hürriyetlerince elde edilmesine rağmen, İngiliz b.elçisinin bunu üst makamı olan hariciye nazırına rapor etmesi ilişkilerin hangi merkezde olduğunu gösterir.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Doktor Kapoleon (Kapolyone) OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:04 pm

Doktor Kapoleon (Kapolyone)


Bizim; bu târih çalışmamızda, bilhassa tanzimat sonrası dönem hakkında tetkiklerimiz kronolojik bir târih akışı anla­yışına göre değildir. Perde arkası olaylara bakarak döneme ışık tutucu bir çalışma azmi içinde devam ediyoruz. Çünkü, kanaatımca belge diye tutturanlar, bir gün ajitatör ve şüpheci kişi ve fikriyatı ortaya çıkarak, sizin lisanınızdada "kitabına uydurmuşlar" deyimi yer almaktadır, bu bakımdan sizin bel­ge dedikleriniz kita bina uydurma ifadesinin varakpareieridir derse, ifadenin muhatabı da bunları, hatıratların ortak alan ve yaklaşık ifadeleriyle karşılamaktan vede onları ileri sür­mekten başka bir çâreye başvuramayacaktır. Bu bakımdan biz bilhassa hatırat ve dönemlere aid tezler ve antitezlerle ça­lışmamızı götürmek istiyoruz.

Nitekim; Napoli'de doğmuş ve de katolik bir Arnavut olan Dr. Kapolyone, 1836'da tabib asker olarak maceralı bir geç­mişe sahip olup, verdiğimiz târihde, Osmanlı devletine sığın (ardı bu ingilizler? Maalesef, serasker çetesine aleyhtar olan­ların, farkına uaramadtkları ve bundan ötürü de merak ede­medikleri bu izin işi pek önemli idi. Ve bazı harp gemilerinin Haiç'den limandan, Marmara'dan ayrılıp Çanakkale'ye yol­lanmaları da aynı sebebden ileri gelmekte idi. Bu gemiler pa­yitaht sularından kasten uzaklaştırılmakta idi. Ve bu İngiliz uzmanlarda sırf İstanbul'da kalmak için izin alıyorlardı. Da­ha doğrusu kendilerine izinli oldukları bildiriliyordu..."

Evet yukarıdaki satırlarda okuduklarınızı, darbe harekâtı içinde olduğunu daha önce yazdığımız ve daha sonra da, Çerkeş Hasan'ın Midhat Paşanın konağına yapacağı asrın en cesurâne harekâtlarından biri olan baskında yaralanan Kay­serili Ahmet Paşa idi. Bunun Osmanlı hizmetinde olan; İngiliz asıllı Hobart paşada, büzüktaşı olup, uzmanları izin vermek suretiyle seyahatten alıkoymuştu.İstanbul'a o sırada gelmiş bulunan ingiliz Do nanmasının amirali James Drumon'du Ahmet ve Hobart Paşalar günde birkaç defa hoş geldiniz, zi­yareti adı altında Tarabya ile Kasımpaşa arasında bitmez tü­kenmez yolculuk yapıyorlardı.

İstanbul'dan uzaklaştırılan donanmamızın gemilerinin bü­tün personeli, amiralinden, miçosuna kadarı, padişahın do­nanmaya az rastlanılır derecede, muhabbet ve alakasından mütevellit fart-ı sevgiyle padişaha bağlıydılar. Bunlar darbe esnasında merkezde bulundukları takdirde işler hayli karışa­bilir belki de darbecileri bir katliamdan padişahın ricaları bile kurtaramayabilirdi. Nitekim; darbe sonrasından çok geçme­den zuhur eden Çer-kes Hasan Vak'ası, bunun bir nişanesi olarak düşünülse hiç de yanlış bir temmül sayılmaz. Bütün bunlardan sonra serasker çetesi uzun sayılmayacak bir za­man içinde ancak çok seri bir çalışma içinde, darbeyi bilhas­sa Sİr Heari Elyot'un sağladığı, kolaylıklara istinaden tatbike kovmaktan hiç vazgeçmeği düşünmemişlerdir. Abdülaziz ye-]ne Osmanlı tahtına seçilen kişi Sultan Mecid oğullarından Veliahd Şehzade Murad Efendi idi. Londra'ya bu hususu şu söyle rapor ediyordu: "Vakıa Abdülaziz kardeşinin (Abdül-mecid'in) çocuklarını kapayıp hapis altına almışsada, hürıi-uet taraftarlarının ileri gelenleri Murad Efendi ile temas kur­mağa muvaffak olmuş ue tahta câlîs olduğu vakit, hükümet-i şahsiye yerine meşrut-i bir hükümet usûlünü kabul edece­ğine dâir Murad'tan vaad almışlardı. "Görülüyor ki,bu vaad alma işi Osmanlı taraftaran-ı hürriyetlerince elde edilmesine rağmen, İngiliz b.elçisinin bunu üst makamı olan hariciye nazırına rapor etmesi ilişkilerin hangi merkezde olduğunu gösterir.

Bizim; bu târih çalışmamızda, bilhassa tanzimat sonrası dönem hakkında tetkiklerimiz kronolojik bir târih akışı anla­yışına göre değildir. Perde arkası olaylara bakarak döneme ışık tutucu bir çalışma azmi içinde devam ediyoruz. Çünkü, kanaatımca belge diye tutturanlar, bir gün ajitatör ve şüpheci kişi ve fikriyatı ortaya çıkarak, sizin lisanınızdada "kitabına uydurmuşlar" deyimi yer almaktadır, bu bakımdan sizin bel­ge dedikleriniz kita bina uydurma ifadesinin varakpareleridir derse, ifadenin muhatabı da bunları, hatıratların ortak alan ve yaklaşık ifadeleriyle karşjlamaktan vede onları ileri sür­mekten başka bir çâreye başvuramayacaktır. Bu bakımdan biz bilhassa hatırat ve dönemlere aid tezler ve antitezlerle ça­lışmamızı götürmek istiyoruz.

Nitekim; Napoli'de doğmuş ve de katolik bir Arnavut olan Dr. Kapolyone, 1836'da tabib asker olarak maceralı bir geç­mişe sahip olup, verdiğimiz târihde, Osmanlı devletine sığınmıştır. Kavalah Mehmed Ali Paşa isyanı döneminde Osmanlı donanmasından kara kuvvetlerine verildiği görülmüştür.

Kırk yıla yakın padişah sarayına doktor (hekim) olarak gi­rip çıkan Dr.Kapoiyone, Sultan 2.Mahmud'un ve oğlu Abdül-mecid'in, onun peşinden de veliahd Murad Efendinin müdavi hekimi olmjjştur. Bunların sağlıklarıyla meşgul olurken, bir yandan da Kont Kavur'un, maaşlı bir casusu olarak sızdırdığı envai tür bilgileri, dünyanın en eski mesleği olanlardan biri bulunan casusluk ilminin vasıtalarıyla yaparken, Osmanlı devleti intelejiyansında yâni üst seviyesindede Karbonari teş­kilâtını meydana getirmeye muvaffak olmuş, kurduğu kar­bonari teşkilâtının başı olan Kapolyone, Beyoğlu sarraflarının da yardımıyla Sarraf Hrİstaki'yi ve 1858'de, meşhur Ziya Pa-şa'y'da karbonari yapmaya imkân bulmuş sacayağı, Kapol­yone, Hristaki ve Ziya Paşa şeklinde teşekkül etmiştir. "Tür­kiye Masonlarının Gizli Târihi" adlı kitabın yazarı Kemalettin Apak, ki oda bir masondur Ziya Paşa da, talebesi şehzade Murad'ı 1861'de mason yapandır ve tekrisini, yâni masonlu­ğa giriş merasimini yaptığını da beyan etmektedir. Tabii Ka­polyone; Şehzade Murad Efendinin sağlığını kontrol ederken, Sarraf Hristaki ise; Murad ve validesinin mâli konuları ilede alakalanan müşaviri olup, bu familyanın hiç bir zaman mâli istikrarı olmadığı ve borç içinde yaşamaktan kurtulamadık­ları pek bilinmektedir. Bu da; müşavirin kendilerini iyi enfor-me edemediğini veyahud bir güzel tırtıkladığını düşünmemiz kabil. Ziya Paşa'ya gelince; gayesi mutlaka, Şehzade Murad'ı Osmanlı tahtına çıkarmak ve kendi ikbalini bunun yüksel­mesine bağlamıştı. Şiirlerinin muazzamlığı,sadrıazam Alî Pa-şa'nın aleyhine yazdıkları ise müthiş şeyler olup, bu değerii sadnazamın sinirlerinin yıpranmasına da büyük etkiler yaptı­ğı bilinen hakikatlerdendir. Söylediği tasavvufi deyimlerle de,

ortaya koyduğu fevkalâde güzellikteki beyitlerse, günümüz­de bile istimal ettiğimizi itirafdan çekinmemeliyiz. Yoksa; Zi-va Paşa avrupaya kaçtığında o güzel beyanlarını gölgeleyen en adi gizli işlerin içinde yer alan bir ajandı diyen Nizamettin Nazif beyde, önce İtalyan menfaatlerini bilahire İngiliz tarafını tercih eden biriydi. Demektedir.

Bütün buraya kadar sevgili okurlarımıza nakle çalıştığımız hususlar ve bunların içyüzünü anlatan ifadeler, ihanet zinciri­nin baklalarını nice vezir ve paşalar ve daha alt seviye deki eşhasın hatta haremin hizmetkârlarının dahi bulunduğunu hatırlatmak ve padişah sarayınında bir ihanet yuvası halinde olduğunu da nazarı itibare almalarını ve padişahın sarayının, bakkal Ahmed Ağa'nın mütevazı hanesine benzemediğini de göz önüne alma gerektiğini hatırlatmaktır. Abdülaziz hakkın­da geldiğimiz nokta ise, bütün şer güçler, cesur, güçlü ve din-i bütün bir vatansever olan Abdülaziz'İ öldürmeye kararlı ve.Osmanlıyı istedikleri gibi idare edecek bir mecnuna taht bulmaya uğraştıklarını ortaya koymaktır.

Bu arada padişah, Mütercim Mehmed Rüşdü Paşayı azlet­meyi, yerine Mahmud Nedim Paşayı, seraskerliğe ise, Derviş Paşayı tâyine karar kılmışken, görüştüğü Mahmud Nedim Paşa şu şartı ileri sürmüştü: Midhat, Mehmed Rüşdü ve Hü­seyin Avni Paşalar İstanbul dışına gönderildikleri takdirde alabileceği idi. Râif Karadağ merhum bakın değerli çalışması "Muhteşem İmparatorluğu Yıkanlar" adlı kitabının 330.sahi-fesinde ne diyor: "Hüseyin Auni Paşa padişahın kararını derhal haber almıştı. Paşa haberi, metresi olan başhazinedar Arz-ı Niyaz Kalfadan öğrenmiş derhal Midhat ue Süleyman Pa-şalarla bahriye nâzın Kayserili Ahmed Paşayı durumdan haberdar etmişti" Demekte. Bunun üzerine işe ortak olanlar arasında müdavele-i efkâr hızlanmış, herkes biribiriy ie görüşür olmuştur. Son kararın verilmesi ise, 26/rnayıs/1876 ge­cesinde Ispartali'nın Paşalimanı'ndaki yalısına bırakılmıştı.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Hüseyin Avni Paşanın İstihbaratı OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:05 pm

Hüseyin Avni Paşanın İstihbaratı


Yukarıda padişahın mabeyinin yâni sarayının, daha bir başka tâbirle evinin bir çıfıt çarşısını andırdığını imâ etmiştik. Yine Râif Karadağ merhumun adı geçen eserinden şu satırla­rı alıntılayarak bu hususda bir fikir vermeye çalışalım ve he­men ilâve edelim ki, bütün devletlerin sarayları böyle olduğu gibi yine de Osmanlı sarayının, bunların yanında yedi defa yıkanmış olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Böylecede, böyle bir yapı da hadım ağalar ile hizmetlerin yürütülmesin­deki tedbirinde az çok mânası anlaşılır. "..Hâl ve keyfiyeti böyle nâzik bir duruma gelmiş olumasına rağmen Hüseyin Auni Paşa, Dildâdesi yâni metresi Arz-ıniyaz Kalfadan da bir türlü uzaktaşamtyor, onu ilende padişahın katledilmesinde birinci derecede yardımcı olarak dâima el altında tutmak için onunla meşgul oluyordu. Nitekim; Mahmud Nedim Pa­şanın padişah Sultan Abdülaziz han tarafından kabulü me­selesini kendisine derhal ulaştıran Arz-ı niyaz Kalfa ile aynı geceyi beraberce geçirmekten kendisini alamamıştı. Paşa, çok düşünceli olmasına rağmen bu şuh ue hakikaten güzel saray kalfası ile geçireceği gecenin hayali içinde, saray erkâ­nının bu arada padişahın oğlu Yusuf İzzeddin Efendinin ken­di hakkında neler düşündüğünü de anlamak istiyordu..." Bu da göstermektedir ki, Sultan Aziz'in veraset usûlünü de­ğiştirme teşebbüsü sonrasında velîahdliği gündeme gelen Yusuf İzzeddin Efendiyi belki de Murad Efendiye karşı kendi adına tahta çıkarmayı kuruyor olabilir böylece de, Midhat Paşanın tahta çıkacak padişaha enyakın olacak olana yakın olmasını önlediği gibi, Yusuf İzzeddin Efendi padişah olduğunda da makbul olmak ve sadareti Hüseyin Avni'ye kayd-ı hayat şartıyla verir düşüncesini aklı na getirmiş olması hiç de gayrikâbil değildir.

Yukarıda Osmanlı donanmasının gemilerini vazifeli olarak İstanbul dışına sevkedenin Kayserili Ahmet Paşa olduğunu kaydetmiştik. Bunu yapmalarının sebebininde donanma ile meşguliyeti hayli fazla olan Hz.Padişaha sevgileri hayli fazla bulunduğundan o padişahın hâl'ine bigâne kalmayıp müda-hele edecekleri korkusuydu. Buna bağlı olarak Sir Elyot, bü­tün tedbirlere rağmen hâl işinde istenene ulaşılamazsa, son tedbir olarakda İngiliz donanmasını Beşike limanına getirt­miş, Amiral Cumingham ise İngiliz donanmasının sancak ge­misiyle Büyükdere Önlerinde demirlemişti. Teşebbüs ademi muvaffakiy yetle neticelendiğinde artık işe Beşike limanında demirlemiş İngiliz donanması el koyarak harekete geçecek ve Osmanlı tahtına, meşruti idare getireceğine söz veren Mu­rad Efendiyi geçirecekti bu bir iddia olmaktan ötede serasker çetesinin bildiği ve razı geldiği bir vaka idî ki, bunların ne ka­dar cibilliyetsiz kimseler olduklarına bu olay dahi yeterli ce­vabı vermektedir.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Valide Şefkati'nin Sonucu OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:05 pm

Valide Şefkati'nin Sonucu


Vâlidesuîtanların en önemli görevlerinden biride devlet adamlarının padişah hakkındaki tavır ve ifadelerine vede ni­yetlerine dâir bilgileri istihbar tedip, münasip bir lisanla oğlu­na ulaştırmasıdır. Padişah'a hiç kimsenin söylemeğe cesaret edemeyeceği beyanları onun aynı zamanda olan validesi an­neciği söyleyebilirdi. Bu bakımdan; padişah lehinde olan kimselerin Pertevniyal Vâlidesultan'a böyle nice arzları ol­muştur. Nitekim; Sultan Abdülaziz'in Mahmud Nedim Paşayı a2İ, Hüseyin Avni Paşa'yı sadarete getireceği istikametinde bir haber alan Mahmud Nedim Paşa Vâlidesultan'a şu haberi gönderiyor:

"Efendimiz beni Hüseyin Auni Paşa ile korkutmak istiyor! Fakat enbüyük olduğu için kendileri ondan korksunlar. Zira iş işten geçiyor. İşin akıbeti pek vahim görünüyor" şeklindeki haberi, Vâlidesultan; "Arslanıma böyie lakırdı söylenirmi" cevabı verdiği yaygın rivayettendir. Bu cevap ile oğlumu üzeceğim düşüncesine kendini kaptıran Pertevniyal Valide oğlunu koruması gereken bir işi, şefkati yüzünden yerine ge­tiremedi. Bir müddet sonra da yine Mahmud Nedim Pa-şa'dan "Oğlunuza suikast memul (ummak)dili: Zira ortalık bu hususda havadisle kaynamaktadır" şeklinde haber gel­dikten ve ihanet çetesinin başmabeynci Hafız Mehmed Bey'e yakınlaştığını hatırlattıktan sonra, artık Vâlidesultan'a düşen iş bunları bir bir padişaha anlatmaktı. Bunu yapmamakla her ne kadar vazifesini yapmamış sayılsa da evladına kıyacağı düşünülmeyeceğine göre, elhükmülillah'dan başka ne denir ki..

Sultan Abdülaziz Hân'ın şehadetİ hakkında ifadatımızı Sul­tan Abdülhamid devrinde yapılan meşhur Yıldız Mahkemesi sonuçlarına bakarak izahat getirmemiz gerektiğinden aşağı-daki Sultan Abdülhamid'in bir muhtırasından alıntıladığımız bilgiyle son verip mütebakisini, 2.Abdülhamid dönemini ka­leme alırken okurlarıma arzdeceğim.

İbnül Emin Mahmud Kemâl İnal Merhum, "Son Sadrı-azamlar" adlı muhteşem eserinin 530. sahifesinden Atıf Bey'e atfen diyorki: "Mahallelerde münâdilerin bazısı padi­şah Sultan Abdülaziz vefat edip, Sultan Murad Cülus etti di­ye bağırmışlar. Böyle yapmaları ahalinin zihinlerini taglit yâ­ni karıştırmaktır."

Hafin askeri ve ahaliyi iğfal edecek tarzda iiân ettirildiği aşağıda sunacağımız Sultan Abdülhamid'in verdiği muhtıraclaki ifadatla bir daha te'yid olunuyor. "Hâl'den yirmi-otuz sa­at mukaddem (önce) Moskoflann istanbul'u istilâ edeceğini isaa (yaymak) ederek ve şehrin ve ateş zuhurunda sarayla padişahın sanki muhafazası zımnında suiniyetle (kötü ni­yet) saraya gelenler üzerine ateş etmelerini emreylerek Sulta­niye Vapuru ile vücut etmiş olan Şamlı bir kaç tabur askeri saray pişgâhına (önüne) çıkarıp sarayı bu askerlerle kuşat­mışlar ve esnay-ı hâl'de gerek askere gerek ahaliye evvelâ Sultan Abdülaziz vefat eyledi diye ilân ve muahharan (daha sonra) hakikat-ı hâli izhar (açıklama) ite cümleyi (herkesi) iğfal eylemişlerdi... Esnây~ı hâl'de sarayı ihata (kuşatan) eden taburlar binbaşılarından İzzet Bey, şevketmeab efendi­miz (Abdülhamid hân) dâireleri pişgâhında askere hitaben <siz'ı ve bizi ve memleketimizi Sultan Aziz, Moskoflara teslim etmek istiyordu. Sultan Murad, sizi ve memleketi kurtardı. Sultan Aziz'in yerine padişah oldu. Onu muhafaza ediniz Sultan Aziz'i kaçırmayınız yollu hezeyanlarda bulundu."
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Sultan Abdülaziz'in Şahsiyeti OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:12 pm

Sultan Abdülaziz'in Şahsiyeti


Sultan Aziz; kumral, ela gözlü genişçe yüzünü hafif bir sa­kal çevrelemiş güzel yüzlü, pehlivan yapılı bir insandı. Pehli­van yapılı olmakla beraber yakınlarının ve davet ettiklerinin seyredebildiği, güreşler yapardı. Cidden kispet giyer, yağla­nır ve güreşirdi. Eniştesi damat Halil Paşa delaleti ile güreşe­ceği pehlivanlara "benim padişah olduğumu unutsunlar mertçe güreşsinler" tembihini yaptırırdı. Güreş vede yüzücü­lükte ustası Yozgatlı Kel Hasan'dı. Arnavutoğlu Ali Pehlivan ise, onunla güreşmiş muhteşem bir pehlivan idi. Merhameti bol, sevgisi çok ve samimi olup, ülkenin imârı, askerin fev­kalâde güçlü olması arzularının en kuvvetlisini teşkil ederdi. Amma denizi ve donanmayı, göz bebeği gibi mühim bulur, bu ikili de en son icatları görmek zevkten bayıldığı husus idi.

Fedakârlık hislerini kendinde hayli toplamış bir şahsiyetti. Ağabeyi Abdülmecid döneminin ısrafatından neşet eden mâli buhranda saray'ın tahsisatının kısıtlanmasına itirazı olmadığı gibi güle oynaya bu isteği karşılamıştı. Hâttâ Reşad Ekrem Koçu merhum, "Osmanlı Padişahları" adlı çalışmasında Sul­tan Aziz'in nasıl ve korkunç bir mâli sıkıntı döneminde tahta çıktığını göstermesi bakımından eserin 4O5.sahifesinden şu satırları al mak suretiyle bir ölçü olarak vermeye çalışalım: "Müverrih Cevdet Paşa Maruzat adlı Sultan Abdülhamid'e sunduğu eserde şunları yazmakta: Sadrıazam Fuad Paşa, saraylarda, konaklarda altun ve gümüş eşyann kullanılma­sını yasak etmek ve herkesin elinde olan altun ve gümüş kapları toplayıp sikke (para) kestirmek tedbirini ileri sürdü. Bunun için şeyhülislâmdan bir de fetva aldı. Sultan Aziz bu­na dâir Fuad Paşa ile konuşurken:

-Bu iş nasıl olur? Sultanların kabı kaçağı nasıl alınır? Me­selâ onların mesirelerde su içtikleri gümüş tasları var bunlar-damı alınır? Diye sordu. Fuad Paşa:

-Hay hay efendim, onları da alırız. Allah göstermesin Dev-tet-i âliyeye bir fenalık gelip de Efendimiz Konya'ya doğru gi­derken bizlerde rikabınıza düşüp giderken sul- tanlar bu tas­larla Ayrılık Çeşmesinden su mu içecekler? Mukabil sorusu­nu sorar,"

Sultan Abdülaziz; devlet ricaline pek güvenirdi. Âlî ve Fu­ad Paşaların vefatları sonrasın da onların bıraktığı boşluğu doldurabilecek adam yerine, bilakis boşluğun cesametini artıracak kaht-ı rical husule gelmişti. Âlî Paşa cidden bütün avrupanın ve devlet adamlarının parmakla gösterdiği bir ri-câl-i devlet idi. Abdülaziz Hân, vefat haberini aldığında evve­lâ onun vesayetinden kurtulmuş olmanın memnuniyetine geçtiğini daha sonra eksikli ğinin nelere duçar olunmanın se­bebini teşkil edeceğini İdrak ile düşünmeye başlamıştı. Bu düşünme esnasında da bir aşağı bir yukarı gidip gelmeğe baslarnış. Bu durumu gören kurenadan biri Efendimiz, niye böyle telâşlısınız diye sorduğunda, Âlî Paşanın vefatı, büyük bir boşluk bıraktı, bunu kimle dolduracağım, onu düşünüyo­rum cevabı veren padişaha, Efendimiz kulunuzun ne günahı var? Dediğinde Sultan Abdülaziz'in cevabı pek zarif ve diplo-matçadır: Bu iş ciddi bir iştir! Demek olmuştur. Bu ifadeden de anlaşılıyorki, Abdülaziz Hân, kıymet bilir padişah olarak hassasiyetini ince bir nükte ile belirtmekten geri kalmıyor.

Ziya Paşanın, Âlî Paşa aleyhtarı olduğunu yukarıda dermi-yan etmiştik. Meselâ Hidivlik beratı İsmail Paşaya verilirken, sadrıazam, Midhat Paşa idi ve bu işde Yeni Osmanlılar cemi­yet üyeleri methaldarken, Âlî Paşa ise bu Hidivliği senelerce önlemişti ve herhangi bir parayı ve menfaati değil, deviet menfaatini gözetmişti. Nâmık Kemâl Bey'de "Bilmem nedir lüzumu vücudi hâbisinin/Dünya'yı boynuz lan nmı tutar ey öküz teres?' Derken Ziya Paşada Âlî Paşanın vefatında "Nâşi murdarını seylaba atın!" Demek suretiyle düşmanlıklarını di­le getirmişlerdir, merhum sadrıazama.

Padişah ve halife olan Osmanlı sultanları, Abdülmecid'den sonra hayatlarını umumiyetle, Dolmabahçe ve Yıldız Saray­larında geçirdiler. Topkapı Sarayı, Sultan Mahmud ile başla­yan terke yerini bırakmıştır. Sultan Abdülaziz Dolmabahçe'yİ padişahlığı boyunca terketmezken, 2.Abdülhamid hân'da Yıldız'ı hiç terketmemiştir. Sultan Aziz çok dindar bir kimse olduğundan sabah namazına *yakın kalkar, Kur'an okur na-rnazı kılar, güneşin yükselmesinden sonra yeniden yatardı. Devlet işleriyle meşguliyeti öğleyle birlikte başlar, gece yarı­larına kadar devam ettiği görülürdü. Yaz gecelerinde dâiresi-nın pencerelerini açar ney çalmaya başlar ve bu insana en yakın enstrümanın çıkardığı nağmeler asumana yayılırken, duyanlar bu ney'in efsunkâr terennümünden dolayı kendile-

rînden geçerdi. Çoğu bunu çalanın Sultan Abdülaziz olduğu­nu bilmezdi. Erbâb-j ve kurenasıda, açıklamaktan içtinab ederlerdi. Çok sevdiği hanımı Mihrişah Sultan için güfteside, bestesi de Sultan Aziz'e aid olan ve fakirin de program yaptı­ğı 101.2 Radyo Çağ'da sık sık aid olduğu CD'den dinletmeyi adet edindiği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, Kültür A.Ş tarafından Lâlezar topluiuğunca icra edilen eserin güftesi şöyledir:

"Bi-huzarum nâle-l mürg-l dtl-i diuâneden Fark olunmaz cism-i bimârım bozulmuş İaneden Bunca derd-i mihnete katlandığım âyâ neden, Terk-l can etsem de kurtulsam şu mihnet haneden"
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com
UçAn TeNeKe
Prof Üye
Prof Üye
UçAn TeNeKe
Erkek
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 19/12/08
Mesaj Sayısı : 2553
Nerden : İstanbul
İş/Hobiler : Uçmak :D
Lakap : Paslı teneke

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Vide
MesajKonu: Taht'ın Esareti OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI Icon_minitimePtsi Ocak 19, 2009 10:13 pm

Taht'ın Esareti


Sultan Abdülaziz; avrupaya davet teklifine evet dedikten bir kaç gün sonra mabeynci Hafız Mehmed Bey'e tam bir samimiyetle içini döker ve ibretnûma olarak şu beyanı ya­par: "..Zaman zaman ne isterdim bitirmişin? Ya kapalıçar-şt'da ya Asmaaltında küçük bir dükkânı olan esnaf, yada bir zanaatkar olayım. Sabah evimden çıkayım, İşime gele­yim. Akşam Allah ne kâr verdiyse onunla çoluk çocuğumun nafakasını alayım, atıma değil hatta eşeğime bineyim, yor­gun argın,amma kafamın içi bin bir dertle dolmamış,evime geleyim. Karım güler yüzle, çocuklarım sevgiyle beni karşıla­sın. Yunayım, sofranın başına geçeyim, çorbamızı zevkle içe­lim. Kimsenin derdi bize illet olmasın. Yüreklerimiz rahat, bü­yük meselelerden uzak, kendi hâlimde yaşayıp gideyim. Şu Âlî ile Fuad ille de, Frengistana gitmeli derleriken de, ne is­terdim, bitirmişin? Cebinde harçlığı olan hâli vakti yerinde, unvansız, makamsız kişi olarak avrupa'ya gitmek! Ben de is-temezmiyim oraları görmeyi? Amma gelgeldim bu koskoca

Ülkenin padişahısın, cümle âlemin gözleri senin üzerinde Adım atışın, bakışın dudaklarının kıpırdayışı bile merak unandırır. Gelen elçilerin hâlini görürsün. Ya onların memle­ketlerinde, halk ortasında rahat nefes alabilirmi? Meylersin ki bu tahtında esareti var" Padişahın bu samimiyeti pek dü-rüstçedir. Çünkü büyüklüğün faturası hep böyledir ve Sultan Aziz bunu pek güzel dile getirmiştir.
UçAn TeNeKe Kullanıcısının İmzası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.islammektebi.blogcu.com

OSMANLI TARIHI SULTAN ABDÜLAZÎZ HAN DONEMI

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 2 sayfası Sayfaya git : 1, 2  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
islammektebi :: İslami Genel Konular :: Tarih :: Osmanlı Tarihi -
Yeni bir forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar